HEYKEL PUT- KİTAP BOMBA!

ABONE OL
18:57 - 01/10/2020 18:57
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Dünyayı tozpembe gördüğümüz çocukluk yıllarımızda, avlusuna kaçan topumuzu, asık suratlı, kirli sakallı komşumuzdan istemek için avlu kapısını korkarak çalıp beklerken, o suratında beliren sinsi gülümsemeyle avlu kapısını açıp, elindeki bıçakla lime lime ettiği topumuzu sokağa atışını kaç yıl geçti dün gibi hatırlarım.

O topu; defter, kalem parasından artan kuruşları bir araya getirerek almıştık. O dönemlerde meşin topa sahip olmak olanaksızdı. Çocuk dayanışmasıyla aldığımız o topu, sırayla yatağımıza alıp ertesi gün atacağımızın gollerin rüyasına yatardık.

Topumuzun katlinin nedenini asık suratlı komşunun bize arka çıkan komşulara verdiği yanıttan öğrenmiştik: ‘’ HZ. Hüseyin’in kesik başı ile oynanan oyun olduğu için…”

Yobazlıkla birebir tanıştığımız olayda olan topumuza olmuştu.

İkinci olay bol karlı soğuk kış günlerini resimlerden gördüğümüz kardan adam yaparak ısındırmaya çalıştığımız günün ertesinde yaşamıştık.

İşte o çocukluk günlerimizin lapa lapa yağan kardan, resimlerden gördüğümüz kaç kez denediğimiz, ama bir türlü yapamadığımız kardan adamı inatla yaratma çabasına daldığımız o günlerin birinde, istediğimiz eserimizi yine birlikte uzun bir çalışmayla ortaya çıkarmıştık.

Eldiven yerine evimizden getirdiğimiz yün çoraplarla yuvarlayarak topladığımız kar kümelerinden kardan adamın gövdesini tamamladık. Yaşlı komşumuzun verdiği eski külahı, başına özenle takmıştık.

Gözleri kömürden, burnunu o mevsimlerde havuç olmadığı için ağaçtan, süpürgesini uzun bir sırığa bağladığımız çalı parçalarından yapmıştık.

Yaşlı komşunun da beğenisini alıp, son düzeltmelerini de yapıp donmaya ramak kalmış el ve ayaklarımızın acısı dayanılmaz olunca, sabah eserimizi diğer mahalle çocuklarına gösterme hayaliyle evlerimize dağılmıştık.

Soğuğun el ve ayak parmaklarımıza yerleştirdiği acıyı dindirmek için neler çektiğimizi bir biz biliriz.

Sabaha karşı uykuya yenik düştüğümüzün üzerinden çok geçmemişti ki çığlık sesleriyle uyanmıştık.

Fırlayıp sokağa çıkmamla çığlıkların nedenini içimde, bu gün bile hatırladıkça duyduğum acıyla apışıp kalmıştım.

Eserimiz darmadağın edilmişti.

Hangi kıskanç, çocuk yaptı? Diye düşünürken, muska yazarak, yattığı yerden para kazanan bir komşunun: ‘’Putperestler! Çocuklarınıza sahip çıkın. Bu mahalleye put yaptırmam!” diye bağırmasıyla olay aydınlandı. İçgüdüyle olacak hışımla saldırıp hangi güçle yere devirdiğimi, komşunun elini yüzünü tırmalamaya çalışırken bacağıma dişlerimi geçirdiğimi, dün gibi hatırlarım.

Beni, adamın üzerinden aldıklarında tüm çocukların yırtıcı kuşlar gibi adama saldırdıklarını da hiç unutmadım. O yaşta haksızlığa karşı çocuk aklımla başlattığım tepkimin, bana tüm yaşamım boyunca yol gösterici olacağını nereden bilecektim?

Tüm anneler ve babaların, çocuksuz komşuların bile bizden yana tavır almalarını hiç unutmam. Bugün o komşularımın haklıdan yana tavırlarını hep saygıyla, gıptayla anarım.

O yobazlık deneyimimi de bilinçaltımda bir kapanmamış yara gibi taşırım.

Elli yıldan fazla geçen bir zaman sonra Kars’ta, UCUBE’ ye benzetildiği için yıkılmasını emreden ferman, bana o çocukluğumda yaşadığım yobazlığı anımsattı.

Oysa o dönemlerde kardan adamı Put’a benzeten yobaza tüm mahalleli tavır koymuştu. O yobaz sessiz sedasız bir daha o bölgeye uğrayamamıştı.

Şimdi, eseri burgularla delinen, keskilerle kesilen, gözleri yaşlı, ama yobazlığın gücü karşısında çaresiz heykeltıraş Mehmet Aksoy’un yaşadıklarını en iyi ben anlarım, ben duyarım.

Elli yıldan önceki Türkiye ile bugünün Türkiye’sini kıyasladım.

Yağmurdan, rüzgârdan veya ısıtıcı güneşle eriyip yıkılacak kardan adama verilen değeri bugün, yirmi birinci yüzyılın Türkiye’sinde, çağdaş, modern, laik cumhuriyet Türkiye’sinde olanları umursanmayan, duyarsız kalınan, sanat eserine saldırıya sesini çıkaramayan lümpenleşmiş topluma, iktidar yalakalığını geçim kapısı gören, mangalda kül bırakmayan geveze demokratlara kızayım mı, acıyayım mı bilemiyorum.

Sanatçının eseri onun bir parçası, benliği çocuğu gibidir.

Siz onun çocuğunu elinden alıyorsunuz, onu parça doğruyorsunuz.

Bir avuç sanatsever dışında tepki veren olmadı.

Heykeli Put olarak gören kafa, bir zamanlar ‘’Böyle sanatın içine tüküreyim” diyen düşünce sahibi Çağdaş Türkiye’nin başkentinin belediye başkanlığına seçilmiş.

O sanat eserine Ucube diyen, heykeli put olarak gören kişi Laik Türkiye Cumhuriyetinin başbakanı.

Niçin toplum böylesine duyarsız, tepkisiz?

Cemaatin din taciri kalemşorlarına bir diyeceğim yok.

Onlar, demokrasiyi dinsizlik, heykeli, güzel sanatları put bilirler. Çağdaşlık onlar için öcüdür. O nedenle onların görevi güzel olan ne varsa o güzelliklere saldırmaktır.

Benim sözüm, emzikli fikir ve de zikir kölelerine de değil. Onlar, çocuklarına rahat ve lüks yaşam sağlamak için kalemlerini satarak, haramı madalya olarak taşımayı benimsemişlerdir. Gün onlar içindir.

Yarın neler getirir düşünemezler. Kirli sakallarıyla, babalarının yarım kalan işini tamamlamak için, ihanet sarmalında debelenip dururlar.

Benim sözüm, demokrat olduğunu, darbelere karşı olduğunu her ortamda nakarat olarak söyleyen, yazan malum yetmez ama evet çileredir.

Yazılmamış kitabı yasaklayan.

Kitabı bomba gibi tehlikeli gören.

Bu ülkenin kaynaklarını talan eden.

Heykel yıkan, parçalayan.

Kadını tesettüre zorunlu kılan cemaat gericiliğine mi yetmez diyorsunuz?

Başında şeriatın çaputuyla tiyatro salonunda cak cak sakız geverek sanata tepeden bakan sultan özentilerini daha ne kadar alkışlayacaksınız?

Şehir meydanlarında, reklam panolarında, gerici, cumhuriyet düşmanı şeyh bozuntularının başında sarığı ile sırıtan resimlerini içinize sindirebiliyor musunuz?

Susuyorsanız sizde suçlusunuz.

Yıkılan heykelin, içine tükürülen sanatın, basılmadan yakılan kitabın, tiyatroda patlatılan sakızın, bomba görülen kitabın sorumlusu sizsiniz.

Korkunun ecele yararı yoktur.

İnsan olan bir kez ölür.

Korkaklar her gün!!!

Yıldız AKALIN

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.