HRANT DİNK’İN ARDINDAN: OKUMA ÖZRÜ VE ÖNYARGI

ABONE OL
19:03 - 01/10/2020 19:03
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Kendime hep sormuşumdur, Hrant Dink neden öldürüldü? Bu sorunun cevabını da nihayet toplumumuzun okuma özürlü olmasına bağladım. Nerde nereye değilmi? Sapla samanı karıştırmak gibi bir şey. Hayır, karıştırmıyorum sadece analiz yetimi kullanıyorum. Aslında Hrant Dink’in ölümünün temeli Türk ceza kanunun (TCK) 301’inci maddesine ve onu yorumlamaya dayanıyor. Peki nedir bu maddenin içeriği ve bu maddenin Hrant Dink’in ölümüyle ne ilgisi var?

TCK nin 26.9.2004 tarihi itibariyle bahsedilen maddenin son şekli şu şekildedir:
MADDE 301: (1) Türklüğü, Cumhuriyeti veya Türkiye Büyük Millet Meclisini alenen aşağılayan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini, Devletin yargı organlarını, askerî veya emniyet teşkilatını alenen aşağılayan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (3) Türklüğü aşağılamanın yabancı bir ülkede bir Türk vatandaşı tarafından işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte bir oranında artırılır. (4) Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz.
Görüldügü gibi, bu madde Türklüğü ve Türkiye Cumhuriyetinin belirli kurumlarını alenen aşağılayan kişilere cezai hükümler getirmektedir. Fakat maddenin 4. fıkrasında ayrıca belirtildiği gibi, eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç sayılmıyor. Bu madde sonucu yargılanan son örnek rahmetli Hrant Dink olmuş ve maalesef bunun sonucunda da hayatını kayıp etmiştir. Aslında Hrant Dink’i öldüren gencimizin (O.S.) aşırı duygusal yaklaşımı dışında hiçbir suçu bulunmamaktadır. Sapla samanı karıştırmak gibi bir şey değilmi? Oysa hiçde öyle değil.
O.S. yeterli eğitim almamış, işsiz, gelecek umudu olmayan ve hayata tek bağlantısı TCK’nın 301’inci maddesinde olduğu gibi ”Türklüğü savunmak” dır. Şayet kendimizi O.S.’nin yerine koyma gücüne sahip isek, yani ona empati duygumuz ile yaklaşabiliyorsak, asıl suçlunun o gencin olmadığını pekala anlayabiliriz. Burada belirtmemiz gereken ise, O.S.’ye empati duygusu ile yaklaşırken kesinlikle onun fiiline sempati ile yaklaşmadığımızdır.
Peki suçlu kimdir?
Asıl suçlu hiç tahmin edemediğimiz bir yerdedir. Kendisi(leri) okumuş, üniversite bitirmiş, ne okuduğunu bilmesi gereken, analiz kabiliyeti güçlü olmasını ümit ettiğimiz ve Hrant Dink hakkında suç duyurusunda bulunan avukat, savcı veya hakem(ler) dir. Nedenmi? Çünkü Hrant Dink tarafından yazılan yazı metnini okuyan ve okuduğunu anlayabilen her lise öğrencisi bu yazıda bir kelimeyle dahi ”Türklüğü veya Türkiye Cumhuriyeti kurumlarını alenen aşağılama” unsuru olmadığını anlayacaktır. Üniversite eğitimi görmüş “büyüklerimiz” dahi okuduklarını anlayamadılarsa, demek ki bizim eğitim sistemimizde bir eksiklik olmalı. Bu nedenledir ki ezbere dayalı bir eğitim sisteminden anca ”ezbere kararlar” çıkacaktır.
Hrant Dink’in konuyla ilgili bir kaç makale sonucu 13 şubat 2004 de yazılan yazısında şöyle devam etmektedir: ”Türk’ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni’nin Ermenistan’la kuracağı asıl damarında mevcuttur. Yeter ki bu mevcudiyetin farkında olunsun. Bu farkındalığın asıl sorumlusu ise Diyasporaya yayılmış Ermenilerden ziyade Ermenistan yönetimleridir. Ermenistan hükümetlerinin sorumluluklarının bilincinde olmaları ve gereğini yerine getirmeleri aslolandır.” Yazı dizisinin tümü okunduğunda aslında burada Hrant Dink’in söylemek istediği Ermeni Diyasporasının, Türklerle uğraşmaktan vazgeçip, yani içlerindeki Türklere karşı besledikleri o kinden, zehirden, illa da Türklere soykırımı kabbulendirme eğilimlerinden kurtulmaları ve Ermenistan olgusuna yönelmeliridir. Kısaca söyleyecek olursak, Ermeni Diyasporasının kendilerini ”soykırımı kabullendirme zehirinden” arındırmalarıdır.

Hal böyle iken nasıl oluyorda sayın savcılarımız Hrant Dink hakkında suç duyurusunda bulunuyor veya suç duyurusunu kabul edip dava açabiliyor? Veya bunu saygı değer hakemlerimiz nasıl kabul ediyor? Neticede, yazının içeriği bilirkişi tarafından incelendiğinde hiç bir suç unsuru bulunmadığının kanısına varılıyor. Fakat deyim yerindeyse bu zaman zarfında tabiiki ”ata binen üsküdarı çoktan geçiyor”. Hrant Dink’in yazısının içeriği, kısa şekliyle ”Türk’ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni’nin Ermenistan’la kuracağı asıl damarında mevcuttur. Yeter ki bu mevcudiyetin farkında olunsun” adeta linçe davet edercesine tüm medya tarafından kamuoyuna duyuruluyor. Sayın Hrant Dink’in yazısında Türklüğe karşı zerre kadar bir aşağılayıcı unsur olmaz iken, neden olaylar bu denli gelişiyor ve sonuç olarak da bir İNSAN ölüyor? İşin ilginç tarafı ise ”Türklüğü” kurtarayım derken, Türk Devleti cinayet sonucunda uluslararası kamuoyunda rencide ediliyor. Ermeni diasporasının eline hiç hayal bile edemedikleri bir koz veriliyor.

İnsan bu kadarmı ”okuma özürlü ve ön yargılı” olabilir?
Aynı hataya elbette sadece biz ”Türkler” düşmüyoruz. Bizim kültürümüzle yetişmiş, bizim eğitim sistemimizden geçmiş ”Ermeni” asıllı vatandaşlarımız da aynı hataya düşüyor. Örneğin ZAMAN gazetesi yazarı sayın Etyen Mahçupyan 22.01.2007 tarihli yazısında şöyle buyuruyor: ”Oysa Türklere ilişkin bu ‘değişmezlik’ kanısı hiç de yabancı olduğumuz bir görüş sayılmazdı. Çocukluğumdan beri ve özellikle siyaset yazmaya başladığımdan bu yana babam sık sık geçmiş örneklere dönerek fazla kendimi yıpratmamamı, çünkü ‘bu Türklerin değişmeyeceğini’ konuşmasının bir yerine iliştirirdi. Kendi babası da ona hep bunu söylemiş ve nihayette haklı çıkmıştı.” Bu mantık ile, yani „masallarla” asla olgunlaşamayacığımızı, bilimsel gerçeklere ulaşamayacağımızı ve başkalarının hakkında önyargılı davranmakla hoşgörülü bir toplumu gerip hoşgörüssüzlerin tekeline terk edeceğimizi bilmemiz gerekir. Türkler ”Ermeni” kökenli vatandaşlarına tarih boyunca empati ve sempati duyguları ile yaklaşmış olmasalardı ”sırf bir Ermeni için” yüz bin kişi sokaklara dökülürmüydü? Dedelerinin masallarının etkisinde kalıp ”kin ve nefret ile büyütülmüş Ermeniler” tarafından öldürülmüş onlarca Türk aydınımızın/diplomatımızın cenazesinde kaç Ermeni asıllı vatandaşlarımız aynı empatiyi gösterebilmiştir? Sayın Etyen Mahçupyan bu yazısını acaba AGOS gazetesinde değil ZAMAN gazetesinde yazdığının farkındamı? Türk halkı hoşgörüşsüz olsaydı kendisi ZAMAN gibi bir gazetede yıllardır Türk halkına ”Ermeni Diyasporasının propagandasını” sunabilirmiydi? Şöyle soralım ister, buna benzer bir yazı, yani ”Bu Ermeniler hiç değişmez” mantığı ile acaba Ermenistan’da herhangi bir gazetede yayınlanırmıydı? İnsan bu kadarmı önyargılı olur?

Sözümü ünlü düşünür ve Anadolu insanının hoşgörüsünü en iyi şekilde anlatan Mevlana’nın bir söylemiyle noktalamak istiyorum: “Ey müslüman, ”edep nedir?” diye sorarsan bil ki edep, ancak her edepsizin edepsizliğine sabır ve tahammül etmektedir. Kimi, `”falan adamın huyu kötü, tabiatı fena” diye şikayet eder görürsen, bil ki bu şikayetçinin huyu kötüdür; kötüdür ki o kötü huylunun kötülüğünü söylüyor! Çünkü iyi huylu, kötü huylulara, fena tabiatlılara tahammül eden, onların kötülüğünü söylemeyen kişidir.”

Dr. Ali Sak

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.