HEYKELLERİ YIKMAK…

ABONE OL
11:26 - 23/10/2020 11:26
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

İnsanoğlunun işlerine akıl sır ermiyor.

Sanki görünmeyen bir el; gizli bir  düğmeye basarcasına, heykellere yönelik sistematik saldırılar farklı ülkelerde ayni zaman aralığında başladı.

Bu bile,  uluslar arası terörün ne kadar sistematik çalıştığını ve yayılmış olduğunu gösteriyor.

Devlet adamlarına, eski askerlere, hatta roma dönemine ait büst ve heykellere yapılan saldırılar oldukça düşündürücü. Dünya tarihi kadar eski olan bu saldırılar; genellikle halk isyanlarının ve yönetim erkinin el değiştirmesi sonucu, eskiyi silmek için yapılan bir eylem olmuş.

Michelangelonun önemli eserlerden biri olan Davut heykeline ilk saldırı, 1527 senesinde Floransa kentinde Medici ailesine karşı isyancılar tarafından tamamen siyasi nedenlerle yapılmış. Bu saldırıda Davut’un sol kolu kırılıp üç parçaya ayrılmış.  1991 yılında çıplaklığı protesto eden saldırı ise dinsel bir eylem olarak karşımıza çıkıyor. Ayni heykele fanatik bir eylemci çekiçle saldırmış, durdurulmadan önce de sol ayak parmaklarına zarar vermiş. Oysa heykel, 1501 yılında yapımına başlanıp, 1504 senesinin eylül ayında tamamlanmış dünya heykelciliğinde çok önemli bir eser. O günkü şartlar düşünülürse 5,17 metre yüksekliğinde, tek parça mermer bir kütleden yontma tekniği yapılmış.

Tabii, saldırıya uğramış olmasının nedeni önemli.

***

İslam sanatlarında taşlara simge ve semboller, kurandan alınmış yazılar, şehir kapılarına kitabeler, mezar taşlarına isimler yazılmasına rağmen Heykel’e ve resme rastlayamazsınız. Osmanlı döneminde heykeller tek tük görülse de İslam dininde haram kılınmıştır.  Resmi veya heykeli yapılan kişinin öldükten sonra ruhunun o resim ve heykele geçeceğine dair bir inanış hakimdi.  Namaz kılınan yönde resim veya heykel olmamasına veya üstünün örtülmesine dikkat edildiğini de biliyoruz.

Özellikle Mısır’da firavunlar dönemindeki Tanrı heykelleri, Budizm’de Buda ve Çinde’ki her sokak için ayrı, ayrı atanmış Tanrı heykelleri çok önemli bir inanç kültü… Avrupa’da ki kiliselerde, şapel ve mezarlıklarda ölen kişinin resmi mezar taşına veya aile kabristanındaki raflara takılırken;  İsa’nın çarmıha gerili tasviri ile Meryem ananın heykellerini görmekteyiz.

Önemli bir sanat dalı olarak kabul edilen Heykeltıraşlık, sadece yapıldığı döneme ait bilgi vermez. Adeta zamanı durdurarak tarihsel dokuyu da canlı tutar. Yapıldığı dönemin Kültürünü de yansıtır.  Bugün ülkemizde çıplak heykellere izin verilmese de pek çok kentin girişinde o kenti simgeleyen ve şehir mobilyası olarak kabul edilen yapıtlar ile karşılaşıyoruz. Mesela İnegöl’de köfte, Kırkağaç’ta kavun, Tavşanlı’da leblebi, Erzurum da Tespih, Edremit’te zeytin heykeli Denizli’de horoz görmek bizi şaşırtmıyor.

***

Atatürk’ten, Köroğlu’na; Karafatma’dan, Havranlı Seyit onbaşı’ya kadar pek çok kahramanın ait oldukları yörelerde heykelleri dikilmiştir.

Ihlara vadisindeki yer altı mağaralarında var olan duvar resimlerinin insan figürlerindeki gözlerin oyulması, ikonların parçalanması,  yer altı mezarlarından bozulmamış cesetlerin çıkarılıp yakılması tamamen dini nedenlere ve bağnazlığa dayanmaktadır.

Tüm bunlar cahil ve bağnaz insanların zayıflıklarıdır.

Müslümanlıkta heykel olmadığı için mabetlere saldırılır, Hıristiyanlıkta kiliseler bombalanır, resimler boyanır, İsa ve Meryem’in heykelleri kırılır. Musevilikte havralar yakılır. Buda heykelleri parçalanır.

Bu eylemlerin tek nedeni, mevcut inançları yıkmak, taraftarları yıldırmak, inançları değiştirmek, belli bir düzen içinde yaşamaya çalışan insanları ayrıştırmaktan başka bir şey değildir. İç karışıklık çıkarmanın en kolay yolu inanan toplumları birbirine düşman etmek, onların değer verdikleri inanç sistemine saldırmaktır.

Yeni kahramanlar yaratmak için eski kahramanları yok etmeniz gerekir.

Tıpkı yunan mitolojisinde tanrı heykellerini tahrip etmek, toprağa gömmek, kırmak-dökmek, bu yol ile değer verilen heykelin acizliğini ispatlamaktır. Eski askerlerin; devlet adamlarının, hatta bilim adamlarının heykellerine saldırmak; siyasi rejimi köşeye sıkıştırmaya, karşı çıkışı güçlendirmeye çalışmaktan ibarettir.

Bugün ülkede Cumhuriyet rejimini yıkmaya çalışanlar da, Atatürk büstlerine, heykellerine saldırırken, yandaşlarına ne kadar güçlü ve kararlı olduklarını göstermektedirler. Heykellerin önünde törenler yapılmasını bir tapınma olarak görenler, Atatürk ile ilgili çeşitli iddialar öne sürenler,  gelecek nesilleri Atatürk heykellerinin put olduğuna inandırarak, dinen baskı altına alanlar kendilerine taraftar sağlamaya çalışmaktadırlar. Bunu da ne yazık ki, Atatürk üzerinden yapmakta; Atatürk’ü seven ve destekleyen herkesi kâfir ilan etmektedirler.

Oysa Türkiye Cumhuriyeti; Dini ve Bayrağı, Atatürk ve Vatan sevgisi, İslam kültürü ve Misakı Milli hudutları ile bir bütün olmayı, savaşlarda binlerce şehit’in kanı ile sulanmış topraklarda bunca yıldır barış içinde yaşamayı başarmıştır. Zaman-zaman münferit kışkırtmalar gelişse de, vatan toprağında buluşarak bir olmuş, farklı ırk ve kültürlerden gelen zengin bir halk topluluğudur.  Türkiye’de yaşayan herkesi Ne mutlu Türküm diyene kelimesi ile kucaklamış, ayrılıkları ortadan kaldırmıştır. Böyle bir tanımlamaya başka hiçbir ülkede rastlayamazsınız.

***

Kendi heykellerinin dikilmeyeceğini bilenlerin, mevcut heykelleri yıkmaya çalışmaları tamamen bir oyundur, tezgâhtır. Dış güçlerinin kararının iç düşmanlarca desteklenmesinden ibarettir.

Heykellerimize sahip çıkmak her şeyden önce bir gönül borcu, sanatçıya verilen değerin bir göstergesidir.

Unutulmasın ki, bugün yıkılan her heykelin yerine yarın bin heykel yapılacaktır.

Taner Tümerdirim

[email protected]

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.