III. KURBAN BAYRAMI SOKAK ŞENLİĞİ

ABONE OL
18:56 - 01/10/2020 18:56
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

III. KURBAN BAYRAMI SOKAK ŞENLİĞİ

Nefretlerini kes…, sevgiye kurban olsun
Kötü sözü kes…, güzel söze kurban olsun.
Küslükleri bitir…, barışa kurban olsun
Koçu kes…, İsmail’e kurban olsun
Atamamışsan kinini nefretini içinden,
İçindeki kötülüklere, kurban olursun.

Sayın misafirler, siz siz olun, bayramları “Bayram gibi” yaşayın. Kavgaları, takıntıları rafa kaldırın. Hiç olmazsa şiirlerde bayramı arayın. Hepinizin Kurban Bayramı kutlu olsun.

İbadetler Allah’a yollanmış mektuplardır. Ruhu kaybolmuş ibadetler, içinde mektup bulunmayan zarflara benzer. Son zamanlarda kurban ibadeti de öyle oldu. Hem de Kur’an’ın “Onun ne etleri ne kanları Allah’a ulaşır; Allah’a ulaşan ancak sizin takvanızdır” demesine rağmen.

Müslümanın iki bayramı vardır: Ramazan ve Kurban bayramları. Bunların ikisi de hicretin 2. yılından itibaren kutlanmaya başlanmıştır.

Sevgili misafirler, Kurban, “yakınlaşmak” demektir. Kendinin uzağında yaşamayı, marifet zanneden insana “yaklaş” anlamına gelen bir işaret fişeğidir kurban.

Kurban son vahiyle başlamadı, ilk insandan beri en çok bilinen ibadet biçimidir kurban..

Kurban hem nimetin sahibine bir şükür, hem de onu artırması için fiili bir duadır. Tıpkı adayan İbrahim’in ve adanan İsmail’in duası gibi.

Son vahiyde kural; bir şeyi “Allah adına yapmak”tır, bu kural insana Allah karşındaki konumunu hatırlatır. O’nsuz yapamayacağını, O’na muhtaç olduğunu, O’na borçlu olduğunu hatırlatır.

Bir şeyi Allah adına yapmak demek, O’nun adına “yetki kullanmak” demektir. Sorumluluk bilinci içerisinde bu yetkiyi kullanıp Allah adına kurban kesen biri, en yüce meşruiyetin peşinde demektir…

Herkes varlığını bir şeye adamıştır. Varlığını Allah’tan başkasına adayanlar kendilerini harcamışlar, Kur’an’ın ifadesiyle “kendilerini israf etmişlerdir”. Yani, ucuza gitmişlerdir.

Varlığa ilişkin ilahi sıralamaya müdahale etmişlerdir. Oysaki insan fiyatı değil, değeri olan bir varlıktır ve insanın değerini sadece O’nu yaratan takdir edebilir.

Değerli misafirler, kurbanı açıklamak için tek başına akıl yetmez. Aşk gerektir. Kurban akılla değil aşkla açıklanır.

Bakınız etrafınıza; kurban olmayan birini görebilir misiniz? Kimi kara sevdasının kurbanıdır, kimi ak sevdasının. Dünyaya, paraya, makama, mala, şöhrete, alkışa, servete kurban olmak ve kurban etmek için kuyruğa girenlerin haline bakın.

Bakmayın siz „Ben hiçbir şeye kurban olmam!” diye iddialı konuşanlara; aslında onlar benliklerine ve bencilliklerine kurban olmuş, birer zavallıdan başka bir şey değildirler.

Onların gerçekte hiçbir şeyleri yoktur ki „adayabilsinler”. İçgüdüleri, sevgi adını koydukları tutkuları, aşk adını verdikleri libidoları, servetleri, makamları, şöhretleri, malları onların sahibidirler, efendisidirler.

Hz. İbrahim ve İsmail, insanın adi şeyler uğruna harcanmaması için en yüce değer uğruna adamanın ve adanmanın yolunu gösterdiler. İşte kurbanın sembolize ettiği derin hakikat budur.

Bu hakikati anlamayan için kurban bir ”hayvan”, kurban bayramı da ”et festivali”dir.
Adayacağı ve adanacağı gerçek kapıyı bilenleri, kimse daha aşağı bir değer uğruna harcayamaz, kullanamaz, kurban edemez.

Hz. İbrahim önce canla sınandı, sonra cananla. Can sınavını ateşte verdi. Yanmadı. Aşkını imana, imanını hayata dönüştürmüş birini, yakacak ateş bulunabilir miydi; tıpkı bir gönül erinin dediği gibi:

Eğer âşık isen yare/ Sakın aldanma ağyare/
Düş İbrahim gibi nare/ Bu gülşende yanar olmaz

Aşkı İbrahim’ce olanın, yüreği dağca olur. İbrahim’i bir aşka talip olursanız, aşkınızın ateşi Nemrutların yaktığı ateşi söndürecektir, hiç kuşkunuz olmasın.

Yakınlığın nihai noktası ”huzurda” olmaktır. Kurban, ”sürekli huzurla olmak” demektir. İnfak ve sadaka, servetin kurban edilmesidir. Vakıf, malın ve taşınmazların kurban edilmesidir. Şahadet, canın kurban edilmesidir.

Elbet kurban ile kastedilen ”Allah’ın yaklaşması” değil, ”Allah’a yaklaşma”dır. Zira Allah kuluna zaten yakındır; hem de şahdamarından bile yakındır. Mesele kulun Allah’a yakın olup olmaması meselesidir. Ve kurban, tüm ibadetler gibi kulu önce kendi öz benliğine, sonra Allah’a yaklaştırır.

Değerli misafirler, kurbanın maldan sunulması anlamlıdır. Verdiği mesaj açıktır: Allah’ın insana bahşettiği dünyalıkların, insan ile Rabb’i arasına girmesine mani olmaktır mesaj.

Özünde ”Ey insan, dünyevileşme!” talimatıdır kurban. Yani servete ait olmayıp gerçekten sahip olmanın doğru yolunu öğretir. Zira insan, malı mülkiyet bildiğinde veremez. Kişi veremediğine sahip olamaz, veremediğine ait olur. İnsan, malı emanet bildiğinde verebilir; Allah için verdiğinde ise gerçekten o mala sahiptir.

Kurban da, diğer birçok ibadet gibi, Muhammedi davetle ortaya çıkmış bir ibadet değildir. Önceki ümmetlerde de kurban ibadeti teşri kılınmıştı: ”Biz her ümmet için kurban kesmeyi bir ibadet kıldık” (Hac 34)

Tarihsel açıdan kurban ibadeti, ibadetlerin ”anası” mesabesindedir.
Âdem’in iki oğlu (âyet 27). Habil ve Kabil Allah’a kurban sunmuşlardı. Kurban Hayvancılıkla uğraşan Habil’den kabul edilmiş, çiftçilikle uğraşan Kabil’den kabul edilmemişti.
Kabul edilmeme gerekçesi sunulan kurbanın ziraat mahsullerinden oluşu değil, sahip olduğunun en kötüsünü sunmasıydı.

Kabil’in kardeş katili olmasıyla neticelenen bu süreci başlatan duygusal sapmanın adı ne ”kıskançlık” tır ne de ”cimrilik”. O zehirli duygunun adı ”dünya sevgisi” dir. Allah Rasulü de bu duygusal sapmanın fenalığını ifade sadedinde şöyle der: ”Dünya sevgisi tüm kötülüklerin başıdır.”

Sevgili dostlar, ibadetlerde üç şey aranır: İllet, maslahat, hikmet.
İlletler ibadetlerin sebepleriyle, maslahatlar yararlarıyla, hikmetler ise gayeleriyle ilişkilidir.
Hikmetsiz ibadet olmaz.

İbadetleri ibadet yapan niyetlerdir. Niyet, bir bilinçlilik halidir. Bir ibadetin hikmeti, onu hayatın içinde bir yere ”bağlamak”tır. Kurban ibadetinin hikmeti, kurbanın amacını açıklayan Kur’an’daki tek yer olan Hac Sûresi’nin 36 ve 37. âyetlerinde saklı bulunmaktadır:

”Onların ne etleri, ne de kanları Allah’a ulaşır; fakat sizden O’na ulaşan yalnızca O’na karşı gösterdiğiniz derin sorumluluk bilincidir… . (Hac 22/36-37).

Kurbanın hikmetini onun eti ve kanı gibi maddi unsurlarında, sosyal ve ekonomik katkısında değil, manevi boyutunda aramamız gerekir.

”Allah’a ne onların etleri, ne de kanları ulaşır; fakat sizden Allah’a ulaşan yalnızca takvanızdır.”

Şu halde, açık ve net olarak şunu söyleyebiliriz: Kestiğimiz hayvanlara ”kurban” adını vermemiz mecazidir. Zira onlardan Allah’a yaklaşan bir şey yoktur. Hayvanların ‘takva’sından da söz edilemeyeceğine göre, aslında kurban eyleminde özne insandır.

Canını veren, kurbanlık hayvan olduğu halde, Allah’a ulaşan insanın takvasıdır, bilincidir?

Salih amelin ruhu bilinçtir. Allah’a kuldan yükselen takva, işte o bilincin ta kendisidir.

Kurban olayında gerçek kahraman, kesilen kurban değil, o kurbanı kesen insandır.
Zira insan, takvasıyla Allah’a yakınlaşma yeteneğine sahiptir. Bunun için ölmek zorunda değildir insan. Fakat Rabbiyle arasına gerilen dünyalıkları kesip atmak zorundadır. Bunu yaptığında, insan, gerçek bir kurban olacaktır.

Koçun kurban edilmesi İsmail’i ölümden kurtarmamıştır. İsmail sonunda yine ölmüştür. Verilen mesaj açıktır: Hz. İbrahim’in takvasının Allah’a ulaşması için, İsmail’in etine ve kanına ihtiyaç yoktur.

Ama kesilen kurbanla ölümsüzleşen bir şey vardır: Hz. İbrahim ve Hz. İsmail’in takvası. Yani İbrahim’i ve İsmail’i bilinç.

Allah şöyle der: ”Size sadece tek bir öğüdüm var: İster tek başınıza olun ister başkalarıyla birlikte olun; asla Allah’ın huzurunda bulunduğunuz gerçeğini unutmayın!” (Sebe’ 34/46).

Sözlerimi Cumhurbaşkanımız Christian Wulff’un tarihe mal olmuş şu sözleriyle bitiriyorum: ”İslâm Almanya’nın da bir parçasıdır.”

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.