İNSANİ BOYUT…

ABONE OL
11:55 - 23/10/2020 11:55
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

 Geçmişte kalmış olayları anarken genellikle konunun politik ve ekonomik boyutları üzerinde dururuz. Oysa ki; o olayları gerçekleştirenler, yaşayanlar, insanlardır ve her ne kadar o olayın gerçekleşmesi için politik ve ekonomik amaçlarla yola çıkarlarsa çıksınlar, sonuçta her olayın bir de insani boyutu vardır, ancak materyalin hayatımızı  belirlediği günümüz dünyasında, genellikle fazla ön plana çıkartılmaz, üzerinde durulmaz…

 1982-88 yılları arasında dünya; önce Ronald Reagen’ın ABD Senatosundan 250 milyar dolar gibi, akıllara durgunluk verecek bir bütçeyi onaylatarak gerçekleştirdiği” Yıldız Savaşları ” projesi, ardından Michail Sergejewitsch Gorbatschow ile Ronald Reagan ‘in, biri Akdeniz’in sıcak sularında bir savaş gemisinde, diğeri kuzeyin buzlu  Reikjevik şehrinde yaptıkları zirveler, en sonunda da, Kremlin’den gelen ve Gorbatchow’un dünyaya duyurduğu, önce Sovyet imparatorluğunu, ardından da tarihin akışını değiştirecek olan açıklama…” Glasnost ve Prestroika ” ile çalkalanıyordu…
1989 yılına girildiğinde, artık birşeylerin olacağı, bizim gibi kamuoyunun nabzını tutanlar tarafından hissediliyordu ama ne olabileceğinin adını koymakta zorlanıyorduk…Mayıs ayına gelindiğinde, beklenen ilk gelişme yaşandı ve Macaristan sınırlarını kapatan tel örgüleri kaldırdı…Bu gelişmeyle birlikte, binlerce Doğu Alman (DDR) vatandaşı koşarak Macaristan üzerinden kaçmaya başladı…DDR yetkilileri kısa süre sonra bu gediği bir miktar kapatabildiler ama artık “Demir Perde”de delik açılmıştı…Yaz sonuna doğru ikinci bir gelişme yaşandı…Çekoslavakya’ya tatile giden binlerce Doğu Alman (DDR) vatandaşı, Federal Almanya’nın Prag Büyükelçiliğine sığınmaya başladı…Büyükelçilik dolmuş, bahçede bile oturacak yer kalmamıştı…3 Eylül 1989 gecesi, Çekoslavak yetkililerle yapılan görüşmelerin sonucunu açıklamak üzere Büyükelçiliğin balkonundan bahçedeki yığınlara seslenen, dönemin Federal Almanya Dışişleri Bakanı Hans Dietrich Gencher, Büyükelçiliğe sığınanların, o gece Federal Almanya’ya geçebileceklerini açıklarken, aslında “Demir Perde”nin ikinci defa delindiğini de açıklamış oluyordu…Derken Ekim ayına gelindi…Önce 4, ardından da 9 Ekim’deki Leipzig gösterileri yüz binlere varan insanın katılımı ile gerçekleşince, olabilecekleri tahmin etmek daha da kolaylaşır hale geldi…Derken Gorbatcov’un DDR ziyareti ve söylediği ” Zamanı kavrayamayanları tarih cezalandırır ” anlamına gelen sözleri adeta bir işaret fişeği niteliğindeydi…Leipzig’deki gösteriler bitmiyor, katılım her gösteride artıyordu…Gerçi; Berlin’in ne doğusunda ne de batısında büyük bir kıpırdanma yoktu ama bir gelişme olacaksa, bunun Berlin’de olacağı, giderek kuvvetlenen bir önsezi haline gelmişti…Özellikle de biz gazeteciler arasında…Doğusuyla, batısıyla Berlin artık hamileliğin son ayına gelmiş, doğacak çocuğu beklemeye başlamıştı…Takvimler 9 Kasım 1989’u gösterdiğinde ise hiç beklenmedik bir gelişme yaşanıyordu…Egon Krenz başkanlığındaki DDR yönetimi, saat 18.00 dolaylarında gerçekleşen bir basın toplantısında, Günther Schabowskyi aracılığı ile Federal Almanya’ya olan seyahat yasağının kalktığını açıklıyordu…Aynı akşam saat 21.30 dolaylarında, sadece diplomatlar ve yayalar için kullanılan Bornheimer Str.de bulunan geçiş noktasından insanlar batı Berlin’e akmaya başladılar…
Şu anda Türkiye’de bulunan genç bir meslektaşımla birlikte, saat 23.30 dolaylarında, Linden Str. deki geçiş noktasının batı yakasında, biriken kalabalığın önünde, karşıdan gelmeye başlayan doğu Berlin’lileri izliyoruz…Gelenler; önce yaşadıkları ortamı kavrayamıyor ama etraflarını saran ve kendilerini alkışlayan insanları görünce, gerçekten batıya geçtiklerine inanıp, hiç tanımadıkları insanlara sarılıp öpüyorlar…Ağlayarak…Bizim kameraman kalabalığın arasında ve kendisini ancak zaman, zaman görebiliyorum ama sürekli fotoğraf çeken genç meslektaşım yanımda..Onu görüyorum…Bir ara fotoğraf makinesini indirip gözlerindeki yaşları silince, dayanamayıp, hafif alaycı bir tonda ” Sana ne oluyor yahu..? ” diye soruyorum ve aldığım cevapla hafif sarsılıp kendime geliyorum..! ” Sana ne oluyorsa, bana da aynı şey oluyor..!”  Bakıyorum ki, gözlerim bir Kasım gecesinin soğuğundan buğulanmamış, kendi ülkesinde bir esir gibi yaşamaya mahkum edilmiş, ezilmiş, bastırılmış bu insanların, özgürlüğe koşuşları ve ilk karşılarına çıkan insanın, kim olduğuna bakmaksızın sarılıp öpmeleri, sevinç göz yaşları dökmeleri beni de etkilemiş, gözlerim yaşarmış…Ne kadar kendinizi olayların dışında tutarak gazetecilik görevinizi yapmaya çalışırsanız, çalışın bu gibi insani olaylar ister istemez sizide etkiliyor… 
Daha sonraki yıllarda, özgürlük kutlamalarına yürekten katıldığımız bu insanlar arasından, yabancı ve Türk düşmanlığını, ev yakmaya kadar vardıran kişilerin çıkması ise, işin bir diğer üzücü yanı…Ama…! Her toplumda görülebilecek marjinal grupların yaptıkları vahşet, o gün orada yaşadıklarımın ve hissettiklerimin üstünü örtmemiş…Biz, özgürlüğünü savaşarak elde etmiş ve tüm yaşamları boyunca bunu okumuş, bir önceki nesillerden özgünlüğün değerini anlatan hikayeler dinlemiş bir milletin çocukları olarak, hangi milletten olursa, olsun özgürlüğe koşanları alkışlamasını, özgürlüğe kavuşanlarla birlikte, o olayı kutlamayı biliriz…
Kalın sağlıcakla efendim
M.Deniz Olcayto

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.