İFLAS EDEN SURİYE POLİTİKASI

ABONE OL
18:51 - 01/10/2020 18:51
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Türkiye’nin son derece sorumsuzca izlenen Suriye politikası tam anlamıyla bir fiyaskoyla sonuçlanmıştır. Suriye, Irak’ta olduğu gibi bir iç savaşa ve bölünmeye taşınmıştır. Suriye’nin Türkiye sınırında artık kontrolü ele geçirmekte olan PKK bundan böyle, tıpkı Irak’ta olduğu gibi, Türkiye’nin başını iyiden iyiye ağrıtacağa benzemektedir. Türkiye’nin Suriye ile ekonomik, ticari ve insani ilişkileri bu krizden büyük zarar görmektedir.
“Suriye’de kimyasal silah bulunduğu” iddiaları derhal akla, Irak’ta Saddam Hüseyin’e karşı yapılan savaş gerekçesini getirmektedir. Aynen Irak’ta da “kimyasal silahların bulunduğu ve hatta atom silahlarının bulunabileceği” CIA tarafından ABD kamuoyuna ve Başkanı Bush’a benimsetilerek savaş açılmış, bir milyondan fazla insan öldürülmüş, dört milyon Iraklı ülkesini terk etmek zorunda kalmış, ülke Şii, Sünni ve Kürt olarak gerçekte bölünmüş ve sonu gelmeyen terörün kucağına itilmiştir.

ABD Kongresi araştırma komisyonu tarafından savaş sonrası yapılan araştırmada, Irak’ta kimyasal silahların varlığının CIA tarafından savaşı açabilmenin gerekçesi olarak tamamen yalan olarak ortaya atıldığı resmen kanıtlanmıştır. ABD, Irak halkına karşı işlenen bu denli büyük insanlık katliamlarından sonra, bölgede planlı olarak istenen bir Federe Kürt Devleti kurulması dışındaki hesaplarında yenilgiye uğramıştır. Arap dünyasının büyük kesiminin de nefretini kazanmıştır.
Planlı senaryo
Irak’a savaş açılmadan önce Saddam Hüseyin tuzağa düşürülmüştü. Saddam’ın en güçlü döneminde, ABD büyükelçisi kendisini ziyaret eder. Saddam Körfez’de Irak’a ait olduğunu iddia ettiği, ancak Kuveyt tarafından kullanılan zengin bir petrol adasına ilişkin ABD’nin tavrını sorar. Bayan Büyükelçi “Bu tabii ki Irak’ın ulusal sorunudur, ABD buna karışmaz” der. Saddam Hüseyin bu açıklamadan cesaret bulur, bu adayı almasından sonra da Kuveyt’i işgal eder. Böylece tüm Arap dünyasını karşısına alır. ABD, Irak’a karşı Kuveyt işgalini sona erdirdiği için de Körfez’deki Arap ülkelerinin parasal olarak da büyük desteğini bulur.
Bu konuya ilişkin yayımlanan bilimsel araştırmalarda, ABD büyükelçisinin Saddam’la görüşmesi ve Kuveyt’e karşı savaş açılmasında Saddam’a yeşil ışık yakılmasının, son derece planlı olarak senaryoya konduğu bilinmektedir.

Başbakan Erdoğan benzer bir tuzakla karşı karşıya gelmiş olabilir mi?
Aylardır Suriye’ye karşı benzer bir planın ve tuzağın gündemde olduğundan asla kuşku duyulmamalıdır. Suriye yönetimi, İsrail’in işgali altındaki Golan Tepeleri nedeniyle, bu işgal son bulmadıkça İsrail’le barış görüşmelerine yanaşmamakta, Filistin’e destek vermekte ve İran’la iyi ilişkilerde bulunmaktaydı. ABD ve İsrail’i bu politika öteden beri son derece rahatsız etmektedir. O halde bu politikayı ısrarla sürdüren Esad yönetimi düşürülmeli ve Suriye’de de Irak benzeri Sünni, Alevi ve Kürt bölünmesi sağlanmalıydı.
Irak, Suriye ve tabii ki Türkiye ve gelecekte de İran Kürtlerinden oluşacak ABD güdümlü ve korunmalı bir Kürt devletinin kurulmasının, ABD’nin ajandasında bulunduğu bilinmektedir. Böylece Ortadoğu’da zengin petrol ve su kaynaklarına sahip, İsrail’in ve ABD’nin koşulsuz olarak yanında yer alacak yeni bir devletin, “Kürt devletinin” kurulması, Ortadoğu projesinin en önemli odağını oluşturmaktadır.
Ne var ki büyük bir ekonomik krizle boğuşan ABD, gerçekte kaybettiği Irak ve Afganistan savaşlarından sonra, hem de başkanlık seçimi öncesi Suriye’ye savaş açarak yeni bir maceraya girme cesaretine sahip değildir. Öte yandan Rusya ve Çin’in bu konuda olup bitenleri çok iyi izlemeleri ve bu yeni oluşuma kaygısız kalmak istememeleri de ABD için caydırıcı olmaktadır.
Bundan ötürü ABD ve tabii ki İsrail, Suriye silahlı muhalefet “direnişini” büyük bir heyecanla desteklemekte ve buna aktif destek veren ülkelerin sırtını sıvazlamaktadırlar. Bu ülkelerin başında da Türkiye gelmektedir. Bazı Batı çevreleri ve basını, aylardır Türkiye’nin Suriye’ye müdahale etmesini adeta körüklemektedir. Suriye ile 800 km sınırı olan, özellikle de Başbakan Erdoğan döneminde son derece dostane ilişkileri gelişen, ortak projeleri yaşama geçiren, birlikte ortak bakanlar kurulu toplantıları düzenleyen, Esad ailesiyle birlikte tatil yapan, karşılıklı olarak vizeleri kaldıran Sayın Başbakan, ne oldu da hiçbir inandırıcı gerekçesi olmaksızın Esad’ın baş düşmanı kesildi, anlamak mümkün değildir. Oysa Suriye’de Esad döneminde yavaş da olsa demokrasiye geçilme hazırlıkları yapılmakta ve siyasi açılıma doğru adımlar atılmaktaydı.
Suriye’nin bölünmesi
Türkiye’nin son derece sorumsuzca izlenen Suriye politikası tam anlamıyla bir fiyaskoyla sonuçlanmıştır. Suriye, Irak’ta olduğu gibi bir iç savaşa ve bölünmeye taşınmıştır. Suriye’nin Türkiye sınırında artık kontrolü ele geçirmekte olan PKK bundan böyle, tıpkı Irak’ta olduğu gibi, Türkiye’nin başını iyiden iyiye ağrıtacağa benzemektedir. Türkiye’nin Suriye ile ekonomik, ticari ve insani ilişkileri bu krizden büyük zarar görmektedir.
Türkiye’de son derece barışçıl yollardan görüşlerini açıklayan ve demokrasinin vazgeçilmezi olan muhalefet; basın mensupları, bilim adamları, öğrenciler, sendikacılar, subaylar ve hatta milletvekilleri, dayanaksız gerekçelerle hapislerde tutulurken, yargı bağımsızlığı ve bilimin özgürlüğü yok edilirken, bir komşu ülke içişlerine doğrudan karışarak insanlık ve demokrasi dersi vermeye kalkmak, asla inandırıcı değildir. Unutulmamalıdır, yarın bir gün PKK ve yandaşlarının bazı kentlerde silahlı eylemlerine verilecek karşılıkta, Türkiye benzer eleştiri ve baskılarla karşılaşacaktır.
Sonuç
Ulusal çıkarlara göre belirlenen yurtsever devlet politikaları, bugünün popüler sanılan politikalarına ayak uydurmakla olmaz Sayın Başbakan, Sayın Dışişleri Bakanı. Tam aksine, gelecekte ülkenin karşılaşabileceği sorunları hesaplayabilen ve buna uygun uzun perspektifli politikaları belirleyen siyasilerdir gerçek devlet adamları. Türkiye, Suriye konusunda bir tuzakla karşı karşıyadır; tez elden bu yanlıştan dönülmesi de bir erdemdir Sayın Başbakan.

Prof. Dr. Hakkı Keskin

Siyasal Bilimci

2005-2009 Federal Almanya Parlamentosu Milletvekili ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Üyesi

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.