HUKUK DEVLETİ’Nİ KABULLENMEMEK

ABONE OL
18:59 - 01/10/2020 18:59
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Yargıtay başsavcısı, kimseyi memnun edemiyor. Lehe icraatlarında destekleniyor aleyhe olanlarda ise eleştiriliyor.

Son olarak CHP tüzük değişimine ilişkin girişiminde bu görülüyor. Türban konundaki açıklama ve uyarIsında da bu görülmüştü.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, türban konusundaki hukuki sınırlamaları üzerinde durarak, bu yönde yapılacak düzenlemenin anayasaya ve yargı kararlarına aykırı olacağı, bu sorumluluğun siyasi partilere ait olacağı uyarısında da bulunması tartışmaları başka boyuta taşımıştı.

Öylesine ki siyasiler tarafından, ölçüsüz hakarete varan ithamlarda bulunuldu.

Artık; CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Türbanı biz çözeriz sözlerinden sonra başlayan tartışmalarda hukuki durum geri planda kaldı. Siyasi bir tartışma yürüyor.

Hukuki durum: Hukuku belirleyen siyaset kurumudur. Demokratik hukuk devletlerinde siyasetin hukuku yapma yetkisi de elbette sınırsız değildir. Yargısal denetim ve kuvvetler ayrılığı ilkesi de bunu gösterir.

Siyaset, yürürlükteki hukuk değiştirilmedikçe ona uymak zorundadır. Mahkeme kararlarının yasama ve yürütmeyi bağlaması bu nedenledir. Yasama organı, evrensel hukuk kuralları ve demokratik hukuk devletiyle uyumlu biçimde hukuku değiştirebilir.

Bu açıdan; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın ifade ettiği, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay kararları, bağlayıcı kararlardır. Bunlar değişmedikçe yapılacak düzenlemenin anayasa ve yüksek yargı kararlarıyla uyumlu olması sözkonusu değildir.

Türban sorununu çözmek için uzlaşma arayışlarını sürdüren siyasi partilerin hukuki sınırlamaları da öncelikle ele almaları ve hukuka uygun bir yol bulmaları gereklidir.

Mahkeme kararlarını tanımıyoruz yaklaşımıyla yasama ve yürütmenin bir çözüm geliştirmesi doğru ve kalıcı olmaz.

Bu itibarla CHP liderinin açıkladığı 7 koşul arasında yer alan, “Hukukçuların ortak yol bulması” önerisi iktidar partisi tarafından da dikkate alınmalıdır.

Siyasi sınırlamalar: Türban konusunu sınırlayan sadece yüksek mahkeme kararları değil. Ayrıca, siyasi açıdan da sınırlamalar söz konusu. Bu sınırlamalar da dikkate alınmadan bir uzlaşma sağlanması da mümkün görünmüyor.

Endişe; türbanın sınırları açısından önem taşıyor. Türbanın sadece üniversitelerde serbest kalmasını, üniversiteler dışındaki eğitim kurumlarına ve kamu hizmeti görenlere yaygınlaştırılmaması düşüncesi aslında uzlaşma alanını da gösteriyor.

AKP’nin türbanın, lise ve ilköğretim kurumlarına ve kamu hizmeti görenlere yaygınlaştırılmayacağı konusunda bir güvence vermemesi uzlaşmayı zora sokuyor.

MHP’nin de hizmet veren-hizmet alan ölçüsünü esas alarak konuya yaklaşması, CHP’nin çizdiği sınırlarla örtüşüyor.

İki büyük muhalefet partisinin bu yaklaşımına karşı, iktidarın türbanın yaygınlaştırılmayacağı konusunda söz veremeyişi, konunun üniversite ile sınırlı olarak çözülmesini zora sokacaktır.

Fırsatçı girişimler: Muhalefetin ve özellikle de CHP’nin üniversitede türbanın serbest bırakılmasından yana tutumunun fırsatçı bir anlayışla istismar edilmemesi de çok önemlidir. Kamu görevlileri arasında ve lise ile ilköğretim kurumlarında derslere türbanla girme konusunda yapılan girişimler CHP açısından güvensizliği artırmıştır.

CHP, soruna yükseköğrenim özgürlüğünün engellenmemesi açısından bakıyor. AKP’nin ise öğrenim özgürlüğünden çok dini esaslı yaklaşması ortak bir zeminin oluşmasını zorlayan bir diğer faktördür.

Bugün ortaya çıkan tablo, CHP’nin dile getirdiği kaygıların giderilmediğini gösteriyor. AKP, bu kaygıları gidermedikçe, kısa sürede ortak bir noktaya varılması mümkün değildir.

Türkiye; ne yazık ki Hukuk devleti olma yolunda bir arpa boyu yol alamadı. Alamadı, çünkü, siyasiler hukukun üstünlüğü yerine siyasetin, milli iradenin üstünlüğünde ısrar ediyor. Siyasi iktidarlar, Yargısal denetime tahammül edemiyor.

Günün Sözü: Keyfi iktidar elinde adalet, adalet değildir.

Prof. Dr. Nurullah Aydın
Gazi Ü. İletişim Fakültesi Radyo-Televizyon ve Sinema Bölümü Öğr. Gör.

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.