HÜZÜN DUYMA

ABONE OL
11:26 - 23/10/2020 11:26
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Hüzünlendim ben yine, diyerek şarkı söylemek geliyor içimden. Ne zaman bir kavramı tek bir kelimeyle açıklayamasam, sözlüğe bakıyorum ve Arapçadan geldiğini okuyorum.

Hüzün; neşesizlik, iç sıkıntısı, ağlama isteği, gam ve üzüntü anlamına geliyor.

Anavatandan gelen haberler, Korona virüs dolayısıyla konulan seyahat hürriyeti kısıtlamaları, hüzün duymayı kaçınılmaz yapıyor. Avrupa’da yükselen ırkçılık da tuzu biberi.

Ben benim öteki benimle tartıştı. Büyükanneler ırkçılığa karşı gösterilerine gitmemeye karar verdim. Organize eden, Sosyal Demokrat Partisi (SPD), 60 üstü çalışma koluna gönlümü yolladım. Kalabalığa katılırsam, evde kaldığım süreyi boşa çıkarabilir. Robert Koch Enstitüsü (RKI) alarm sinyalleri veriyor. Riziko ortamlarından geri dönen tatilciler bulaşmayı yayabilirler. Altı aydır alınan önlemler boşa çıkmasın, diyerek evde kalmayı tercih ettim.

Böyle bir ruh halinde Hüzün ….das heißt Sehnsucht, kitabını okudum.

Gazeteci, yazar Baha Güngör’ü 22 Kasım 2018’de kaybettik. Ölüm haberi Alman basın ve medyasında da duyurulmuştu.

Kitabı bitiremeden akciğer kanserine yakalanarak aramızdan ayrılmıştı. Vasiyeti üzerine, ömür boyunca aile dostu olan

Lale Akgün kitabı tamamlıyor.

Türkçe yayın yapan WDR Köln Radyosunda kitabın yayınlandığı haberini alınca çok sevindim. İkinci neslin yazdığı kitapları okumayı zevk edindim.

Konuk işçiler Almanya’ya ilk gelenler, ikinci nesil ise göçmedi, aileleri tarafından getirildiler. Aslında ilk nesil birkaç yıl çalışıp, para biriktirerek dönme niyetindeydiler. Fakat her iki ülkenin çıkardığı kanun, yaşatılan siyasi ve sosyal durumlar buna imkân vermedi.

İlk hatırladığım kanun, Türkiye’de çocuğu olana çocuk parası kesildi, sonra yedi yaşına kadar çocukları getirme izini vardı. Böylece altmış yıl geçti.

Baha Güngör 1961 yılında on bir yaşında Anneannesiyle annesinin yanına Köln şehrine geliyor. Akademisyen bir aileden gelmesi, çevresi ve karşılaştığı iyi Almanlar sayesinde üniversite tahsilini başarıyla bitiriyor.

Gazeteci olarak Köln ve Bonn şehirlerinde günlük gazetelerde yazıyor. İstanbul ve Ankara’da Alman Basın Acentesini (dpa) temsilen, Alman gazeteci olarak çalışıyor. Deutsche Welle nezdinde 2015 yılında emekli olana kadar Türkçe Bölümü müdürlüğü son göreviydi iyi ki kitap yazacak kadar zamanı olmuş.

 

Baha Güngör okumuş yazmış, diplomasını Türkiye’den getiren ailelerin çocukları olan ikinci neslin hikâyesini kendi tarihinden yola çıkarak anlatıyor. Her iki ülkenin siyasi tarihine kendi yaşamını ilâve ederek çok önemli bir eser geride bırakıyor.

Bu çocuklar Türkiye’de kalsalardı, yine başaracaklardı, ama Almanya’daki gibi dikenli, taşlı yolları aşmak zorunda olmayacaklardı.

Kitabın son bölümünde Lâle Hanım Baha Bey’le söyleşi yapıyor. Bu konuşmalarda olduğu gibi, göçmenliğin getirdiklerini götürdükleriyle tartıyorum.

İyi tahsil yapıp başaran bu ikinci nesil, diğer gençlere örnek oldu. Türkiye’den haberi olmayan Almanlar için uyum yapmış olarak gösteriliyordu.

Yazar İstanbul ve Ankara’da Alman gazeteci olarak çalıştığında hüzün duyma nedenleri karşısına çıkıyordu. Orada da ne tam Türk ne de tam Alman kimliğini hissedemiyordu. Almanya’da vatandaşı olmuştu, ama Türk olarak muamele görmüştü.

İkinci nesil tahsilini Almanya’da yaptı, bir meslek edindi. Ülke dilini ve mantaliteyi iyi biliyor. Bu nedenle yazdıkları kitaplarda, hiçbir hak iddia etmeyen, konuk sınırını geçmeyen, toplumda kendisine verilen görevin dışına çıkmayan birinci neslin söylemediklerini de yazıyorlar.

Kitabı okumadan önce ikinci neslin kimlik, ait olma sorunlarını tahmin ediyordum, fakat bu denli üzüldüklerini bu kitapta hissettim.

Şahsında altmış yıllık göç tarihini bu kitapta öğrenme şansı var. Kitap Almanca yazıldığı için Almanların alacağı çok ders var. Türkiye’de Almanca bilenlerde okumalı, hatta Türkçe’ye çevrilmesi, bilhassa gazeteci olmak isteyenler için çok faydalı olur.

Kitabı okurken hüzün duyduğum anlar oldu. Fakat bilgilerim arttı, gazetecinin işinin zor olduğunu biliyordum, ama etraflı öğrendim.

Kitabı tamamlayan Lâle Akgün de ikinci nesil, sekiz yaşında Almanya’ya getiriliyor. 2002 – 2009 yılları arasında Federal Almanya Meclisinde Milletvekilliği (SPD) yapmıştır. Tıp ve psikoloji yüksek tahsil yaptığı dallardır. Bu nedenle Alman basın ve medyasında sık sık fikrine baş vurulur.

Kitabın kabında gösterilen Alman bahçe cücesi, uyum sağlayan, saray bahçesinde mucizeler yaratan, İkinci Viyana Kuşatmasında esir olarak Berlin’e getirilen bir Osmanlı subayın, paşanın hikâyesi, başka bir makalede konu olmaya değer.

“Terazinin bir kefesine yabancıyı, diğer kefesine vatanı koysam, Almanya’mı Türkiye’mi daha ağır gelirdi, bilmiyorum.

Yalnız ben değil, uyum sağlayan herkes takdir edilse, övülseydi, Almanya iyi bir vatan olabilirdi.”

Baha Güngör

Baha Güngör gibi iki kalbi olan, her iki ülkeyi seven birçok insan var. Dilde de bir tartışma çıkmaz, biri Anavatan biri Babavatan. Önemli olan, her iki ülkede de bu anlayışı kabul ettirmek. Kitap doğada olan dört mevsimden esinlenerek hayatını dört mevsime benzeterek, dört bölümde yazılmış. Keşke, insan hayatında da mevsimler gibi geri dönüş yapsa.

Lâle Akgün son bölümde Köln ve İstanbul şehirleri hakkında bilgi veriyor. Bosna etkili Türk mutfağından yemek tarifleri çok ilginç.

İlter Gözkaya-Holzhey

eMail: [email protected]

Kaynak ve mutlaka okunmasını tavsiye ettiğim bu kitap:

Baha Güngör/Lâle Akgün, Hüzün … das heißt Sehnsucht, Wie wir Deutsche wurden und Türken blieben, Dietz Verlag GmbH, Köln 2020

ISBN 978-3-8012-0540-9

Baha Güngör’ün, Atatürks wütende Enkel kitabıyla ilgili bu gazetede yazdığım Öfkeli Torunlar makalesini 27.04.2017 arşivden okursanız, sevinirim.

 

 

 

 

 

 

 

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.