HİTİTLERİN BAŞKENTİ HATTUŞA

ABONE OL
18:15 - 01/10/2020 18:15
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

HİTİTLERİN BAŞKENTİ HATTUŞA


VENİ VİDİ SCRİPSİ (III)
“Geldim, gördüm, yazdım” 2015



Saat 09’da Berlin/Tegel Havaalanı’ndaydık. Biraz gecikmeyle herkes verilen saatte check-in İşlemleri için sıraya girmişti. Heyecan vardı. Biraz da korku. Karadeniz’in hep yağmurlu, Doğu Anadolu’nun karlı geçme ihtimali bu korkunun sebebiydi. Grup üyeleri kışlıklarıyla alana gelmişler. Her ihtimale karşı da bir kısım kışlıkları da bavullara yerleştirmişler. Kişi başına 30 kilo yük hakkı var. Bu hak daha giderken kullanılmış gibi. Dönüşte problem olabilir.

 


Toplam 29 kişiyiz. İstanbul’dan transit geçtik. Ankara’ya indiğimizde saat 17.20 idi. Tur otobüsü çok önceden gelmiş bizi bekliyor. Emin, Sezgin ve Kadir, 3 personel var.  Rehber bize otelde eşlik edecekmiş. Kucaklaştık. Bir senelik hasretle hal hatır sorduk. Hemen otobüse bindik, sayım yaptık;  Hüseyin Bozkurt ve eşi yok. Emin almaya gitti onları, meğer bavulları çıkmamış, onu beklemişler. Muamelesi uzun sürmüş. Bavul arkadan kaldığımız otele geldi. ‘Bu da THY farkı olsa gerek’ dedik. 

Akşam yemeğinden sonra grup üyeleri birbirleriyle tanıştı. Sabah 07.30‘da yola çıkılması gerektiğini söyledi rehberimiz Yasin. Kahvaltı için 6.30 da yemek salonunda olmak gerekiyor. 
Zamanında gelemeyenden 5 TL. Ceza alınacak. Daha ilk günde İlhami, İsmail ve  Enes otobüsü 30 dakika beklettiler. Uyanamamışlar.  Cezaları kesildi ve Çoruma müteveccihen çıktık yola. 
Rehberimiz Ankara’yı anlatmaya başladı. ‘Yan sokakta Kocatepe Camii…, burası Kızılay…, işte şurada bakanlıklar var…, tam karşımızda gördüğünüz Hitit Güneşi…, Hitit Uygarlığı ve sanatının sembolü sayılan bir nesnedir. Güneşi sembolize eden dairesel biçimin etrafına yerleştirilmiş öğelerden oluşur. Üstünde barışı sembolize eden geyik figürü var. Ahşap asaların ucuna takılarak dini törenlerde kullanıldığı veya at koşum takımlarının arasında kullanıldığı sanılmaktadır. Genellikle tunçtan yapılır. En seçkin örnekleri Çorum yakınlarında Alacahöyük’te bulunmuştur. Hititlerin sembolü haline gelmesine rağmen, aslında Anadolu’nun en eski uygarlığı olan Hattilere ait bir eserdir. Hatti Kralları öldükleri zaman güneş kursu ve benzeri sembollerle birlikte gömülmekteydi…şurası TRT radyosu…, şuradaki bina bakınız solunuzda, birinci meclis…, yanındaki ikinci meclis… İşte şurası da Dikmen vadisi…




Derken Çorum’a girmişiz bile, hatta  Hattuşa’dayız. İnsanlık Tarihi’nde ilk medeniyetin kurulduğu yermiş Hattuşa. Heyacanlıyız. Hattuşa’da bizi Fırtına Tanrısı karşıladı. Rehberin açıklamasını filan beklemeden bastık deklanşörlere. Hava yağmurlu. Yağmura aldıran yok.  Demek ki göz yaşlarını tutamadı bulutlar bizlere kavuşunca diye düşündük. Hak da verdik. Bunca yıllık hasret, kolay değil ve göz yaşlarına mani olmadık bulutların, varsın ağlasın dedik, biraz sonra sırılsıklam olduk. Çekeceğimiz kadar fotoğraf çektik Aşağı Kent’te. Sonra, otobüse atlayarak tırmanmaya başladık Hattuşa’nın zirvesine, Yukarı Kent’e. Aslanlı Kapı’ya kadar tırmandık. Rüzgâr ve fırtına amansız, yağmur da onlarla birlikte savruluyor, kimi arkadaşımızın şalı, kimisinin de şemsiyesi eşlik ediyor bu doğa dansına. Yerler çamur. 
O ne heyecandı öyle. Sevinç çığlıkları atanlar, ciğerlerini oksijenle doldurmaya çalışanlar, kalenin tepesinden haykırarak Hattuşa halkıyla diyalog kurmaya çalışanlar, gizli geçitten geçerek zaman tünelinde kaybolanlar, Aslanlı kapının önünde fotoğraf çektirmek için sıraya geçenler, yağmur yağıyormuş, rüzgar ıslıklarını yükseltiyormuş, ayakkabılar çamur olmuş, soğuk yüzleri yakıyormuş  kime ne…gerçekten görmeye değer bir tabloydu… 




Hüseyin Bozkurt, çamur olmasın diye giymemiş spor ayakkabılarını. Kunduralarla dolaşıyor oralarda. Havalar düzelince giyecekmiş sporları…

Bilinmeyen değerler
Anadolu’nun kalbinde, bir  medeniyet mirası var. Son derece etkileyici, kayalık ve engebeli bir arazi üzerine kurulmuş bir medeniyet, Hititler’in başkenti Hattuşa. Hattuşa/Hattuşaş, Hititler’in başkenti. Hattiler tarafından “Hattuş” olarak adlandırılan şehir, Hitit egemenliğine geçtikten sonra “Hattuşa” adını almış ve 400 yıldan uzun bir süre hüküm sürecek olan bir uygarlığın başkenti haline getirilmiş. 
Günümüzde görülebilen ve çoğunluğu Büyük Kral IV. Tudhaliya dönemine ait olan kalıntılar arasında tapınaklar, kraliyet konutları ve surlar bulunmakta.
Hattuşa sanat ve mimarlık alanında olağanüstü gelişmeler göstermiş. Çok geniş bir alana yayılmış. Yapılan kazılarda burada 5 ayrı medeniyetin kurulduğu ortaya çıkmış. Burada Hatti, Asur, Hitit, Frig, Galat, Roma ve Bizans dönemlerinden kalma kalıntılar bulunmuş. Kalıntılar Aşağı Kent, Yukarı Kent, Büyük Kale (Kral Kalesi) ve Yazılıkaya’dan oluşmakta.
Hattuşa’daki kalıntıları ilk olarak Fransız arkeolog Charles Texier keşfetmiş. 1893-1894 yıllarında. Kazılar başlatılmış, şehrin büyük bir kısmı açığa çıkarılmış ve restore edilmiş. Dönem Osmanlı İmparatorluğu dönemi. 
Ortaya çıkan yazıtlardan Hattuşa’nın MÖ 1600’lerde Hitit Devleti’nin başkenti olduğu anlaşılmış. Kurucusu I. Hattuşili imiş.




Rehberimiz Yasin Eyüpoğlu’nun anlattığına göre; “iki kilometrekarelik bir alana kurulmuş olan Hattuşa,  yaklaşık 6 km uzunluğundaymış ve  yüksek kulelerin bulunduğu bir surla çevriliymiş. Şehre değişik kapılardan giriliyormuş.  Kapılar, Aslan, Sfenks ya da Tanrı betimi gibi gayet ince taş işçiliği gösteren çeşitli kabartmalarla süslüymüş. 

Kale, direkli galerilerle çevrilmiş dört avlu etrafına dizilmiş yapılar, kral ve ailesinin yanısıra saray memurları ve altın mızraklılar olarak adlandırılan nöbetçi askerleri de barındırıyormuş. Kralın kabul salonu ve üç ayrı yerdeki çivi yazılı tabletlerin arşiv odaları  büyük kaledeymiş.




Aşağı Şehir olarak adlandırılan alanda konutların yanısıra, ülkenin en yüksek tanrıları olan Fırtına Tanrısı ile Arinna’nın Güneş Tanrıçası’na adanmış “Büyük Tapınak” ları var. Tapınağı çevreleyen depo odalarında erzak küpleri var. Şehrin en büyük arşivlerinden biri yine burada bulunmuş: 
Hititler Mezopotamya’dan öğrendikleri çivi yazısı ile kil tabletler üzerine anlaşmalar, resmi yazışmalar, kanunlar, kült kuralları ve hatta edebi metinleri kaydetmişler. Hattuşa’da onbinlerce çivi yazılı tabletin bulunduğu arşivler, 1915 yılında Hitit dilinin çözülmesiyle Hititoloji denilen yeni bir bilim dalının doğmasına sebep olmuş. Bugün özellikle Türkiye, Almanya, İtalya, Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri’nde pek çok bilim insanı bu konuda araştırmalarını sürdürmekteymiş.

Hattuşa, Hitit İmparatorluğu’nun siyasi başkenti olmanın yanısıra, ülkenin dinî merkezi işlevini de görmüş. Bugüne kadar 31 tapınak kazılmış; ancak toprak altında daha çok sayıda tapınağın varolduğu sanılmaktaymış.  
Hattuşa’dan Bin Tanrılı Şehir olarak söz edilirmiş. Bu tanrı bolluğu, Hititlerin çok ilginç bir geleneğinden kaynaklanırmış. Onlar, diğer ülkelerin, özellikle de yendikleri komşularının tanrılarını kızdırıp gazaplarına uğramaktansa, armağan ve dualarla saygılarını dile getirip kendi tanrıları arasına katıyorlar ve hatta adlarına tapınaklar inşa ediyorlarmış. Bazı bilim insanları yabancı şehir ve ülkelerin tanrılarına adanmış tapınakların, aynı zamanda bu ülkelerin elçilik görevini üstlendiklerini ve bu şekilde hem siyasal, hem ekonomik ilişkilere kolaylık sağladıklarını düşünmektelermiş.




Osmanlı İmparatorluğu zamanında başlayan ve Cumhuriyet döneminde ara verilen kazı çalışmalarına son yıllarda tekrar başlanmış. 
Hattuşa’daki kazı çalışmaları, Hitit dünyasının aydınlanmasına kaynak olacak çivi yazılı tabletlerin yanısıra, çanak çömlek, aletler ve takılar gibi müze vitrinlerini süsleyecek eserleri günışığına çıkarmaya devam etmekte. Bu çanak ve çömlekler sadece bir fonksiyonu icra etmek için yapılmamış, estetiğe çok önem verilmiş.  

Adalet
Yasin anlatmaya devam ediyor. “Hititler’de hak ve adalet fikirleri sağlam esaslardı. Hititler, bu anlayışı erken zamanlarda kavramışlar ve adaleti Güneş ile sembolleştirmişler; güneş tanrısı Arinna, hak ve adaletin koruyucusu görülmüştür. 
Hitit hukuk sistemi Sümer kanunlarından etkilenerek hazırlanmıştır. Eski Mısır ve Mezopotamya gibi Hititler de adalet kavramını güneşle sembolize etmiştir. Sümerlerde olduğu gibi Hititlerde de mülkiyet hakkı güvence altına alınmıştır. Köle dahil olmak üzere, herkesin mülkiyet hakkı vardır. Hititler aile hukukuna ve ceza hukukuna büyük önem vermişlerdir. Yaptıkları medeni kanunla evlilik resmi bir sözleşme olarak kabul edilmiştir.
Kanunlar, mahkeme zabıtları, ticari senetlerden elde edilen bilgilere göre,  hayvancılık ve ziraat koruma altındadır. Bu kanunları yazılı hale getiren kralın, Alluwanda olduğu ileri sürülmüştür.

 


Ceza Hukuku
Hititler, bir suçun cezasını, bedelini ödeme üzerine belirlemişlerdir. Hititlerde; tekere bağlama, kazığa çakma, boyunduruğa koşma gibi, işkenceli cezalar da vardır. Ölüm cezası nadiren verilir ve verilmesine neden olan suçların başlıcaları şunlardır: Krala karşı gelmek, hayvanlarla seksüel ilişki, büyücülük, kardeşler arası evlilik… Ancak kralın bu cezaları affetme yetkisi vardır.
Hititler’de kan bedeli(kısas) isteme hakkı da vardır. Öldürülen kişinin tarafı, öldüren için idam veya yerine geçen başka bir istekte bulunabilirdi. Hırsızlık büyük suçtur ve kölelerin işlediği suçların cezası, hürlerin işlediği suçların cezasının yarısıdır.“

Yazılıkaya
Hattuşa’nın en büyük ve etkileyici kutsal mekânı, şehrin biraz dışında yer alan, yaklaşık 12 metre yüksekliğindeki kayalar arasına saklanmış Yazılıkaya, Kaya Tapınağı. Özellikle ilkbahardaki yeni yıl kutlamalarında kullanıldığı düşünülen bu açık hava tapınağında, ülkenin bütün önemli tanrıları, kayalara kabartma olarak işlenmiş. Zamanında boyalı olduğu sanılan bu kabartmalardan oluşan bir kulis içerisinde, MÖ 13. yüzyılda günlerce süren kült kutlamaları, geçitler ve kurban törenleri yapılıyormuş.
Bu parlak dönemden sonra gücünü yitirmeye başlayan İmparatorluk MÖ 1200’den kısa bir süre sonra haritadan silinmiş. 17. yüzyılda Maraş’tan gelen Dulkadiroğlularının bir kolu buraya yerleşmiş. Eski adı Boğazköy, şimdiki adı Boğazkale olan bu küçük ilçe bugün Çorum iline bağlıdır.
Hitit İmparatorluğu çoktan yıkılmış olsa da, tamamen unutulmadığı, başkentinin UNESCO Dünya Mirası listesine alınmasından anlaşılıyor. 
New York’taki Birleşmiş Milletler binasında Hattuşa’da bulunmuş bir çivi yazılı tabletin büyütülmüş kopyası asılıymış. Bu tablet, Hitit Büyük Kralı III. Hattuşili ile Mısır Firavunu II. Ramses arasındaki barış anlaşmasını içermekteymiş. Yaklaşık 5200 yıllık bu döküman, bugün dünyayı idare edenlere bu tür anlaşmaların binlerce yıllık bir gelenek olduğunu göstermekteymiş.”




Yazılıkaya’da bir halı satış mağazası açılmış. Muhtar kooperatifin başkanlığını yapıyor. Birbirinden güzel halılar var mağazada. Kök boyasıyla boyanıyormuş ipler. %90 oranında da ipek kullanıyorlarmış halılarda. Almak için niyetlenenler oldu, ancak yük meselesi var, bir de henüz gezinin ilk günündeyiz. Daha 11 gün var. 
Çay ikram ettiler. Bol kazanç dileyerek ayrıldık Yazılıkaya köyünden.

Alacahöyük
Alacahöyük, Çorum’un Alaca ilçesinden 15 kilometre uzaklıktaki Höyük Köyü’nde bulunmaktadır. 
Alacahöyük’de, M.Ö 3500-3000 yıllarına denk gelen, Bakır-Taş Çağı’na ve Erken Tunç Çağı’na ait kalıntılar ortaya çıkarılmış. Alacahöyük’de ilk kazılar 1907’de yapılmış.  
Anadolu halkının büyük çoğunluğunu Hattiler oluşturmaktaymış. Henüz bir netlik kazanmamakla birlikte, dillerinin Kafkas grubuna girdiği düşünülmekteymiş. Ayrıca Hititlerin de Kafkaslar üzerinden Anadolu’ya girdikleri düşünülmekteymiş. Alacahöyük Kral Mezarlarının Hititli Kral ve Kraliçelerine ait olduğu sanılmaktaymış.




Antik Yunan mitolojisindeki Prometheus efsanesi de Hattilere veya Hititlere dayanan bir hikaye olabilirmiş.

Okuyalım:


Prometeus’tum çiviyle çakılırken taşlara ciğerimi kartallara yedirdim,
Spartaküs’tüm köleliğin çığlığında, aslanlara yem oldum tükendim,
Kör kuyuların dibinde Yusuf’tum, Kerbela Çölü’nde Hüseyin,
Zindanlarda Cem Sultan, sehpada Pir Sultan,
Kaçıncı ölmem kaçıncı dirilmem bu tanrılardan ateş çaldım yüzyıllarca tutuştum
Üst üste yandım bir Anka kuşu gibi anne,
Bir Anka kuşu gibi, kendimi külümden yarattım.

Sonuç:
Hitit duvar yazılarından alınmış bir dua metniyle yazımı sonlandırmak istiyorum. :

Tanrım;
Beni yavaşlat. Aklımı sakinleştirerek kalbimi dinlendir… Zamanın sonsuzluğunu göstererek bu telaşlı hızımı dengele… 
Günün karmaşası içinde bana sonsuza kadar yaşayacak tepelerin sükunetini ver . 
Sinirlerim ve kaşlarımdaki gerginliği, belleğimde yaşayan akarsuların melodisiyle yıka, götür. 
Uykunun o büyüleyici ve iyileştirici gücünü duymama yardımcı ol… 
Anlık zevkleri yaşayabilme sanatını öğret; bir çiçeğe bakmak için yavaşlamayı, güzel bir köpek ya da kediyi okşamak için durmayı, güzel bir kitaptan birkaç satır okumayı,  balık avlayabilmeyi, hülyalara dalabilmeyi öğret… 
Her gün bana kaplumbağa ve tavşanın masalını hatırlat. Hatırlat ki yarışı her zaman hızlı koşanın bitirmediğini, yaşamda hızı arttırmaktan çok daha önemli şeyler olduğunu bileyim…
Heybetli meşe ağacının dallarından yukarıya doğru bakmamı sağla. Bakıp göreyim ki, onun böyle güçlü ve büyük olması yavaş ve iyi büyümesine bağlıdır… 
Beni yavaşlat Tanrım ve köklerimi yaşam toprağının kalıcı değerlerine doğru göndermeme yardım et. Yardım et ki, kaderimin yıldızlarına doğru daha olgun ve daha sağlıklı olarak yükseleyim. 
Ve hepsinden önemlisi…. 
Tanrım,  bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için CESARET,  
Değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etmek için SABIR, 
İkisi arasındaki farkı bilmek için AKIL,
Ve Beni aşkın körlüğünden ve yalanlarından koruyacak DOSTLAR ver…  Amin!
(Hititlerin M.Ö 2.000 yıllarındaki duvar yazılarından alınmıştır- Cemal Borandağ-Yazar-15 Şubat 2019)



Devam edecek

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.