İNANMAK ZAMANI

ABONE OL
18:51 - 01/10/2020 18:51
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Sayın Akalın
Yine duygularıma tercüman oldunuz. Sizi o kadar iyi anlıyorum ki .Yazınızın her satırının altına imzamı atarım,atarım da ne değişir…Almanya da yaşadığım 34 sene hep orası veya burası için elimizi taşın altına koyduk.99 da hep hasreti ile yaşadığımız Anavatana
döndük. Meslek hayatının bitmesi ile doğan boşluğu gene birtakım sosyal faaliyetlerle doldurmağa çalıştık.Öyle ki zaman zaman sanki yeniden mesleğimi icraya başladım yalnız adı değişti. Bugün geldiğim noktada sanki bütün gayretlerim boşa gitti.Türkiye nin içinde yaşayan
ve artık her ne kadar duymak istemesem de ,ama duyduğum,gördüğüm,şahit olduğum ,adına ne dersek diyelim büyük bir fütursuzluk içinde eskiden mehter yürüyüşü ile diyorduk.af buyurun şimdi it ürür kervan yürür mantığı ile gelişiyor her şey,ve biz yetişemiyoruz.
Zaman zaman sen de boş ver diyorum ,olmuyor.Hasılı ,galiba ipin ucu kaçtı…..Sanki bütün kaleler zaptedildi….Ne dersiniz ?
Sevgiler Gene de yazmağa devam edin.Başarılar diliyorum. Bayram gibi bayramlar olsun..

Değerli …ablacığım,
Size ablacığım diye yazmama umarım karşı çıkmazsınız.
Ama baştan itiraf edeyim, ben de sizin duyduğunuz duyguları çok kereler duydum, aynı karamsarlığı hissettim. Bu karamsarlığımızı pekiştiren çok olumsuzlukları yaşadık.
Almanya’da eşit haklar mücadelesinde, sosyal devleti güçlendirecek diye oy verdiğimiz Schröder’in sosyal devletin dinamitlemesinin, Clement’in Hessen’de SPD iktidarının kurulmasını engellemesinin altından enerji kartellerinin çıkmasını SPD bile sineye çekmedi mi? Dün kitabı bomba ile eş sayan, dünyada belki de ilk kez basılmamış kitabı yaktıran Erdoğan’a Berlin’de arka çıkan tek Avrupalı yine Schröder oldu.
İşçi Partisinin lideri Tony Blair, sahte belgelerle Irak’ı nükleer silahlara sahip diye suçlayıp, Türkiye’yi de terkisine alıp bir buçuk milyon Müslüman’ın katledilmesine dünya seyirci kalmadı mı?Batının bu kirli yüzünü görünce örnek aldığımız yaldızlı aynalar gözümüzde paramparça olmadı mı?
Almanya’da ırkçı katillerin Alman Gizli Servislerince korunduğu kanıtlanınca; ”Biz bu devlete nasıl güveneceğiz?” Kaygısını duymadık mı?
Öyle ki, gençliğimizde yazılarını, konuşmalarını ders gibi öğrenmeye çalıştığımız, yazılarını, kitaplarını okuduğumuz için ”komünist, bölücü”, suçlamalara ve soruşturmalara uğradığımız yazarlar, siyasetçiler, aydınlar(!) bugün sermayenin, gericiliğin, ihanet cephesinin saflarında meddahlık yapmalarını yaşadığımız bu günlerde karamsar olmamak olanaklı mı?
Hele aydınlara, yurtseverlere, Atatürkçülere besleme, yandaş-dindar-kindar medyada hakaretlere varan saldırılar sergileyen o eski dönekleri gördükçe iğrenti duymamak olur mu?.
Üstelik muhbirlik yaparak meslektaşlarının tutuklanmasını sağlayan, siyasi İslam’ın saflarında her hukuk dışı, insanlık dışı yasalara ”Yetmez ama eveet!” çığlıkları atan yüreksizleri gördükçe onların adına insanlığımızdan utanmakta haksız mıyız?
Siyasi İslam’ın sembolü olduğu kesinleşen Türbana selam duran komutanları gördüğünde bu Laik Türkiye Cumhuriyeti kuran Mustafa Kemal Atatürk’ün kemikleri sızlamaz mı?.
Kubilay’ın başını testereyle kesen Derviş Mehmet’in torunu: ”Generaller türbana selam duracak!” Dediğinde dünkü cumhuriyet resepsiyonunda tesettüre selam duran Genel Kurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları’nı görenler Türkiye’nin geleceğinden kaygı duymaz mı?
Kapalı kapılar ardında başbakan için çapsız diyen,ortaya çıktığında pişkinliğe vererek Emine Erdoğan’ın karşısında secdeye varan omurgasızların biatçi medyada utanmadan haysiyetten, onurdan dem vurması utanç duyulacak bir kişiliğin yansıması değil mi?
Bir türlü ulaşamadığı milletvekilliğine sol saflarından fır dönüp, gazeteci arkadaşlarını, askerleri, yurtseverleri muhbirleyerek, onlara iftiralar atarak tutuklattığı için ulaşan sıfır karakterlinin adamdan sayılması yüreğimizi sızlatmaz mı?
Dün Firavun dediği başbakana vaat edilen makam için partisini bırakıp kaçan sözde dindar biri ile, ”o padişah olmak istiyor,at üzerinde duramayan ülke yönetemez” diyen birinin başbakanın önünde diz çökmesi midenizi bulandırmaz mı?
Başbakanın hakaretleri yanında arpalık olarak kullandığı gazeteden kovulunca ”Ben 12 Eylülde bile yazabiliyordum, AKP döneminde yazamıyorum.” Diye ağlayan ama 29 Ekimde Kemalizm’e saldırarak başbakana şirin görünmeye çalışan ar damarının çatlamış kişiye acınmaz mı?
Hele o yoksul halkın inançlarını kullanıp, hiç bir dinde olmayan vurgunculuğun, kinciliğin, ihanetin bedeli iktidar olmasını, hele bir koli karşılığı vatandaşlık namusu olan Oy’unu satarak sağlayanların çağdaş toplumun utancı olmaz mı?
Bu örnekleri yazmaya sayfalar yetmez.
Ama umutlu olmak için de birçok neden var.
Halkının ezilmesine, sömürülmesine karşı çıktıkları için ölüme gidenler. Hele af yerine ölümü seçen gencecik yiğitler boşuna mı öldüler?
Bu ülkeyi emperyalizmden, gericilerden, din bezirganlarından kurtaranlar bu ülkeyi tekrar o hainlerin uzantılarına bırakalım diye mi savaştılar?
Her türlü baskıya, isyana, ihanete rağmen bizi kul, köle olmaktan çıkartıp insan olduğumuzu, eşit olduğumuzu, kula kulluk edilemeyeceğini sağlayanlara ”hayır, biz köle olmaya razıyız” diyerek insanlıktan mı çıkacağız?
Bağımsızlığımızın simgesi, ulusun namusu al kırmızı bayrağı indirip gericiliğin sembolü yeşil bezler mi dalgalandıracağız? Gericiliğin silahlı güçlerince bayrağımıza tekme atmalarına boyun mu bükeceğiz?
Eşit haklarla çağdaş toplumun modern bir üyesi olması gereken analarımızı, bacılarımızı, kızlarımızı tesettüre sokarak onları köleleştirilmelerine seyirci mi kalacağız??
Bize emanet edilen Laik Cumhuriyetin bedelini şehit olarak canını, gazi olarak kolunu, ayağını, gözünü kaybederek bırakanların emanetine ihanet mi edeceğiz? ?
Elbette ki hayır!
29 Ekim 2012 de Türkiye’nin her köşesinde tüm baskılara rağmen, biber gazına, copuna, tazyikli suyuna, panzerli barikatlarına rağmen bayrağını alıp Cumhuriyetin Kurulduğu Meclisten, Atatürk’ün huzuruna koşan yüz binlerin ayak sesleri ta buralardan duyuldu.
Biliyorum ki o yurtseverlerin içinde siz de vardınız.
Türk kadınları, gençleri, yüreği vatan sevgisiyle dolu gaziler, yaşlılar sel gibi barikatları yıkarak kendi bayramlarını kutlama kararlılığı, yurtseverlerin bir zaferi olarak tarihe geçecektir.
Yakmadan, yıkmadan, saldırmadan ellerinde bayraklarıyla barış şarkılarıyla da haklarını alabileceklerini dosta-düşmana göstermeleri tüm mazlum halklara da örnek olacaktır.
İzmir’den, İstanbul’dan, Erzurum’dan, Kars’tan Ankara’ya Ata’sına gitmek isteyen yurtseverlerin otobüslerini yasa dışı, gizli emirlerle engellemeye çalışan AKP’nin yaptıklarının benzerini çocukluğumda yaşamıştım.
1959 yılında CHP Genel Başkanı İsmet İnönü Kayseri’de bir mitinge gitmesi bu günkü gibi DP iktidarı tarafından engellenmek istenmiş, tireni durdurulmuş, Kayseri’ye gidecek otobüsler alıkonulmuştu.
Ama o dönemde de ne İsmet İnönü, ne halk bu baskılara boyun eğmeyerek, barikatları aşarak Kayseri’ye ulaşmıştı.
29 Ekim’de2012’de de Türk Halkı Cumhuriyet’e sahip çıkmış, ne engel tanımış, ne biber gazına, ne polis copuna ne de panzerlerine boyun eğmiştir.
Cumhuriyeti kuran CHP, öncülük görevini yerine getirerek sivil toplum örgütlerinin, İşçi partisinin desteğiyle bu onurlu sınavdan dik duruşlarıyla kararlılıklarıyla bize hem cesaret verdi hem de umudumuzu yeşertti.
AKP’nin kankası MHP Genel Başkanı asli ve kutsal görevini yerine getirmiş cemaat polisine destek verirken, coplanan halkın yiyemediği püskevitini keyifle yeme derdindeydi. Onlar 89 yıl önce de cumhuriyete ve bağımsızlığa karşıydılar.Bugünlerde olduğu gibi.
Onlar, Anadolu’nun gücüne değil, Atlantik ötesindeki efendilerine bağlıdırlar.
Dün Malta’ya sürülenler bugün Silivri Toplama Kampında sürgün ve tutsaktırlar.
Ama diz çökmeden, eğilmeden dik duruşları boşuna değil elbette.
Bu ülke, bu cumhuriyet kolay kazanılmadı.
Bize bu vatanı bu cumhuriyeti emanet edenler, çıkış yolunu da gösterdiler.
Her olumsuzluğa, her türlü güçlüğe, her türlü engele rağmen bu cumhuriyeti, bu vatanı koruyacağız.
Hem inancımız, hem umudumuz, hem de gücümüz vardır.
”Cumhuriyetin yarattığı her yaştan gençler” 89 yıl sonra yine görev başındaydı.
10 Kasımda da Anıtkabir’de olacağız.
Türkiye’yi ve Cumhuriyeti sonsuza dek yaşatmaya.
Onun huzurunda söz vereceğiz.
Her türlü bedeli ödeyemeye hazır ve kararlıyız.
İnanıyorum ki sizde aynı düşüncedesiniz.
Saygılarımla…

Yıldız AKALIN

NOT:
Bu iletiyi yazılarımı sürekli okuyan, tamamlayan, ve Türkiye’de dağıtıma sokan, çok ilginç ve değerli bilgilerinden yararlandığım Türkiye, Cumhuriyet, Atatürk, Demokrasi ve Barış aşığı bir bayan okurumdan aldım.
İletisinde vurguladığı gibi uzun yıllar eşi ile birlikte Almanya’da kalmış, burada eşit haklar mücadelesine katılmış bir bayan.
Hep bilinçli, cesaret verici, aydınlık dolu öğütlerine alıştığım için bu iletideki karamsarlığı yüreğimi sızlattı. Üstelik yüreği değme gençlere taş çıkartacak kadar dinç ve sağlam, birikimi benden çok zengin bir hanımefendi.
İsmini çıkardım, ama yazısını olduğu gibi aldım.
Ona verdiğim yanıtı sizinle paylaşmak istedim.
Y.A.

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.