HİKMET ZEYVELİ’DEN MEALLER ÜZERİNE DÜŞÜNCELER…

ABONE OL
18:20 - 01/10/2020 18:20
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

HİKMET ZEYVELİ’DEN MEALLER ÜZERİNE DÜŞÜNCELER… 

Piyasada birçok meal var, birbirlerinin kopyesi gibi hepsi. Aralarında çok küçük nüanslar dışında fark yok. Ayrıca meallerin Türkçesi çok kötü olduğu için okuyanlar da anlamakta sıkıntı çekmekteler. Bir kaç meal istisna edilirse bozuk Türkçe konusu çoğu meal için geçerli. Üstad Hikmet Zeyveli bu konudan muzdarip olmuş olacak ki 1995 yılındaki Kur’an Sempozyumu’nda bu konuyu dile getirmiş. Yaptığı konuşmadan bir bölümü istifadelerinize sunuyorum:

“Türkçe meallerin zaaflarından da kısaca bahsetmek gerekirse, arkadaşlarımızın sundukları tebliğlerin bir özeti olarak şunları sıralayabiliriz:

Birincisi: 
Birçok çalışmalar, takliden yapılmaktadır. Bir özgünlük arz etmemekte, bir veya birkaç meal esas alınarak yeni bir meal vücuda getirilebilmektedir, neden? Çünkü, Türkiye’de Kuran’a bir teveccüh var. Kur’an ve mealler satmaktadır.

İkincisi: 
Dilin gerçekten yeterince bilinmemesi, yani sarf/nahiv/belağat kurallarının da yeterince bilinmemesi. Dil derken sadece Arapçayı değil, Türkçeyi de kastediyorum. Meal yapanların birçoğu Türkçeyi de yeterince bilememektedir. Mesela Arapça ‘elim’ kelimesini ‘acıtan’; ‘rahim’ kelimesini ‘acıyıcı olan’ diye çevirmek hiç de iç açıcı değil. Ya da ‘rical’ kelimesini her yerde ‘erkekler’ diye çevirmek de yanlıştır; Kur’an bu kelimeyi bazen ‘beşer’ karşılığı olarak bazen da ‘kimseler/kişiler’ karşılığı olarak kullanmaktadır. Gerçi ‘rical’ ‘recul’ün çoğulu olarak ‘erkekler’ karşılığıdır ama bağlamı(siyak-sibakı) içerisinde farklı anlamlar kazanabilir.

Üçüncüsü: 
Osmanlıca’nın da getirdiği problemler var. Bir arkadaşımız değindi. Gerçekten Arapça’dan Osmanlıcaya geçmiş bazı kelimeler mânâ kaymasına uğramıştır. Çevirilerde, bu mânâ kaymasına uğrayan kelimeler, Arapçalarının yerlerine aynen konmaktadır. ‘Millet’, ‘mülk’, ‘teyemmüm’ kelimeleri gibi. Bunları dilimize geçmiş şekilleri ile değil, Arapçadaki anlamları içerisinde kavramamız ve gerekirse, Türkçede başka bir kelime ile karşılamamız daha mantıklı olabilir. Mesela, ‘millet’ kelimesi, Arapça’ da ‘dini’ bir topluluğu ifade etmekte iken, Türkçe’de bu özelliğini yitirdiğinden onun yerine başka bir kelime koymak zorunluluğu hâsıl olmaktadır.

Dördüncüsü: 
Türkçe çevirilerde bir problem de, Türkçe’nin sentaksı(söz dizimi) problemidir. Batı dillerinin sentaksına baktığımızda Arapça’nın sentaksına paralel olduğunu görürüz. Yani başta özne vardır; sonra yüklem ve daha sonra tamamlayıcı öğeler olan tümleçler. Oysa ki Türkçe’de yüklem en sondadır. Dolayısıyla bir paralel tercüme sıkıntısı doğmaktadır. Uzun bir cümlenin nereden bölüneceği problem olmaktadır. Bunu başarabilmek için gerçekten Türkçe’ye hâkimiyet ve Arapça’yı iyi bilmek zorunluluğu vardır.

Beşincisi:
Türkçe meal sahiplerinin çoğunun “haliu’z-zihn” olamamaları yani peşin fikirsiz, ön fikirsiz bu çeviri işini yapamamış olmalarıdır. Çoğu zaman Kur’an dışı oluşan hurafi inançlar da çeviriye ithal edilmiş, metnin içine sokulmadığı hallerde ise, bu Kur’an dışı inançlar parantez içlerine sokulmak suretiyle okuyucu yönlendirilmiştir.

Son olarak, arka plan bilgisinden mahrum olunması halinde yapılabilecek çeviri(meal) hatalarına bir örnek verirsek: 
Mot-a-mot anlamı, “müşriklerden biri senden bir civar isterse sen ona civar ver” şeklinde olan bir ayet var.(tevbe:6). Arapça ‘civar’ kelimesinin en yaygın Türkçe karşılığı olan ‘komşuluk ’tan hareketle ayete şöyle bir meal verildiğine şahid olabiliyoruz: “Müşriklerden biri sana komşu olmak isterse sen de ona komşu olma hakkı ver.” Oysa ki ‘civar’ kelimesi o günün toplumunda özel bir kavramdır. ‘Civar’: Savaş halindeki kabileler arasındaki hukukta, bir kabile veya kişinin başka bir kabile veya kişiyi himayesine almasıdır.

Kur’an meali yapan bir mütercimin, -Dücane Bey’in dediği gibi- Kur’an-ı Kerim’in; bir ‘kitap’ değil, öncelikle bir ‘hitap/şifahi bir okuma’ olduğunu göz önünde bulundurulması gerekir. Mısırlı âlim Taha Hüseyin bir makalesinde şöyle bir örnek verir. “Kullu men aleyha fan(in): Onun üzerindeki herkes fanidir.” Neyin üzerindeki? Onun zamirinin, öncesinde hiçbir uygun mercii yoktur. Taha Hüseyin diyor ki, “bu şifahi bir aktarımdır. Mümkündür ki rasulullah bu ayeti okurken eliyle de yeryüzünü gösteriyordu.” Yani “yeryüzündeki herkes fanidir.”
Evet, bütün bunlar, Türkiye’de Türkçe’ye çeviri yapan, meal yapmaya çalışan ilim adamlarımızın göz önünde bulundurması gereken hususlar olmalıdır.” 
(Hikmet Zeyveli, Bilgi Vakfı İkinci Kur’an Sempozyumu, Tebliğler Müzakereler (4-5 kasım 1995), s. 273-275.)

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.