İKİ DİLDEN, İKİ DEVLETE Mİ?

ABONE OL
18:59 - 01/10/2020 18:59
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Terör örgütü yanlıları, isteklerini bir bir gerçekleştiriyorlar. Silahla dağlarda yürütülen savaş, siyasal ataklarla düz ovalara taşındı. Dağdaki silahlı güçler, devletin otoritesine kurşun sıkarken kentlerde politika yapan uzantıları ise anayasal düzenin kurallarına karşı yaptırımlar uygulamakta. “Biz istedik, yaptık, siz de bunu kabul etmeye mecbursunuz.” mantığıyla davranıyorlar. Kendi kuralsızlıklarını, topluma ve devlete kural olarak kabul ettirme düşüncesi içindeler.

Bölücülerin, son günlerde inanılmaz gibi görünen iki isteği siyasal gündemi meşgul etti. Ne yazık ki hem iktidar hem de muhalefet, cumhuriyetimizin varlığını ilgilendiren bu iki konuda gerekli sert tepkiyi göstermediler. Günlük politik atışmalar, bu konuların önemini gözlerden kaçırdı.

Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK), bölücü başının önerdiği “demokratik özerklik” kapsamında “öz savunma birliği” kurulması açıklaması, kamuoyunda önemli bir tartışmanın fitilini ateşledi. Bu açıklamada, Doğu ve Güneydoğu’da sosyal, siyasal ve güvenlik alanında örgütlenmeye gidilerek “halkın kendi güvenliğini oluşturması” vurgulandı.

Ülkemizde hem iç hem de dış güvenlik kuruluşları varken bu “öz güvenlik birliği” kurma fikri nereden çıktı diyebiliriz. Bu sorunun yanıtını, yine DTK sözcüleri veriyor. “Halkımızın kültürel ve fiziki soykırıma maruz bırakılma süreci devam ettiği sürece, devlet eliyle yürütülen fuhuş, uyuşturucu ve diğer toplumsal istismarlara karşı Kürt halkının kendi güvenliğini ve örgütlülüğünü oluşturması gerekliliği ifade edilmiştir.” Bu sözler yenilir yutulur cinsten değil. Yumurta atan öğrenciye, sosyal kazanımlarını savunan işçiye, yok olan tarımımızın sorunlarını haykıran çiftçiye karşı aslan kesilenlerin bu ağır sözlere de aynı yiğitlikle kükremeleri beklenirdi. Suçlamalar gizli kapaklı değil, apaçık. Sözün söylendiği hedeflenen muhatap da belli. Bu ağır sözler devlete yönelik, suçlamalar ise yüz kızartıcı suçların hemen hemen hepsi. “Öz savunma birliği”nin kime karşı kurulacağı çok açık. Devletin güvenlik güçlerine karşı kendilerince yasal “savunma” güçleri. Bunun Türkçesi şu: Dağdakileri resmi, yasal kuvvetler durumuna getirmek. Devletin güvenlik güçlerini kabul etmemek.

“Oluşturulacak ‘güvenlik gücü’nün, semt ve mahalle komiteleri şeklinde örgütleneceği, halkın sorunlarında hakem rolü üstleneceği, gelen şikâyetleri değerlendirip sonuçlandıracağı öğrenildi. Komitenin ayrıca fuhuş, uyuşturucu gibi suçlarla da mücadele edeceği ve bu kapsamda oluşturulan ‘sivil güvenlik birimleri’ aracılığıyla caydırıcı rol üstleneceği kaydedildi.” Toplumda bir suç varsa, şikâyet nereye yapılır? Savcılığa. Suçu kim yargılar? Bağımsız mahkemeler. Peki, burada ne isteniyor? Savcının, yargıcın görevinin bu sözde “sivil güvenlik birimleri” ne devri. Kısacası deniliyor ki: Bu bölgede güvenlik ve yargı hizmetini de ben yerine getiririm. Buralarda devletin işi yok. Bunun karşısında sus pus olan iktidar ve muhalefet!

Bölücü örgüt yandaşları, yukarıdaki önerilerinde gerekli sert tepkileri almayınca bu sefer başka bir isteği hemen gündeme getirdiler. Toplumsal yaşamımızda iki dillilik. “İki dilli tabelalarımız olacak. Köy ve mezraların isimleri de iade edilsin diye arkadaşlarımız hazırlıklarını sürdürüyor. Yaşamın tüm alanlarında özellikle bu bölgede, iki dilli hayat olacaktır. (…) Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi, şu ana kadar 97 köyün eski adını iade etmiş durumda. Bölgenin tamamı iki dilli olacak.” Bu sözler, anayasaya bağlılık yemini etmiş bir milletvekiline, bölücü örgütün siyasal uzantısı bir partinin genel başkanına ait. Bir istekte bulunmuyor, bir yaptırımı kamuoyuna açıklıyor. “Bölgenin tamamı iki dilli olmalı.” demiyor, “olacak” diyor. Bu sözleriyle meydan okuyor tüm anayasa kurallarına, devlet düzenine.

Dünyanın birkaç ülkesi hariç iki dilli olan hiçbir devlet yok. İsviçre örneği çok konuşuluyor. Sanki İsviçre kuruluşunda tek dilli olarak kurulmuş da sonradan üç dilli olmuş, öyle mi? Zaten kuruluşu birden çok kantonun bir araya gelmesiyle olmuş. Bunların da her birinin kendi dilleri ve kuralları vardı. Birlik bu kurallar korunarak sağlandı. Dünyanın en büyük küresel gücü olan ABD’de İngilizce dışında bir dilde eğitim kabul görmedi. Neden mi? Çok açık, çünkü böylesi bir durumun ülkeyi bölünmeye götüreceğinden.

Yukarıda sözünü ettiğimiz her iki konuda da görülüyor ki, ülkemizin bir bölgesinde yeni bir devletin temelleri atılmakta. Devlet olmak için ne gerekli? Güvenlik gücü, adliye, dil, kurumsal yapılar, toprak… İşte hepsi sırayla yerine getiriliyor. Yıllardır bölgede, bir ulusun oluşturulması için yoğun çaba harcandı. Neredeyse bu gerçekleşti. Şimdi de bu ulusa bir devlet gerekli değil mi? İşte, onun için bütün çabalar.

Bölücü örgütün her isteğine masumiyet kazandırmaya çalışan saf siyasetçiler, gazete yazarları, televizyon yorumcuları, sözde bilim adamlarının ne yazık ki kış uykularından uyanacakları yok. Hala kimileri bölücü örgüte ve destekçisi küresel güçlere şirin görünme çabası içindeler.

Siyasal partilerimiz, birbirleriyle zaman zaman da kendi içlerinde kısır çekişmeleri sürdürürken altlarındaki toprağın kayıp gittiğini fark etmiyorlar bile. Ulusal birliğimiz çatırdarken birileri bireysel kurtuluşlarının peşinde.

Adil Hacıömeroğlu

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.