İHANET CEPHESİ

ABONE OL
19:03 - 01/10/2020 19:03
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Bu günün Türkiye’sinde ihanetlerin geçerli çıkış yolu gibi sunulduğu, utanç dolu ibretler sürecini endişeyle yaşıyoruz.
Bilgi, yetenek, çağdaşlık ve dürüstlükten yoksun bir ihanet cephesi, boş buldukları puslu havada tüm değerleri hoyratça, utanmazca çiğnemektedir. Bu kapkaranlık ortamda, bir avuç aydın ve yurtseverin her türlü baskılara, tehditlere rağmen haksızlıklara, vurguna, ihanetçiler birliğine karşı duruşlarını saygıyla, övünçle, endişeyle izlemekteyiz.
İhanet cephesi çok geniş, her türlü (maddi-manevi) devlet olanaklarıyla ve dış desteklerle beslenmekteler.
Bu cepheyi oluşturanların, aslında birlikte olmaları bir yana, aynı çizgide bile olmaları olanaksız gibi düşünülse de, aynı safta birlik oluşturma gerçeğinin nedenlerini irdelemek gerekir. Bu birbirine aykırı gibi görünen birlikteliğin gerçek nedeni; ortak düşman; Laik Cumhuriyet ve Bağımsız Türkiye’dir!
Ortak görüş, Türkiye üzerine oynanan bu kirli oyunun planı kesinlikle Türkiye markalı olmadığıdır. Öylesine zıt çizgilerin oluşmasını sağlayan güçlü patron; ateistleri, şeriatçıları, hormonlu entelleri, ayrılıkçıları, teröristleri, diasporayı bir arada toplamış, önlerine konan direktifleri uygulatmayı sağlamıştır.
Bazen, ufak tefek sürtüşmeler olsa da, devreye girerek, tekrar hizaya getirebilmektedir.
Başbakanın, Ermenistan’a efelenmesi, 14 Nisanda Amerika’ya hizmet arzını askıya alma kararlılığı, (alışık olduğumuz ve sıkça yaptığı takiyeler) fıss diye iniverdi! Ermenistan’a ‘’sen bakma benim uluorta efelenmeme! Asıl düşüncemi gönderdiğim muteber adamımdan öğreneceksiniz!” Amerika’yı ne pahasına olursa olsun es geçemez. Şark kurnazlığı ile, Obama’yla davetli olmadığı toplantının çıkışında karşılaşıp, getiri hanesine eklemek için çıkış yoluna hamlesini, Amerikan polisinin iteleme-kakalamayla engellemesini bizim içimiz ülke onuru adına yanarken, yandaşlar ‘’çok şükür, iş bilir başbakana sahibiz!”, diye gevrek gevrek gülmüşlerdi.
Bu cepheyi oluşturanların bir bölümü, ta Osmanlı dönemlerinden kopup gelirler. 31 Mart ayaklanmasından, Kurtuluş Savaşında; emperyalist işgalden yana, üstelik Şeyhülislam fetvalarıyla, işgal güçleri ile savaşanların ‘’şehit” sayılamayacağına varan aymazlığın temsilcileridir.
Ülkeyi değil, Halife Padişahın saltanatını savunanlarla bugün tarikat şeyhlerinin ayaklarına ülkenin bağımsızlığını sunanların benzerliği rastlantı değildir.
Dönme, kul olma karşılığı hak etmedikleri ‘’Paşa” unvanlı çakmaların, kurtuluşta ve cumhuriyet döneminde çekilen sifonla süpürülmelerini unutmayan, bugünleri ‘’intikam” günü olarak güren paşa torunları, tosuncukları elbette bu cephede yer alacaklardı.
Cumhuriyet ve Laikliğin kabulünden sonra, şeriat devleti özlemleriyle ayaklanan; askerleri, yurttaşları katleden Şeyh Sait’lerin, Kubilay’ın kör bıçakla başını kesen Derviş Mehmet’lerin torunları; işadamı, politikacı ve hatta meclis çatısı altında önemli ve stratejik mevkilerde açıkça intikam çığlıkları atmaktalar.
Sivas Madımak katliamının avukatları, savunucuları, katilleri hangi makamlarda? Sol partinin genel sekreterliğinden, bakanlık karşılığında dinciliği seçenlerce 42 canın katledildiği otelin, AKP döneminde, kebapçı dükkânını lütfen! Kapatma jestiyle, canileri, aklatacaklarını mı sanırlar? Birkaç düşkünle acıların üstünü, sahte gülüşlerle, içi boş asılsız açılma, saçılmayla kapatacaklarını mı sanırlar?
İmam Hatip Okullarını ‘’arka bahçe” olarak görenler bugün oralardan bilinçli olarak üniversitelerde özel yasalarla eğitim olanağı sonucu devleti yönetmeye ulaşmaları rastlantı değil, içeride ve dışarıda yıllarca ağır, ağır örülen örümcek ağının sonucudur.
Bugün o bahçenin ürünlerinin savcı, yargıç, kaymakam, milletvekili, başbakan kimliği ile ve Laik Devletin tepe noktalarında rejimi nasıl dönüştürdüklerini görüyoruz. Belki gazete bile okuyamayan toplulukları masallarla, kömür torbalarıyla, makarna kolileriyle oyalayabilirsiniz
‘’Ramazanda rakı içmesine karşı çıkılmadıkça tavır koymayacağını” vurgulayan Prof. markalı geniş mideciler de umursamıyor olabilir.
Ama bu yurdun aydınlık insanları her şeyin farkında ve bilincindedir.
Kimi duyduğu kinle, kimi geçmişinin kuyruk acısı ile kimi işkembesine dolduracağı haram dolarların kudreti ile Türk askerine, aydınlarına, yurtseverlere, kan davası olduğuna inandığı Laik Cumhuriyete ve onun kurucularına yönettikleri düşmanca tavırları bu ülkenin aydınlık insanları tarafından sabırla gözlemlenmektedir.
2004 yıllarında, hükümete darbe yapacakları savıyla, asılsız, düzmece suçlamalarla aydınları, bilim adamlarını, gazetecileri, parti başkanlarını, terör örgütü ile canları pahasına savaşan subayları, komutanları tutukluyorlar, 12 Eylül darbesini yapan gerçek darbecilere dokunamıyorlar! Bir tarafta oluşmamış sanal darbeciler içerde, bir tarafta gerçek darbeciler köşklerde sefa sürmekteler.
Abdullah Gül, dindarlığı nedeniyle seçildiği Cumhurbaşkanlık makamını inancı doğrultusunda yürütmektedir. Atadığı bürokratlardan bir teki bile laiklikten yana olmayan yandaşlardan seçilmişlerdir. Hele Anayasa Mahkemesine dolambaçlı yollardan atadığı kişilerin hukukçu olmamalarını dikkate almıyor ama üniversitede türbanın serbest bırakılması için imza toplayan kişilerden olmasını özellikle dikkate alıyor. AKP anayasası geçerli kılınırsa, yargının kimlerin eline geçeceğini düşünmek bile insan olanın kanını dondurur.
Anayasa komisyonunun AKP’li üyesi; ‘’Anayasa değişiklik görevi tanrı tarafından bize görev olarak verildi” buyurmaz mı? Liderlerini ikinci peygamber ilan eden, başbakan için şükür namazları öneren milletvekilleri Tanrıyı da suçlarına ortak etmeye kadar vardırdılar. Bu uçuklukları korkarız, yakında yasa maddesi olarak meclisten geçirmek isteyebilirler. ‘’Halk isterse şeriatı da getirir” diye ortaya atılacakları günler artık çok yakın.
İhanet cephesi her kılıkta, her makamda, her kulvarda birlikte ülkenin değerlerini yok etme yarışındalar. Devlet televizyonlarında, ballı maaşlarla yandaş babalar ve oğullar, mahalli gazeteler kadar bile satışı olmayan dinci ve tarikatçı gazetelerde çöreklenmiş sülükler, paylaştıkları TV programlarında hem ceplerini doldurmaktalar, hem de din-iman adına soydukları saf dindarların birikimleriyle sefa sürmekteler.
Baykal’a yapılan saldırı, gerçekler ve saldırganlar ortaya çıktıkça, AKP’nin niyeti de ortaya çıkmaya başladı.
DP’nin ellili yıllarda yaptığı gibi, Kırşehir’i kaza yapıp, Bölükbaşını hapsettiler. Bunlarda Gâvur İzmir’i ülke sınırları dışına atarlar, kalan muhalefeti de mecliste halk iradesiyle hapislere tıkarlar. Numaracılar, Amerikancılar, AB projecileri, şeriatçılar el ele ihanetin zaferini kutlarlar.
Kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin komutanı, devlet adamı İsmet İnönü’yü mecliste kurduğu ‘’Tahkikat Komisyonu”kararıyla meclisten attıran, orduyu da tehdit ederek:
‘’Ben orduyu yedek subaylarla bile yönetirim!” diyen amerikancı Menderes’e:
‘’Öyle bir düşeceksiniz ki, sizi ben bile kurtaramam! ‘’
Gerçekten de çok istemesine rağmen o acı sondan onu kurtaramamıştı.
Vatana ihanetin yaptırımı var mı?
Biz, halkın gerçekleri görmesiyle demokratik yollardan, oylarıyla bu yaptırımları yapacağına inanıyoruz.
Ama özgürlükler ortadan kaldırılırsa, yargı tarikatçıların eline geçerse, Aykırı hiçbir düşünceye izin vermeyecek bir düzen getirilirse ki; bu anayasaya darbe girişimi öyle bir gelecek öngörmekte!
O zaman?
O zamana kalmadan, her yurtsever, her aydın, her yüreğinde çıkar dışında da değerler taşıyan herkes daha cesur olmalı!

Bir daha üstüne basa, basa yineleyelim:
Namuslular da namussuzlar kadar cesur olmak zorundadır!

Yıldız AKALIN

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.