“İMAM HATİPLERİN VARLIK SEBEBİ VE NİTELİKLERİ”

ABONE OL
18:12 - 01/10/2020 18:12
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

“İMAM HATİPLERİN VARLIK SEBEBİ VE NİTELİKLERİ”



25Temmuz 2014 tarihinde Yeni Şafak gazetesinde Prof. Dr. Hayrettin Karaman yukardaki başlığın altında bazı tespitler yapmış ve sonra da temennilerini gazetede yazmış. İslâm söz konusu olduğunda kırmızı görmüş boğa gibi saldıranlar bu yazıyı manipüle ederek saldırılarına zemin hazırlamışlar. Sonra da bu uydurma haberlerini hemen sosyal medyaya taşımışlar. Haberi gören aynı düşüncedeki insanlar da aynı refleksi göstermişler ve olmadık hakaretler yağdırmışlar Hayrettin Karaman’a. 
Haberin manipüle edilmiş şekli şöyle: “Namaz kılmayan, oruç tutmayan memur olmasın!” 
Sözün altındaki isim, İlahiyat Profesörü Hayreddin Karaman. Yanda da H. Karaman´ın fotoğrafı var. Habere yorum yazanlardan,  Recep Şahin „Ya sizin gibiler ne olmalı.“ demiş. 
Volkan Dülger de: „Sana ne lan milletin orucundan namazından, gözüne mi gireceksin o kıt aklınla pislik.“ demiş. Sefa Doğanay kardeşimiz de bu yorumları beğenmiş. 

Bu bir algı operasyonudur. Karalama kampanyasıdır. Muhafazakâr kesimin dışındakiler, bu tip haberleri sürekli yaparak kamuoyunu yanıltmaya çalışmaktadırlar. Halkla barışık olmayan, halka rağmen halkçı gibi görünen kişilerin kullandığı yoldur bu. Halka söyleyecek sözleri olmayanların başvurduğu yol…  

Yazık oluyor. Ayıp oluyor. Etmeyin, eylemeyin, insaflı olun. Bu milletin dinine, din adamına saldırmayın. Belden aşağıya vurmayın.  Yeteri kadar düşmanı var İslâm’ın ve Müslümanların. Düşman saflarında yer almayın. Allah’tan korkun, insaflı olun. 

Kimsenin İslâm’ı sevmek gibi bir mecburiyeti yoktur. Müslüman olmak gibi bir mecburiyeti de yoktur. Ancak insan olan herkesin, insan hakları çerçevesinde kalarak, İslâm’a ve Müslüman’a saygı göstermek gibi bir mecburiyeti vardır. Yanlış yapanları ikaz etmek gibi bir mecburiyeti de vardır. Terbiye sınırları içinde kalarak eleştiriler elbette yapılmalıdır. Ancak, kimsenin ifade özgürlüğü çerçevesinde fikrini beyan eden insanlara “pislik” deme hakkı yoktur. Bu ifade terbiye sınırlarını aşan bir ifadedir. Bu ifadenin sahipleri ve destekçileri değil Müslüman demokrat da olamazlar. 

Cumhuriyet gazetesi yazarlarının yazdıklarını/yaptıklarını ifade özgürlüğü çerçevesine oturtarak nümayişler düzenleyenler ve onları destekleyenler; İslâm konusunda, Müslümanlık konusunda fikir beyan edenlere de aynı desteği vermek zorundadırlar. Beğenseler de beğenmeseler de. Yoksa inandırıcılıkları kalmaz. 
Hele hele, haberleri manipüle ederek insanlara yalan haber vermenin affedilir hiçbir tarafı olamaz.  ‘Benim düşündüğüm gibi düşünürsen seni dinlerim, sana saygı gösteririm, benim düşündüğüm gibi düşünmezsen sana hayat hakkı tanımam…” Allah aşkına bu ne acayip bir mantıktır. 

Hayrettin Karaman’ın o yazısını iktibas ediyorum ve siz okuyucularımın istifadesine sunuyorum. Okuyun ve değerlendirin. Yazının haberin veriliş şekliyle ilgisi var mıdır yok mudur, kararı siz verin.  Okuyalım: 

“İslâm toplumunda ilim adamlarını ikiye ayırmayı; bir gruba “İslam âlimleri”, diğer guruba da “Müslüman âlimler” demeyi tercih ediyorum.

İslam âlimlerinden maksadım İslam ile ilgili sağlam, derin ve kapsamlı bilgi edinmiş âlimlerdir. Eskiden bunlar medrese adı verilen öğretim ve eğitim kurumlarında yetişiyorlardı, şimdi ise daha çok, çeşitli derecelerdeki okullarda yetişiyorlar; bu arada medrese usulü dersler de devam ediyor, okullular medreselerden, medreseliler de okullardan istifade ediyorlar.

Müslüman âlimlerden maksadım ise “din ilimleri” alanında değil de başka alanlarda ilim tahsili yapmış, ama dinini ve mümkün ise dininin (ümmetin) dilini bir ilim adamından beklenecek ölçüde öğrenmiş ilim adamlarıdır. 

İslam toplumunun bu iki grup âlimlerinin ortak vasıfları “iman, ibadet, İslâm ahlakı ve İslamlaşma vazifesini amaç edinmek” tir. 

Bu yazıda konumuz İmam Hatipler olduğu için “İslâm âlimleri” bahsine dönmek istiyorum.
Ülkemizde İslam âlimi daha çok İmam Hatipler ve daha sonra İlahiyat Fakültelerinde okuyan, bu okulları bitirdikten sonra lisansüstü ilim tahsili yapan kimseler arasından yetişecektir. Medreseler de İslam âlimi yetiştirirler; ancak bugünün şartlarında onların, yardımcı unsurlar olarak hizmet etmeleri daha uygun görünüyor.

İmam Hatip okulları her iki âlim grubunun fideliği olacak; burada kabiliyet ve eğilimine göre yönlenecek öğrenciler mezun olunca ya İslam âlimi veya Müslüman âlim (ilim adamı) olma yoluna girecek ve bu amaca uygun fakülteleri seçeceklerdir.

İmam Hatip okulları bu nitelik ve imkânları elde edince halkımızın da rağbeti arttı, bu yıl yüksek puanlar almış pek çok öğrenci bu okullara akın ediyor. Bazı okulların kontenjanı şimdiden dolmuş görünüyor.

İşte benim uykularımı kaçıran, sevincimi gölgeleyen endişelerim de bu noktada başlıyor: İmam Hatip okulları bu teveccühe layık olacak, bu ulvi vazifeyi hakkıyla yerine getirebilecek mi?
Bu soruya “evet” cevabı verebilmek için asgari şartlar üzerinde düşünmeli ve bu şartları gerçekleştirmeyi “ibadet-vazife” bilmeliyiz.

Ben şartlarımı şöyle sıralayabilirim:

1. Bu okullar birer ekmek teknesi, çekildiği yere gidecek birer araç değildir/olmamalıdır; bu okullar büyük bir davanın orta öğretim seviyeli ocaklarıdır.

2. Bu okulların –Din Eğitimi Genel Müdürlüğünden itibaren- yöneticileri ve öğretmenleri mutlaka seçilmişlerden olacaktır. Bilgisi, ilgisi, uygulaması, heyecanı, gayreti ile bu okullarda çalışmaya layık olduğu anlaşılan kimseler, ancak bunlar yönetici ve eğitici olmalıdırlar.

3. Formasyonu bu davaya uygun olmayan kimseler –başka okullarda din öğretmenliğine de değil- masa memurluklarına atanmalıdırlar. Sigara içen, namaz kılmayan, itikadı ve ahlakı bozuk… Kimseleri bu okullara veya başka okullarda din eğitim ve öğretimine memur kılmak yaman bir çelişkidir.

4. İmam Hatip okullarında öğrenciler daha başından sevdirerek, ikna ederek ibadet ve güzel ahlak eğitimine tabi tutulmalı, bu hususa öğretimden daha ziyade önem verilmelidir.

5. İmam Hatip okullarında bilgi seviyesi, emsal okullardan geride değil, eşit değil, daha ileride olmalıdır.

6. Çocuklarını bu okullara gönderen Müslümanlar ile ilgili vakıflar ve derneklerin mensupları, kendi işleri ve evleri gibi bu okullara da sahip çıkmalı, eksikleri gidermek için canla başla çalışmalıdırlar. Gayret bizden başarıya ulaştırma lütfu Allah’tandır. “

Sonuç: 

Yazıyı okudunuz. Kararınız nedir? 
Habere konu olan paragraf 3. Paragraftır. Bu paragrafın söz konusu haberle ilgisi var mıdır, yok mudur, ne dersiniz?



Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.