İLETİŞİMİN SONU

ABONE OL
19:01 - 01/10/2020 19:01
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

 Sevgili okurlarım, Didim CHP semineri ile ilgili yazımda iletişim hakkında oldukça etraflı açıklamalarla yazmıştım. Bütün iletişim metod ve çeşitlerinin bittiği anda şiddet başlar.

Dünya Kültür Kenti İstanbul-Topkapı’da sezon açılışı yapan dört sanat galerisi saldırıya uğradı. Açılışa gelen sanatçılardan yaralananlar oldu. Saldırının ciddiyeti karşısından ölüm olmaması Almancada “Glück im Unglück” deyimi gibi “bedbahtlık içinde şans” sayılabilir.
Ölen olmadı diye olayı unutmamalıyız ve unutturmamalıyız. Ailede babasından şiddet gören çocuk okulda diğer öğrencilere şiddet uygulayacaktır. Bunu söylemek için çocuk psikologu veya öğretmen olmak gerekmez. Çocuğu olan herkes bilmelidir.
Zülfü Livaneli’nin Son Ada romanını okuyan, bu öykünün gerçek olabileceğini, düşmanlık ve nefret zehrini insan beynine akıtınca, kırk aileyi iki karşıt kutba ayrılabileceğini kolaylıkla anlayabilir. Böyle bir hikâye bir sitede geçebilir.
Kutuplaşmanın baş aktörlerinden çok etrafındaki kışkırtanlar, düşmanlık duygularını daha çok akıtırlar. Site dernek başkanına kızdığı için yeni dikilen ağaçlara zarar verecek kadar kin ve nefretini kusarlar. Yönetim Kurulu seçiminde önemli olan nefret ettiği başkan seçilmesin. Onların yürekleri kinden kararmıştır. Sitenin, derneğin ve site sakinlerinin geleceği önemli değildir. Nesnel olamazlar, duygu elektrik yüklemesi nefretle dolmuştur. Aile, dernek, site ve diğer mekânları sırayla düşünürsek bir ülkeyi meydana getiren toplumun bu şiddet olaylarından önce nasıl negatif duygularla zehirlenip, kutuplaştırıldığını incelemek gerek.
Evet, Hayır adına yapılan mitinglerde parti başkanlarının birbirine olan söylemleri hiç hoş değildi.
Almanya’da ne zaman göçmenler politikaya alet edilirse, o zaman insanlarımız yeni Nazi grupları tarafından yakılıp, dövülüp, hatta öldürülüyorlar.
Sığınmacıların kaldığı yurtlar yakılırken ilçe halkları Almanya’da seyretmişler, müdahale etmemişlerdi. Topkapı’da da komşular seyretmiş. Daha çocukların yatma saatinden önceki akşam saatlerinde Türk televizyonlarda gösterilen haberler polisiye filmleri gibi şiddet içeriyor. Bir olayın resimleri defalarca tekrarlanarak gösteriliyor. Bir öğretmen olarak içimden bağırmak geliyor. Yok, mu buna dur diyecek? İki aydır bakmıyorum, ama değiştiğini zannetmiyorum.Sorunumuz insan, konumuz insan. Dünyanın her yerinde birbirine benziyor.
Cumhuriyet Gazetesi’nde Ahmet Cemal köşe yazısında Stefan Zweig’in bir kitabından bahsetmiş. Kitabın adını yazmamış maalesef.
 
Bu kitabı yazar Birinci Dünya Savaşı’ndan çok sonra toplumlar arasında nefretin dinmeyişinden şikâyet edenlere yanıt vermek için kaleme almış. Denemede toplumları kanlı kavgalara sürüklemek için onların damarlarına şiddetin ve nefretin zehrini vermek gerekir, diyor. Savaş ve kavga bitince bu zehrin kendiliğinden temizleneceğini düşünmek, buna inanmak yanlıştır, diye belirtiyor. Topkapı’da yaralanan bazı sanatçılar özetle bu olayın toplumda yaratılan kutuplaşmanın doğal bir sonucu olduğunu belirtmelerinde haklı oldukları görülüyor. Benim gözlemlerime göre Anayasa değişikliğinin içeriği konuşulup, anlatılmadı. Birbirlerine nasıl düşmanca davranmaları gerektiği büyükleri tarafından halka dikte edildi. Yine Cumhuriyet Gazetesi’nde Ali Sirmen’in AB Hangi Türkiye’yi İçine Alabilir, köşe yazısında Topkapı’daki bu şiddet olayı ile Türkiye’nin AB’ne üye olmasını sorgulaması yanlıştır. Zaten bin bir zorluk çıkaran AB’ne fırsat vermektir. Türk yazarlarının sözleri, yazıları yine Türk halkına karşı kullanılıyor. Zira yukarıda açıkladığım gibi, sanki üye ülkelerde şiddet olayları olmuyor. Ayrıca Almanya’da Doğu-Batı açısı henüz kapanmış değildir. Fransa’da uygulanan şiddet değil mi?
Bütün Dünya’da etnik kökenli sorunların yanında paylaşım sorunu var. Türkiye’de ekonomide olan sorunlar bütün insanlık duygularını yok etmiş. Yalnız parasal çıkar, her pozitif davranışın arkasında para karşılığında olabileceği düşüncesi var, çevre koruma, sosyal nedenler yok olmuş adeta. Kontrol sistemi iyi çalışmayınca insanlar şiddetten korkuyor, üç maymun misalini yaşıyorlar. Kuru otlara çok yakın yerde ızgara yapıyorsun, diye uyaran birine küçük çocuklarının önünde karşı geliyor. Şişeleri suyla doldurup, yangın olursa söndürmeye hazır olduğunu gösteriyor baba. Diğeri yaya kaldırımını bahçe duvarının içine alan bir ev sahibinden şikâyetçiyim, ama sakın benim söylediğimi söyleme, diyor. Topkapı’yı tanıyanlar sosyal sorunlardan bahsediyorlar.
Şiddetten önceki değişme ve gelişmeleri sosyologların analiz etmesi gerekiyor ki tekrar böyle olaylar yaşanmasın.
Lâik bir ülkede dini alet ederek kışkırtıcı saldırılara asla fırsat verilmemelidir. Bunu yapanlar cezalandırılmazsa caydırıcı olmaz, arkası gelir.
Yöneticiler, yazarlar, öğretmenler, sanatçılar ve bilim insanları işiniz zor. Ama medeniyetin eşiği bu ülke en güzel türkülerin söylendiği, en güzel şiirlerin yazıldığı bir ülke olarak kalsın.
Şiddetin tarafı olmaz, dünyanın neresinde olursa olsun el ele karşı koyalım, kınayalım.
 
İlter Gözkaya – Holzhey 
Emekli Öğretmen 
Kitap tavsiyesi:
Son Ada, Zülfü Livaneli Remzi Kitapevi, 2010
ISBN: 978-975-14-1310-9

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.