İNGİLİZ ŞÖVALYE NİŞANI VE VAHŞET!

ABONE OL
19:03 - 01/10/2020 19:03
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Yargı’da; savcıların hakimlerin farklı kararları, generallerin söz düellosu, siyasi partilerin bir araya gelmeyecek kadar suçlamaları ile toplum, iki kutba yarılmış intibaını verirken, devlet kurumlarındaki iç çekişmeler günışığına çıkınca, gerginlikler yeni boyut kazanmış durumda.

İngiliz şövalye nişanı takanların, Kraliçenin İstanbul ziyaretinde Dolmabahçe rıhtımına demirleyen savaş gemisinde bayraksız, forsuz kabul edildiği o günler aklıma geldi.

Uluslararası kurallara göre bir ülkeye giden her gemi, karasularında olduğu ülkenin bayrağını taşır. Ama kraliçenin savaş gemisi aynen İstanbul’u işgal ettikleri zaman demirledikleri yerde yine Türk bayrağı takmadan bulunmuştu.

Ve Türkiye cumhurbaşkanı Türk bayrağı olmaksızın cumhurbaşkanlığı forsu olmaksızın kraliçeyi savaş gemisinde ziyaret etmişti. Kraliçeden şövalye nişanı alan zat, İngiliz istihbarat okulu Exter’de okumuştu ne de olsa.

Son gelişmeler karşısında sanki devletin başı değilmiş gibi sessizce olanları izleyenleri düşününce içimi, hüzün kapsadı. Bir an için geçmişe gittim.

Hani şu 90 yıl sonra ortaya çıkan gerçek var ya! Yani İngilizlerin 303 Türk askerini kör etmesi durumuna!

MHP milletvekili Oktay Vural bir süre önce verdiği soru önergesiyle, 1. Dünya Savaşı’nda İngilizlere esir düşen ve Mısır’ın İskenderiye şehri yakınlarındaki Seydibeşir Usare Kampı’na hapsedilen 15 bin Türk askerinin, dezenfekte bahanesiyle sokuldukları yüksek miktarda krizol içeren havuzda kör edildiklerini iddiasını meclis gündemine taşımıştı.

Vural, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’ün yanıtlaması istemiyle verdiği önergede, bu iddianın ilk kez 27 Mayıs 1921’de Edirne Milletvekilleri Şeref Bey ve Faik Beyin verdikleri önergeyle Meclis gündemine geldiğini anımsattı. Önergeyle ilgili 28 Mayıs 1921 tarihinde yapılan görüşmeler sırasında, 15 bin vatan evladının krizol banyosuna sokularak kör edildiğinin vurgulanarak, bu olayın sorumlulardan hesap sorulmasının istendiğini anlatan Vural, tarih sayfalarında kalan bu olayın aydınlatılması için Gönül’e sorular yöneltti.

Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, verdiği yanıtta, İngilizlere esir düşen Türk askerlerinin kasten kör edildikleri iddialarına ilişkin, ATASE (Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı) kütüphanesindeki iki kitabın ve ATASE arşivindeki belgelerin incelendiğini bildirdi. Bu belgelerden birinde İzmir’e gelen askerler arasında 303 askerin kör olarak döndüklerinin belirtildiğini anlatan Gönül, “Rapor, arşiv ve söz konusu eserlerde yapılan araştırmalar sonucunda, İngilizlerce kasti olarak bir kör etme olayının gerçekleştirilmediği, ancak özellikle İngilizler’e esir düşen Türklerden binlercesinin kör döndükleri, bu olaylardan bazılarının yanlış ilaç verilmesi sonucunda meydana geldiği belirtilmektedir” dedi.

Tarihçilere göre; 1917 yılı Kasım ayı başlarında Gazze-Birüssebi savaşında savunma hatları harita ve fotoğraflarının casuslar tarafından düşmana verilmesi sonucunda Osmanlı ordusu ağır bir yenilgi aldı ve 150 bin asker esir düştü. Bunlardan 15 bin asker ‘Seydibesir Kuveysna Osmanli Useray-i Harbiye Kampı’nda tutuldu. 1918’de Filistin cephesinde esir düşen 16. Tumen’in 48. Alayı’na bağlı Osmanlı askerleri 12 Haziran 1920’ye kadar iki yıl boyunca bu kampta kaldı. Meclis’in 28 Mayıs 1337 (1921) Cumartesi günü yaptığı 37. oturumunda Edirne Milletvekili Faik ve Şeref Beylerin verdikleri yazılı önergede şu ifadeler yer aldı:

“..Mısır’da bilintizam, İngiliz’in tathiratı fenniye (ilâçla temizleme) bahanesiyle, miktar-ı muayyeninden (yeterli miktardan fazla) ‘krizol’banyosuna sokarak gözlerini kör ettikleri, 15.000 vatan evlâdının üzerinde irtikab edilen (yapılan) bu cinayetin müteammit (önceden tasarlayan) failleri olan İngiliz tabipleriyle garnizon kurmandan ve zabitlerinin tecrim (suçlu ilan) edilmesini de ilave eyleriz…”

Aradan bu kadar yol geçmiş ama hala açıklama yapılmıyor. Yapılamıyor. Neden? Çünkü; İnönü dönemiyle başlayan İngiltere dost ve müttefik ülke!. Fransa dost ve müttefik ülke.!.

Birinci dünya savaşının İngiliz ve Fransız katliamları, 1950 yılından sonra okutulmuyor, konuşulmuyor, yazılmıyor, çizilmiyor..Peki ama neden?

Türkiye’yi yönetenlerin dostları kimler diye bir düşünmek gerekir. Baksanıza; Afganistan ve Irak’ta vahşet varken, katliamlar devam ederken, bir kez olsun kınamadılar, tepki vermediler veremediler. Ne diyelim ki! İman edercesine biat kültürüne göre robotlaşanların desteği varken. Parayla makamla bağlanan gazetecisi, akademisyeni, bürokratı varken, halk yığınlarının sürülükten kurtulması mümkün mü?

Günün Sözü: Plan yapmak ayrı uygulamak ayrıdır. Sen uygulanabilir plan düşün.

Prof. Dr. Nurullah Aydın
Gazi Ü. İletişim Fakültesi Radyo-Televizyon ve Sinema Bölümü Öğr. Gör.

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.