HUDEYBİYE ANTLAŞMASI (II)

ABONE OL
18:58 - 01/10/2020 18:58
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Hz. Ömer’in Peygamberimize Sorusu
Ebû Cendel, Müşriklere teslim edilirken Hz. Ömer, Peygamber Efendimizin huzuruna çıktı ve “Yâ Resûlallah! Onu Kureyş‘lilere niçin geri veriyorsunuz? Biz bu hakareti ne diye kabul ediyoruz?” diye kurduğu cümle uzadı gitti…
Elçi Hz. Ömer’i sonuna kadar sabırla dinledi ve sonra şöyle buyurdu:”Biz onlarla bir antlaşma yapmış bulunuyoruz! Bu antlaşmaya sadık kalmak zorundayız. Dinimizde ahde vefasızlık yoktur?”

Elçi’den istediği cevabı alamayan Hz. Ömer, bu sefer Ebû Cendel’in yanına sokuldu ve kılıcını ona doğru yaklaştırarak şu teklifi yaptı:
-“Ey Ebû Cendel! Şüphesiz, müşriklerin kanı köpeklerin kanı gibi değersizdir. İnsan Allah yolunda gerekirse babasını da öldürebilir. Öldür gitsin şu babanı da kurtul işkence edilmekten.”
Ebû Cendel Hz. Ömer’e hiç beklemediği bir cevabı verdi,
-“Sen neden öldürmüyorsun?”
Hz. Ömer, “Resûlullah, onu öldürmeyi bana yasakladı” cevabını verince Ebû Cendel,
– “Ben Resûlullah’a itaatte senden geride kalmak istemem” dedi.

Müslümanların Sadakat İmtihanı
Sahabîler, çok arzuladıkları halde, Kâbe-i Muazzamayı ziyaret ve tavaftan alıkonmuşlardı. Bu da yetmiyormuş gibi Elçi yaptığı antlaşma ile bir takım ağır hükümleri de kabul etmiş ve altına imza atmıştı. Bu durum sahabîlerin zoruna gitti. Rahatsızlık duydukları, hal ve davranışlarından belli oluyordu.
Böylesine ağır şartlara evet demeyi bir türlü içine sindiremeyen Hz. Ömer, huzura varmadan edemedi. Elçi’ye, “Sen Allah’ın hak peygamberi değil misin?” diye sordu. Elçi, “Evet, ben Allah’ın peygamberiyim” buyurdu. Konuşma şu şekilde devam etti:
-“Biz Müslümanlar hak, düşmanlarımız olan müşrikler ise bâtıl üzere bulunmuyorlar mı?”
-“Evet, öyledir.”
-“Bu halde dinimizi küçük düşürmeye niçin meydan veriyoruz?”
-“Ey Hattab’ın oğlu, ben Allah’ın kulu ve Resûlüyüm. Allah’ın emirlerine aykırı harekette bulunamam. Bu muâhede maddelerini kabul etmekle de Allah’a isyan etmiş değilim. O, beni hiçbir zaman zarara uğratmayacaktır.”
-“Sen bize Allah’ın nusret buyuracağını, gidip Kâbe’yi hep beraber tavaf edeceğimizi va’d etmiş değil miydin?”
-“Evet, vaad etmiştim. Ancak, bu yıl gidip tavaf edeceğimizi söylemiş miydim?”
-“Hayır.”
-“O halde tekrar ediyorum: Sen muhakkak Mekke’ye gidecek ve Kâbe’yi tavaf edeceksin.”

Hz. Ömer’in, Hz. Ebû Bekir’le Konuşması
Hz. Ömer, bir türlü istediği cevabı alamıyordu Elçi’den. Olup bitenleri hazmetmesi de oldukça zordu. İç âleminde kabarmış duygularını bir türlü teskin edemiyordu. Hz. Ebû Bekir’in yanına gitti. Onunla da aralarında şu konuşma oldu:
-“Ey Ebû Bekir, bu zât, Allah’ın hak peygamberi değil midir?”
-“Evet, o Allah’ın hak peygamberidir.”
-“Peki biz Müslümanlar hak üzere, düşmanlarımız ise bâtıl üzere değiller mi?”
-„Evet, bizler hak üzereyiz, düşmanlarımız ise batıl üzeredirler!”
-“O halde, dinimizi küçük düşürmeye niçin meydan veriyoruz?”
-“Ey Ömer, o, Allah’ın Resûlüdür. Bu muâhedeyi yapmakta Rabbine asî olmuş değildir. Allah onun yardımcısıdır. Sen, onun emrine itaat etsen isabet etmiş olursun. Böyle yapmakla hem kendini zora sokuyorsun hem de Elçi’yi üzüyorsun. Umarım bu yaptıklarınla fitmeye sebep olmazsın!”
-“O, bize Medine’de; ‘Beyt-i Şerife varacağız, tavaf edeceğiz’ demedi mi?”
-“Evet, ama o sana, ‘Beytullaha bu yıl gidecek ve tavaf edeceksin’ dedi mi?”
-“Hayır.”
-“Sen, muhakkak, yakın bir zamanda Beytullaha gidecek ve onu tavaf edeceksin” dedi.

Hz. Ömer’in İtiraf Ve Nedâmeti
Hz. Ömer, o günkü halet-i ruhiyesini ve sonradan duyduğu nedâmeti şöyle anlatır: “Ben, hiç bir zaman o günkü gibi bir musibete uğramadım. Peygambere hiçbir zaman davranmadığım gibi davrandım. Eğer o gün, kendi görüşümde bir topluluk bulsaydım, bu musalaha ve muâhede yüzünden hemen bunların içinden ayrılır, onların yanına varırdım.
“O gün, Resûlullaha karşı sarf etmiş olduğum sözlerimden duyduğum üzüntüden ve utançtan dolayı neticenin hayır olmasını ümit ederek oruçlar tuttum, sadakalar verdim, namazlar kıldım ve köleler azâd ettim.”

Elçi, antlaşma işini bitirdikten sonra arkadaşlarına;
-“Artık kalkınız, kurbanlıklarınızı kesip sonra başlarınızı tıraş ediniz” diye seslendi.
Ne var ki arkadaşlarında bu emir karşısında bir hareket görülmedi. Elçi, emrini ikinci bir kez daha tekrarlamak zorunda kaldı:
-“Kalkınız, kurbanlıklarınızı kesip, sonra başlarınızı tıraş ediniz.

Fakat arkadaşları aynı şekilde sanki bu emri duymamış gibi davranıyor, kurban kesme ve tıraş olma işine başlamıyorlardı. Elçi emrini üçüncü kez tekrarladı:
-“Kalkınız, kurbanlıklarınızı kesip, sonra başlarınızı tıraş ediniz.”

Yine arkadaşları bu emri de duymazlıktan geldiler. Hafiften Elçi’ye kafa tutmaya başlamışlardı. Bu sessiz bir isyandı. Elçi protesto ediliyordu arkadaşları tarafından. Emrini üç kere tekrarlamasına rağmen, arkadaşlarından kimsenin kalkmadığını gören elçi şaşkınlık içindeydi. O da korkmaya başlamıştı.

Elçi doğru hanımı Hz. Ümmü Seleme’nin yanına gitti. O arkadaşlarıyla yaptığı gibi her konuda Ümmü seleme ile de istişareler yapardı. O’nun ferasetine güvenirdi…

-“Ey Ümmü Seleme! Nedir şu halkın tutumu? Onlara; kurbanlıklarınızı kesiniz, başlarınızı tıraş ediniz diye tekrar tekrar söylüyorum. Fakat hiç biri emrime icabet etmiyor” diyerek arkadaşlarının bu durumundan şikâyet etti eşine.

Hz. Ümmü Seleme şöyle dedi:
“Ey Allah’ın Elçisi! Sen arkadaşlarının bu işi yapmasını mı istiyorsun? O halde şimdi dışarı çık. Kurbanını kes ve tıraşını ol. Ancak arkadaşlarına hiç birşey söyleme… Göreceksin onlar senin arkandan geleceklerdir.”

Bunun üzerine Elçi, dışarı çıktı. Hiç kimseyle görüşmeden ve hiç kimseye bir şey söylemeden, ihramını sağ koltuğu altından çıkarıp sol omzuna attı. Kurbanlık develerini kesti. Ve berberi Huzaâlı Hıraş bin Ümeyye’yi çağırıp traş oldu.

Bunu gören arkadaşları da gönülsüz de olsalar birer birer kurbanlık develerini kesmeye ve başlarını traş ettirmeye başladılar. Hz. Ümmü Seleme ilave eder ve der ki: “Kurbanlıklarını kesmek ve traş olmak husunda sonradan o kadar istekli davrandılar ki, neredeyse birbirlerini ezeceklerdi.”

Sahabîlerin, Elçi’ye muhalefet etmek için tekrarlanan emrini yerine getirmeyip bekledikleri elbette söylenemez. Olanlar karşısında çok üzülmüşlerdi. Altı yıldan beri bekledikleri gün gelmiş çatmıştı. Mekke’ye bu kadar yaklaşmışken uzak olmayı içlerine sindiremiyorlardı. Kimisinin sevgilisi kimisinin annesi-babası kimisinin arkadaşı Mekke’deydi. Yıllardır vatan hasreti bağırlarını dağlıyordu… Üzüntü içindeydiler. Bütün arzuları, istekleri, sevinçleri bir anda yok olmuştu. Şimdi Hudeybiye’den geriye dönmek…Olacak şey miydi bu…

Ümmü Seleme onları yaptıkları yanlışlıktan geriye döndürdü. Hatalarını anladılar. Ümmü Seleme Hudeybiye’ye damgasını böylece vurmuştu. O’nun Hudeybiye’de gösterdiği dirâyet ve fetânet İslâm tarihine altı harflerle yazılmıştır.

ÜMMÜ SELEME
Asıl adı Hind olan Ümmü Seleme. ..Mü’minlerin annelerindendir. Peygamberimiz’in halası Berre’nin oğlu Ebu Selem ile evli idi. Her ikisi de İslamiyet’i ilk kabul edenlerden oldular. Mekke’li müşriklerin ilk Müslümanlara yaptıkları işkence ve eziyetlere maruz kaldılar. Karı-koca Habeşistan’a hicrete gidenler arasında yer aldı. Dört çocukları orada dünyaya geldi. Peygamberimiz’in hicretinden önce de Medine’ye hicret ettiler. Onların Mekke’den oğullarıyla çıktıklarını gören Ümmü Seleme’nin akrabaları yolları üzerine dikildiler. Kadını kocası ve çocuğundan ayırıp onu kabilesi yanına götürdüler. Çekiştirme esnasında çocuğun kolunu çıkardılar. Babasının akrabaları onu alıp götürdüler. Kocası Ebu Seleme Medine’ye tek başına gitti. Bir yıl sonra anne ile oğlunun buluşması ancak mümkün oldu.
Ümmü Seleme zeki ve cesur bir kadındı. Bir yıla yakın üzüntü içinde döktüğü gözyaşları sona erer ermez Medine’ye kocasının yanına gitmek üzere hazırlığını tamamladı. Oğlunu da alıp devesinin hevdecine yerleştirdi ve yola çıktı. Ten’im mevkiinde bulunduğu sırada Osman b. Talha ile karşılaştı. Osman ona nereye gittiğini ve yanında kimsesi olup olmadığını sordu. O da Medine’deki kocasının yanına gitmek istediğini ve yanındaki yavrusundan başka kimsesinin olmadığını söyledi. “Vallahi sen, kimsesiz, yalnız bırakılamazsın” diyerek Hz. Osman b. Talha O’nu ve çocuğunu kocasının bulunduğu Küba’ya kadar emniyet içinde götürdü.
Ümmü Seleme annemiz çektiği bu ve benzeri sıkıntıları her ne zaman hatırlasa şöyle derdi: “Allah için, İslam’da hiçbir aile görmedim ki, Ebu Seleme’nin çektiği sıkıntıları çekmiş olsun. Osman b. Talha’dan daha iyiliksever bir adam da görmemişimdir.”
Kocası Hz. Ebu Seleme Uhud Savaşı’nda yaralandı. Bu yara sonradan azdı ve Ebu Seleme’yi alıp götürdü. Ümmü Seleme dul kaldı. Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’den evlenme teklifleri geldi ise de reddetti. Nihayet Peygamberimiz’den teklif geldi. Üç şart ileri sürdü. Yaşlıyım, kıskancım ve çocuklarım var. Bunlara rağmen yine de istersen kabulümsün dedi. Elçi’nin cevabı şöyle oldu:
“Yaş bahane ise, ben senden yaşlıyım, kıskançlığın bahane ise, kıskançlığının gitmesi için Allah’a dua ederim, çocukların bahane ise, onlar zaten Allah ve Rasülüne aittir.” Bu cevap üzerine Ümmü Seleme oğlu Ömer’e git Elçi’ye söyle teklifini kabul ettiğimi söyle dedi.
Böylece Umme Seleme Elçi’nin arasında yerini aldı. Kendisine mihr verildi. Vefat eden Hz. Zeyneb binti Huzeyme’nin odasına yerleşti. İşte çeyiz ve mihri; iki adet el değirmeni, bir adet su testisi, bir adet çanak, bir adet yüz yastığı, bir adet döşek.
Ümmü Seleme, fesahat ve belagatta çok ileri derecede idi. Dirayet ve fetanet sahibiydi. İbadete düşkün ve çok cömertti. Aynı zamanda çok mütevazi ve sıkılgandı. Ayrıca, Medine’ye hicret eden ilk Mekke’li kadın sıfatını da taşımaktadır.
Uhud, Hudeybiye, Hayber, Mekke’nin Fethi, Taif Kuşatması, Veda Haccı’nda Peygamberimiz’le birlikte oldu. Peygamberimiz’in vefatından sonra ise Müslümanların müracaat ettikleri bir ilim ve irfan mektebi olarak yaşamını sürdürdü. Kadınlardan fıkhı en iyi bilenlerdendi.
Ümmü Seleme Peygamberimiz’den 378 hadis rivayet etti. Okuma yazma bilirdi. O Cebrail’i ashabtan Dıhye şeklinde gören kadındır. Kur’an’ı Peygamberimizin üslubunda okurdu.
Peygamberimiz’le evlendiğinde 44 yaşında idi. 84 yaşında vefat etti. Peygamberimiz’in en son vefat eden zevcesi oldu. Baki Kabristanlığı’na defnedildi.
Devam edecek

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.