HZ. HÜSEYİN’İN ŞEHADETİ VE ERBAİN TÖRENLERİ

ABONE OL
18:45 - 01/10/2020 18:45
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

“ERBAİN”, Hz. Hüseyin’in şehadetinden sonraki 40’ıncı güne deniyor. Bugün Hz. Zeynep’in Şam’dan Medine’ye dönerken Kerbela şehitlerine ulaştığı gündür. Aynı zamanda bugün, Peygamberimiz ‘in (s) seçkin sahabelerinden biri olan Cabir b. Abdullah b. Hiram Ensari’nin de Kerbela’ya ulaştığı ve Hz. Zeynep’le orada karşılaştığı gündür.

Kerbela’dan sonra, esir olarak Şam’a götürülen Zeynep, o yorucu ve sıkıntılı olan yolculuk esnasında şehitlerine doya doya ağlayamamıştı, gözyaşını içine akıtmıştı. Bundan dolayı, Yezid’in sarayında matem günleri tertip etmeye başladı. Hz. Zeynep, bu matem merasimleriyle kıyam harekâtını başlatmış oluyordu. Hak’la olmak, haklı olmak, Hak’la kalmak ve Hak uğruna mücadele etmek, duruş ortaya koymak için yapmıştı Hz. Zeynep bu işi. O Hz. Ali’nin kızı, Hz. Hüseyin’in, Hz. Hasan’ın, Hz. Sakine’nin kardeşiydi. Sadece gözyaşı dökerek köşeye çekilip kaderine rıza göstermek ona yakışmazdı. O babasına ve kardeşlerine yakışanı yapmalıydı. O da onu yaptı. Yezid’e kafa tuttu, kadınları örgütledi, kıyam etti.

Yezit, bu durumdan rahatsız oldu. Zeynep’in kıyamı Şam halkının şuurlanmasına sebep olabilirdi. Sonunda, Kerbela esirlerinin Şam’dan uzaklaştırılmasına karar verdi. Çıkardı onları Şam’dan. Onlar da Medine’ye doğru yola koyuldular. Ancak, Kerbela şehitlerini ziyaret etmeden geçip gitmek olmazdı.

İşte bu ziyaret Hz. Hüseyin’le birlikte şehit edilen 72 canın, şehadetinin 40’ıncı günüydü. Bu ziyaret Şiilerce anlamlı bir ziyarettir. Bir bakıma Hz. Zeynep’le Hz. Hüseyin‘in buluşmasının hatırlanmasıdır.

Safer ayının yirmisine rastlar. Arapçada erbain kırk demektir. “Erbain”, Şiiler arasında son derece önemli bir konuma sahiptir. Şiiler bu gün, Hz. Hüseyin’i ziyaret etmekle oldukça faziletli bir amel yaptıklarını düşünürler. Sanki şiiliğin yok olmaması için gereklidir. Acılar taze tutulmalıdır ve bu acı nesillere de aktarılmalıdır. Bundan dolayı bu günde imkânları olanlar, Hz. Hüseyin’i ziyaret etmek için Kerbela’ya giderler. Ziyaret imkânı olmayanlar ise „Erbain Ziyareti” ni uzaklardan okuyarak Hz. Hüseyn’e bağlılıklarını ve vefa borçlarını eda ederler.

Bu çerçevede, Berlin İmam Cafer Sadık Camiinde „Erbain Merasimi” düzenlenmiş. Ben de davetliler arasındaydım. İlk defa katıldığım bir matem merasimidir bu. “Erbain” tertip heyeti başkanı Hasan Babur davet etmişti beni. Salon tıklım tıklım doluydu. Kadınlar da salonda yerlerini almıştı.

Hüccet’ul İslâm Şeyh Kerim Uçar bu yıl ikincisini yaptıkları bu programda, hedeflerinin „Ehlibeyt sevgisinde Müslümanları buluşturmak, Ehlibeytin acılarını birlikte paylaşmak, onları saygıyla anmak ve onların manevi emanetlerine sahip çıkmak” olduğunu belirttiği bir konuşma yaptı. Konuşmasında, gençleri üniversiteye yönlendirdi. Üniversite mezunu olan şiilerin, şiiliğin tanıtımında daha ikna edici olacaklarından bahsetti. Etkili bir konuşmaydı.

Tören boyunca, İslâm akidesiyle bağdaşmayan bir söz duymadım, bir taşkınlık görmedim. Hz. Hüseyin’in acısı paylaşıldı orada. Hz. Hüseyin bugün şehit olmuş gibi zalimlere karşı canlı bir direniş, kafa tutuş vardı, zulme isyan vardı orada.

Yaşlılar, bayanlar (Zeynepler) gözyaşlarıyla telin ediyorlardı zalimleri. Ben Caferiler ‘in acılarını taze tutmaya çalışmalarını ve Yezitlere karşı olan nefretlerini genç nesillere aktarmak için gösterdikleri çabaları hayranlıkla seyrettim. Gençlerin, genç kızların ibadet aşkıyla dövünmeleri, zalimlerin suratında patlayan birer şamar gibiydi. Etkilendim ve zaman zaman gözlerim doldu.

Bu bir örftür, gelenektir. Unutulmamalıdır, unutturulmamalıdır. Geleneklerini unutanların geleceği olmaz, kaybolup gitmeye mahkûmdurlar. Para, mal-mülk, makam, şöhret acı birer zehirdir. Bu zehirlerin panzehridir örflerin yaşaması, yaşatılması. Hüseyni duruş, şuurlu bir duruştur, zulme karşı direniştir, tek başına da olsa zalime karşı kafa tutmaktır. Nemelazımcılık yoktur o duruşta. Beni sokmayan yılan bin yaşasın anlayışı yoktur o duruşta. Her koyun kendi bacağından asılır anlayışı yoktur o duruşta.

Hüseynî duruş sergileyen o asil yiğitlere Selam olsun!

Bu vesileyle „Erbain”in mimarı Hz. Zeynep’in Kûfe halkına yaptığı anlamlı konuşmayı, bugünün Kûfe halkına benzeyen Müslümanlarına yapılıyormuş gibi düşündüm ve ibret alınması için, sizlerle paylaşmak istedim:

„Hamd Allah’a, salâvat O’nu Resulü Muhammed’e ve onun tertemiz ve hayırlı Ehl-i Beyt’ine olsun.

Ey Kûfe halkı!

Siz ey hile ve ihanet ehli!

Siz mi bize ağlıyorsunuz ?!

Gözyaşınız durmasın ve iniltiniz dinmesin!

Sizler, sıkıca dokuduğunu yeniden çözen kadınlar gibisiniz!

İslam Peygamberi ve onun hanedanına, iman bağıyla bağlandıktan sonra, dünya malına satılıp, o iman bağını çözdünüz.

Sizlerde, kin, ayıp, döneklik, yapmacık cariye cilvesi ve düşmanca davranıştan, başka haslet bulunur mu?

Sizler, çöplükte bitmiş, bir şeye yaramayan, faydasız otlar gibisiniz.

Ya da, içinde kokuşmuş cesetler bulunan, kabirleri süsleyen taşlara benziyorsunuz.

Dışınız insan görünümünde, ama içiniz kokuşmuş sizin.

Şimdi de ağlayıp sızlanıyorsunuz he mi ?!

Evet, evet, artık çok ağlayıp az gülün.

Yemin olsun ki siz, öyle bir ayıp ve çirkeflikle lekelendiniz ki, ne kadar yıkarsanız yıkayın, alnınıza yapışan o kara lekeyi silemeyeceksiniz.

Nübüvvet hâtemi ve Risâlet madeninin oğlunu öldürdünüz.

Cennet gençlerinin efendisini öldürdünüz.

Sıkıntıda başvurduğunuz, beladan korktuğunuzda sığındığınız, yolunuzu aydınlatan, size yol yordam öğreten insanı öldürdünüz.

Bu utancı, bu ayıbı, bu lekeyi, nasıl temizleyeceksiniz?

Biliniz ki, çok kötü bir vebal yüklendiniz!

Kahrolun, emeğiniz hiç olsun, eliniz kırılsın he mi!

Zalimle ittifakınız, size hüsran olacaktır.

Allah’ın gazabına uğradınız ve size zillet ve meskenet mührü vuruldu.

Yazıklar olsun size Kûfeliler!

Biliyor musunuz, Resulullah’ın ciğerini nasıl param parça ettiniz?

Peygamber’in kızlarının ve gelinlerinin hicabını, nasıl bir küstahlıkla çekip aldınız.

Peygamber saygısını, hürmetini, nasıl da ayaklar altına aldınız.

Bilmez misiniz ki Kerbelâ’da pervasızca akıttığınız o kan, aslında Peygamber’in kanıdır!?

Kara bir günün ortasında, kan emiciler gibi sarıldınız, Peygamber’in öptüğü o boğaza.

Günahınız yeri kuşatacak, gökleri dolduracak kadar büyüktür.

Gökler, başınıza kan yağdırdı bunu gördünüz ve bundan dolayı hayret ve dehşete düştünüz değil mi?

Ama bilmelisiniz ki, ahiret azabı daha korkunç, daha alçaltıcı olacaktır.

Orada kendinize yardım edecek birini bulamayacaksınız.

Azap konusunda verilen mühlet, sizi mutlu etmesin. Allah, ne hızlı cezalandırmaktan hicap duyar, ne de intikam gecikince, fırsatın kaçacağı endişesine kapılır.

Zalimler, Allah’a yakalanmaktan, asla kaçıp kurtulamazlar.”

Teklif:

Bu törenden sonra katılımcılara aşure ikramı yapılsa, matemin ruhuna ters olur mu? Değerlendirilmek üzere muhataplarına sunulur.

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.