İFTAR SOFRALARI 2017 (II)

ABONE OL
18:07 - 01/10/2020 18:07
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

İFTAR SOFRALARI 2017 (II)

Ramazan oldukça bereketli geçiyor. Camiler teravih namazında istenildiği gibi cemaat doluluğuna ulaşamamış. Gençler teravih namazına fazla ilgi göstermiyorlar. Gecenin kısalığı elbette büyük etken. Berlin’de onun üzerinde imsakiye var. Bir imsakiyenin iftar saati diğerine göre 10 dakika ile 30 dakika farklı olabiliyor. Sahurlar da oldukça renkli; 01.30’da imsak yapanlar olduğu gibi . 2.00’de 3.00’ te 4.00’te ve 4.33’te imsak yapanlar da var. Kim hangi ölçüye göre bu farklılıkları ortaya koydu o belli değil. Belli olan şey şu: 10 dakika, 15 dakika 30 dakika arayla oruçlarını açanlar, ilk açana göre orucunu yemiş sayılıyorlar ki; ikisi aynı saatte oruçlarını açmıyorlar.

1.30’da imsak yapan kişi 21,5 saat oruç tutuyor. 4.30’da imsak yapan kişi 18. saat oruç tutuyor. 19 20 saat tutanlar da var. Bu farklılık sadece Berlin için geçerli. Halimize ağlayacağımıza gülüyoruz. Bir de seninki yanlış benimki doğru kavgası var. Orucun keyfiyetiyle meşgul olan fazla yok.
Kavga; senin orucun olmadı benim orucum oldu kavgası, birbirlerini fitnecilikle suçlama kavgası. Allah, hangilerinin orucunu kabul edecek onu bilmek mümkün değil. Bilinen şey her bir Müslüman cemaatin kendi orucunun kabul edildiğine, öbürünün orucunun kabul edilmediğine inanıyor olmalarıdır. Allah bu Müslümanların başlarındaki hocaları ıslah etsin… Bu yol kesicilerin arkasından sorgulamadan körü körüne giden cemaate de akıl fikir versin.

İlahiyatçılar Derneği (09.06.2017)
Üçüncü haftanın ilk iftarını Türk Eğitim Derneği’nde (TED) açtık. Bay ve bayanların katıldığı iftar sofrası fevkalade bereketliydi. Türkiyem Restoran hazırlamış yemekleri. Kuzu tandır ana yemek. Severek içtiğimiz çorba buğday çorbası. Günün hatibi Martin Spangenberg. Spangenberg; 5. Emniyet Şubesi, AGIA Müdür yardımcısı. Spangenberg, Komiser Mehmet Aydın ile birlikte gelmişler iftar sofrasına. AGIA (Arbeitsgebiet Interkulturelle Aufgaben) Kültürler arası çalışma grubu olarak göçmen uyruklu derneklerle, kurumlarla, cemaatlerle devamlı temas halinde bulunan emniyet müdürlüğü içinde bir bölüm. Görevleri Berlin’de suç işleme oranını azaltmak. Bunun için daha suç işlenmeden önlemler almak.

Spangenberg yaptığı selamlama konuşmasına şunları söyledi: “Öncelikle davetiniz için teşekkür ederim, Ramazanınız mübarek olsun. Türk Eğitim Derneği’nin düzenlediği iftarlara 10 senedir devamlı katılıyoruz, artık bizim ekibimiz için gelenek haline geldi. Geçen sene aramızda olanların bazıları bugün yok, onları saygıyla anıyorum. Türk Eğitim Derneği’nin vefat eden başkanı sevgili dostumuz Ahmet Yumuşak’ı burada rahmetle anıyorum. Vefa duygusu çok önemlidir ve anlamlı bir şeydir. Biz sayın başkanı ve hatırasını unutmayacağız.

Türk Eğitim Derneği’nin tamamen yenileniyor olması daha da güzel, çok güzel bir atmosfer olmuş. Yıllardır eğitim amaçlı çalışmalar yapan ve bünyesinde resmi bir kütüphanesi bulunan, iki dilde yayınlanan MOCCA dergisini çıkaran bir ilim yuvası burası, örnek bir kurum, burasını herkesin desteklemesi gerekiyor.

Bu tür davetler karşılıklı tanışmalara vesile oluyor. Bizlerin ne olursa olsun karşılıklı konuşmaya ihtiyacımız var. Herkesin aynı düşünceyi savunmasının mümkün olamayacağını biliyoruz. Buna rağmen insanlar konuşarak sorunlarının üstesinden ancak gelebilir.

Birbirimizle konuşalım, tartışalım, beraber olalım, tavla da oynayalım, ama sadece tavla oynamayalım, sonrasında birbirimizle mutlaka konuşalım, konuşmak önyargıları kaldırır.
Rüştü Hoca’nıza sorular sorun, başka kaynaklardan da bilgiler alın sonra hocanızı bu bilgilerle tekrar sorgulayın bu bilgilerle onu karşı karşıya getirin. Bizler çok kötü olaylarla karşılaşıyoruz, konuşmadığımız için karşılaşıyoruz bu olayların çoğuyla, insan olan herkesi rahatsız edecek olaylar bunlar. Bir örnek vereyim: “Adamın birisi dini yanlış anlamasından dolayı karısını döverek hastanelik etmiş, 3 yaşındaki kızının saçlarını da aynı nedenden dolayı sıfıra vurdurmuş, ‘inançsızlar’ kızımın saçlarına bakmasın“ diye yapmış bunu. Bu gibi aşırı akımlar var, biz onlarla mücadele ediyoruz, bu gibi konuların çözümünde sizlere şiddetle ihtiyacımız var, bize yardımcı olmalısınız, bu gibi meseleleri onlarla konuşmalısınız, birlikte konuşmalıyız.”

Yemekten sonra misafirlerin sorularını da cevaplayan Spangenberg, bir soru üzerine Kottbusser Tor (Berlin)‘daki uyuşturucu tacirleri hakkında şunları söyledi: „Evet emniyet olarak çok eksiğimizin olduğunu biliyoruz. Kottbusser Tor‘daki olayları takip için özel bir ekip kuruldu. Bu ekibin görevi Kottbusser Tor‘u tekrar yaşanabilir hale getirmek. Tabii ki polisin yaptığı çalışma halk tarafından fazla görülmüyor.

Polis olarak problemlerimiz var, bunu biliyoruz. Polis meydana çıkınca ortadan kayboluyorlar, sonrasında geri geliyorlar. Esrar, eroin satıyorlar, çünkü kısa yoldan daha çok para kazanma imkânları var. Lüks arabalar kullanıyorlar, markalı ayakkabılar giyiyorlar. Bu Arz – talep meselesi.
Kısa vadeli bir başarı beklentimiz yok, uzun vadeli olarak bakıyoruz meselelere. Ayrıca hukuk sitemimizde de bazı boşluklar var. Olayların daha hızlı bir şekilde çözülmesine yardımcı olmuyor sistem. Mesela biz yakalıyoruz birisini, bakıyoruz bir süre sonra aynı şahıs karşımıza çıkıyor, delil yetersizliğinden dolayı serbest bırakılmış. Bu kişilerin Alman, Türk, mülteci olması arasında fark yok. Bazen özel bir işi yaptırmak için dışardan suça özel adam bile getiriyorlar.

Esnaf şikâyetinde haklıdır, ama polis çözüm makamı değildir. Çözüm makamı siyasettir, hukuktur. Siyasiler üzerinde baskılar kurun, bunun için de seçimlere katılın, vekillerinize değişim için baskı yapın. Öyle oturduğunuz yerden şikâyet etmekle sorunlar çözülmez. Halkın, polis teşkilatıyla dayanışma içinde çalışması gerekiyor. Birbirimize güvenmemiz gerekiyor. Biz bugün burada istenilen o güven ortamını oluşturmak için varız. Komiser Mehmet Topal sizden birisi, buraya onunla birlikte geldik. Herkesin biraz gözlerini açıp sağına soluna bakması gerekiyor. Eğer komşumuzu üç hafta boyunca görmediysek, posta kutusu taşıyorsa onu merak etmemiz lazım. İnsanlık bunu gerektirir.
Her şeyi de polisten devletten beklemeyelim, anne babalar çocuklarına sahip çıksınlar, gençleri meslek yapmaları için, okumaları için teşvik etsinler. Herkesin görevini yapması lazım. Sizler de elinizi taşın altına koyun. Gençlerinizi polislik mesleğine yönlendirin, bize gelsinler onlara her hususta yardımcı olmaya hazırız.“

BİG Partisi
BIG partisi değişiklik yapmış. Herkes iftar yemeği veriyor, biz de sahur yemeği verelim demişler. Mutfak Restoran’da sahur yemeği vermişler, davet ettiler biz de katıldık. Gençlerin çoğunlukta olduğu bir katılım vardı sahur yemeğinde. Yusuf Dinç sahur sofrasına özen göstermiş. Omlet, zeytin çeşitleri, peynir çeşitleri, bal, tereyağı, haşlanmış yumurta, unlu mamüller… Zengin bir sahur sofrası hazırlanmış. Yanında Rize çayı da olunca kahvaltının keyfi bir başka oldu.

Sıcak bir ortamda yenildi sahur yemeği. BIG Partisinin Berlin Bölge başkanı İsmet Mısırlıoğlu yaptığı konuşmada, BIG Partisi’nin çok kısa zamanda büyük yol kat ettiğini ve yakın gelecekte Federal Parlamento’ya girebileceklerini söyledi. Sadece Türklerin değil bütün Almanya’nın Partisi olduklarından dem vurdu Mısırlıoğlu. Ancak önceliklerinin göçmen kökenliler olduğunu söyledi. Konuşmanın özeti şöyledir: “Biz ne yaptığımızı biliyoruz. Biz kimseyi kendimize rakip de görmüyoruz. BIG Partisi’ne sahip çıkmamız gerekiyor… Göçmenlerin toplumun en mağdur kesimi olması nedeniyle bunlar için öncelikli taleplerimiz var. Mesela; ana dil eğitiminin yaygınlaştırılması, din dersi ihtiyacının karşılanması, helal kesim, başörtüsü konusu… Bunların yasal zemine oturtulması gerekir. Ayrıca okullarda çocuklarımıza farklı şeyler empoze ediliyor, biz buna karşıyız. Sadece Türk kimliği değil. Alman kimliği de erozyona uğruyor. Kültür ve gelenekler de önemli. Çoğunluk toplumu da geleneklerinden kopmak üzere. Bunu bizim korumamız lazım. İnsanlar ne kadar kendi kimliklerini, geçmişini bilirse, geleceğini de o kadar kendileri belirler. Dolayısıyla okuldaki derslerin daha nitelikli okutulması lazımdır. Halkın sandığa gitmesi çok önemlidir. Oyunuzu mutlaka kullanın çünkü demokrasilerde herkes oyu kadar ciddiye alınır. Artık zaman, siyasi teslimiyet değil, siyasi temsil, rehavet değil, hareket, ayrımcılık veya ötekileştirmek değil, birlik ve beraberlik zamanıdır.“

Madem bir parti kurulmuştur, siyaset yapılacaktır, Almanya siyasetinde yer alınacaktır: Almanya’da nasıl bir siyaset izleneceği de iyi planlanırsa, bu konuda gençlere önem verilir ve yetiştirilirse BİG partisi gelecek için iyi bir siyaset okulu olabilir. Neden olmasın…

Berlin Başkonsolosluğunun iftarı
İftar yemeği Şehitlik Camii’nin bahçesinde verildi. Mekân seçimi itibarıyla anlamlı bir iftar yemeği.  Giritli Ali Aziz Efendi’yle birlikte iftar sofrasına oturmak ve onun maneviyatından feyiz almak iftar yemeğine ayrı bir anlam kattı. Bu seçimde başkonsolosluğun katkı payı büyüktür, bizi Berlin’in ilk mukim Büyükelçisi ile iftar sofrasında buluşturduğu için kendilerine müteşekkirim. Berlin Büyükelçiliği de ilk Büyükelçimizin manevi huzurunda bizleri buluşturabilirdi…
Katılımcılar renkli simalara sahipti. Masalar sırt sırta oturulacak şekilde dizilmiş. Şehitlik Camii yönetiminde Muharrem Keskin ve Eşi Sema Keskin misafirleriyle yakından ilgilendiler.

Ev sahibi Başkonsolosumuz konuşma yapmak için kürsüye davet edilinceye kadar ortalıkta görünmese de konsolosluk çalışanları bayanlar eksikliği hissettirmemek için gayret sarf ediyorlardı. Oldukça sempatik davrandılar. “Hoş geldiniz,…nasılsınız,…yer bulabildiniz mi? Gibi sorularla misafirlerin gönüllerini aldılar. Garsonluk yapan kızlarımız da özverili çalışma yaptılar. Ancak garsonluk da olsa o mesleğin eğitimini almak gerekiyor, sadece masaya tabak getirmekle garson olunmuyor galiba.
Sayın başkonsolosumuzu sadece kürsüden misafirlere hitap ederken gördük. Konuşmasına hazırlanmadan gelmiş, birkaç beylik lafla konuşmasını sonlandırdı ve kürsüden ayrıldı. Böyle günlerde o makamları işgal eden Beyefendilerden günün mana ve ehemmiyetinden bahseden mesaj yüklü konuşmalar bekleniyor, halkımızın isteği de bu yöndeydi. Her iftarda ayrı ayrı konuşma hazırlamak zor ise; bir iftar konuşması hazırlanır ve bu hazırlıkla bir ay boyu gidilen her yerde konuşulur. Oturulan makamın hakkını vermek gerekir diye düşünüyorum…

Ayrıca ev sahibinin, girişte uygun bir yerde durarak misafirlere “Hoş geldiniz” demesinin o kadar da zor olacağını sanmıyorum. Hem eski Büyükelçimiz Hüseyin Avni Karslıoğlu hem de eski Başkonsolosumuz Ahmet Başer Şen’den biz böyle gördük. Böyle biliriz..

İftar yemeğini Türkiyem Restoran hazırlamış; çorbayı zevkle içtik, ana yemek burada da yine kavurma. Elçiliğimizin iftar yemeğinden sonra önümüze gelen ikinci düğün yemeği. Ne istenirse o pişiriliyor herhalde. Ancak bir fark var, en azından bu kavurma istenilen kıvamda olmasa da biraz kavurmaya benzemiş, az da olsa kavurma tadı aldık. Hiç haşlanmadan, içine hiç su katılmadan kavrulsaydı daha lezzetli olacaktı. Pilav lezzetliydi ama daha da lezzetli olabilirdi. Keşke pilav için Tosya pirinci kullanılsaydı ve bol tereyağıyla kavrulsaydı. Malzemesi zengin, şehriye, nohut, kuş üzümü ve tarçın birlikte kullanılmış. Eksikliklerine rağmen pilava tam not. Örnek alınmasını dilerim.

Şerbet Başkonsolosluğun iftar sofrasına da gelmedi.  Şerbet hazırlatmak bu kadar zor bir şey midir? Milli kıyafetiyle, sırtında güğümüyle şerbet dağıtan bir “şerbetçi” bulmak o kadar zor bir şey midir? Burada yoksa Türkiye’den getirtilemez mi? Biz Kültürümüzü nasıl tanıtacağız, nasıl anlatacağız, bulunduğumuz ortamlardaki yeni neslimize ve yabancılara?

Bir gün Türk mutfağının, Osmanlı mutfağının o eşsiz lezzet içeren yemekleri iftar ve sahur sofralarının vazgeçilmezleri olacaktır, ben buna inanıyorum. Kendi milletinin, kendi kültürünün aşığı Büyükelçilerimiz ve Başkonsoloslarımız mutlaka olması gereken yerlerde olacaklardır. Dün olmaz dediklerimiz bu gün bir bir olmaya başladıysa onlar da olacaktır. Ne gam…

Çay iki ayrı demlikte demlenmiş. Birisi Seylan çayı öbürü ÇAYKUR çayı. Çay sorumlusuyla görüştük ve bize müjde verdi, “ileriki günlerde bu ocakta Türk çayından başka çay kullanılmayacaktır.”
Din Hizmetleri Ataşesi Ahmet Fuat Bey 930 camilerinin olduğundan bahsetti. DİTİB’in bütün camilerinde ÇAYKUR çayının satıldığını düşünelim ve  bu rakama diğer cemaatlere ait olan camileri de ekleyelim, böylece Karadeniz halkına büyük ekonomik destek yapılmış olunmaz mı?. Biraz milliyetçi olmanın kimseye zararı olmaz. Kur’an milliyetçiliği değil ırkçılığı yasaklamıştır.

Yeri gelince falanca içeceği içmeyelim diye boykot kampanyaları düzenleyenler, klavye mücahitliği yapanlar, kendi içeceklerine niçin sahip çıkmazlar anlamak mümkün değildir.
Devam edecek…

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.