İĞNE- ÇUVALDIZ

ABONE OL
18:49 - 01/10/2020 18:49
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Alman Nazilerinin işledikleri cinayetler ortaya çıkışından başlayarak birçok soruları, kuşkuları da beraberinde getirdi.
Önce Alman basını dönerci cinayetleri diye cinayetleri basitleştirmeyi denedi.
Onları aymaz politikacılar izledi.
Yargılama süreci başladığında yargılamanın adil ve şeffaflığına gölge düşürecek tavrı, bu kez adaleti sağlayacak yargı erkinin yargıçları koydu.

Münih Eyalet Yüksek Mahkemesinin Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliği ve Türk Medyasına yersizlik bahanesiyle yargılamayı izlemelerini engellemesi bir hukuk skandalıdır.
Üstelik bu karar cinayetlerin devletin resmi görevlilerince desteklendiği, gerçeklerin açığa çıkmasını engelleme kuşkularını pekiştirmektedir.
İnsanların kafasında derin devlet kuşkusunun oluşmasını pekiştiren bu sorumsuz engelleme, böylesine basın özgürlüğünün kısıtlanmasının gerekçesi olamaz.
Örnek bir demokrasi diye sunulan Avrupa Demokrasisinin aslında görece bir demokrasi olduğunun göstergesi olan bu yaptırım, kamuoyu baskısı, aydın direnişiyle zoraki geri alınsa bile Alman hukukunun derin devlet anlayışı sınırlarını aşamayacağını göstermiştir..
Gerçek hukuk devleti varlığını korumak için, yargıyı adalet çizgisinden saptırmak için ayrımcılığı dayatamaz.
Bu cinayetler sonucu yaşamını yitirenlerin biri Yunan asıllı sekizi ise Türk asıllı küçük işletme sahiplerinden oluşmakta.
Bu cinayetlerin arkasında Alman İstihbarat örgütünün olduğu kuşkusunu pekiştiren söylentilerden en önemlisi bu aşırı sağcı gruplara bu birimlerce sahte pasaport sağladığı yönündedir.
Cinayetlerin önlenmesi çerçevesinde gerekli önlemlerin alınmadığı eleştirisine inandırıcı yanıtlar verilmemiştir.
Alman Emniyeti ısrarla bu cinayetlerin ırkçı gruplarca işlendiğini reddetmesi ayrıca birçok kuşkunun haklılığını pekiştiriyordu.
Cinayetlerin ırkçı örgüt tarafından işlendiği ele geçen bir propaganda video filmi ile kanıtlanmıştı.
Bu kanıt sayılması gereken veriler ışığında yıllarca Almanya’nın bu lekeden arındırılarak, geçmişinde yargının, siyasetçinin umursamazlıklarının bu ülkeye ve dünyaya ödettiği bedelin bilinciyle gerçekleri ortaya çıkarması kaçınılmaz olmuştur.
Bu cinayetlerin tek sorumlularının bir kaç ırkçı kişilere bağlamak cinayetlerin asıl sorumlularını, bilerek ve bilmeyerek gizleyerek hedef saptırmasına izin verilmemelidir.
Çifte vatandaşlığa karşıymış gibi sunulmaya çalışılınan, aslında Türkler Dışarı parolasına dönüşmüş imza kampanyalarının ırkçıları nasıl cesaretlendirdiği gerçeğini yadsımamak gerekir.
Daha önce Solingen ve Mölln katliamlarından sonra devlet üzerine düşen görevi yerine getirip hukuk devleti ciddiyetiyle ele alsaydı şimdilerde ırkçılıların cinayet işleyecek kadar cesareti kendilerinde bulamazlardı.
Çirkin siyasetçilerin asıl görevlerini yapamadıklarını gizlemek için göçmenleri, özellikle Türkleri seçim aracı olarak kullanmasının bu inayetlerdeki paylarını yüzlerine çarpmaları gerekirdi.
Irkçılığın sadece eğitimsiz, sorunlu, birlikte yaşamayı özümsememiş gruplarla basitleştirmeyip, ırkçıların siyasi partisini oy kaygısıyla korumaya alan liberaller, sosyal devleti sermayenin çıkarlarına feda eden sosyal demokrat siyasetçiler, ayırımcılığı kafasından atamayan sağ birlik partilerle bir-kaç makamsal koltuk karşılığı ortaklık yapan yeşiller de kendilerine düşen payı itiraf edip, yanlışlıklarından dönselerdi bu acılar yaşanmazdı.
Sorunu toplumsal bir sorun olarak görerek, çözümü eğitimle, sosyal adaletsizliği ortadan kaldırıcı, ayrımcılığı toplumun tüm katmanlarında yok edici çalışmalarla gerçekleştirmenin zamanı gelip geçmektedir.
Alman toplumunun çoğunluğu bu sorunun çözülmesinden yana olduğuna inanıyoruz.
Devlet erklerinin de gerçeği görerek hukukun üstünlüğünü tüm kurallarıyla yerine getirmesi gerekir.
Katliamları küçümsemek, saklamak, devlet sorumluluğunu basına sansür koymakla, mağduru dışlamakla gerçekleri ortadan kaldıramazsınız.
Bu yaptırımlar aslında Alman Devletine ve halkına yapılan bir haksızlıktır.
Böylesi yaptırımlar demokratik ülkelerde olamaz. Demokrasi açık toplumların, eşitliliğin, özgürlüğün, adaletin işlerliği ile gerçekleşir. Yargı, yasama, yürütme devletin devlet olmasını sağlayan birbirinden bağımsız ama birbirini tamamlayan olmazsa olmaz unsurlarıdır.
Haklı olarak bu kaygılarımızı, bu ülkenin bir parçası olarak tavrımızı koyarak çuvaldızı Alman siyasetçilerine basınına, devletine ve yargısına batırdık.
Bu konuda Türk Medyasının kaygılarını, eleştirilerini buradaki siyaset adamlarının, bir kısım basının, devlet adamlarının son olarak yargının yanlı ve gerçekleri saptırıcı tavırlarına koydukları tepkiyi buradan bakınca anlayabilir, hak verebiliriz.
Ama aynı medyanın ve gazetecilerin Türkiye’de yüzlerce gazetecinin sırf iktidarı eleştirdikleri için yıllardır ne ile suçlandıklarını bile bilmeden tutuklu kalmalarına aynı tepkiyi koymaktan korktukları halde buradaki tutumları ikiyüzlülüktür.
Üstelik gazeteci meslektaşlarını jurnalleyerek, yalancı tanıklık ederek, mesleklerine ihanetlerinin karşılığı milletvekili, TV yöneticisi oldukları da bilinmektedir.
Başbakanın beğenmediği gazetecilerin gazetelerinden kovulmalarına tepki koymaları şöyle dursun, iktidara yaranmak için patronlarına övgüler dizmişlerdir.
Gazete patronunun başbakandan genel yayın yönetmeni ve gazeteci adı istemesini yazamayan, karşı çıkamayan, sessiz kalan gazetecilerin burada basın özgürlüğü çığırtkanlığına soyunmaları inandırıcı olamaz.
Hiç bir demokratik ülkede olmayan, ancak faşist yönetimlerde görülen sözde özel yetkili ama özünde muhalefeti yok etmek için kurulmuş özel yetkili mahkemelerin hukuku hiçe sayan, savunma hakkı tanımayan kararlarına sesini çıkaramayan basının, medyanın adil yargı havariliğine soyunmaları gülünç olduğu kadar bağışlanamaz bir aymazlıktır.
Burada Alman yargısını, alman basınını, Alman siyasetini ancak Türkiye’de yanlışı, haksızlığı, hukuksuzluğu eleştirmeyi her bedeli ödemeyi göze alarak yazan, söyleyen gerçek gazetecilerin eleştirme hakkı vardır.
Onlar, iki elin parmakları kadar kalmalarına rağmen korkmadan yazan, gazetesinden kovulmayı, sabaha karşı caniler gibi evinin basılmasını, toplama kamplarına kapatılmayı göze alabilecek gerçek gazetecilerdir.

Size ise iğne değil nodul bile batırılsa azdır.

Yıldız AKALIN

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.