HAYVAN

ABONE OL
18:11 - 01/10/2020 18:11
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

HAYVAN

12 Haziran 2016 Pazar günü devletin televizyonu TRT 1 kanalında yayınlanan ‘Ramazan Sevinci’ isimli programa Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mustafa Aşkar konuk oldu. Aşkar canlı yayında; “ben düz söyleyeyim, ayette de bunu söylüyor, ağır gelmesin, yani namazı hayvanlar kılmaz, namaz kılmayan hayvandır” sözleriyle büyük tepki çekti.

Bu sözlerin ardından Diyanet İşleri Başkanlığı ve Ankara Üniversitesi açıklamalar yaptı, ancak ağızdan çıkan söz, “dervişin fikri neyse, zikri de odur”  deyişini doğrular nitelikteydi. Gelen yoğun tepkiler üzerine Prof. Dr. Mustafa Aşkar; “ben açıkladığım görüşümden dönmüş değilim. Ben sözlerimden geri adım atmıyorum. Bu bir ilmi tespittir. Benim ifade tarzım yanlış oldu ve bu yanlış tarzım nedeniyle yine medya aracılığıyla kamuoyundan özür dilerim, ben doğru bildiğimi söyledim fakat doğruyu söylerken üslup hatası yaptım. Benim üslup hatamdan dolayı eğer incinenler olmuşsa yine de özür dileriz” diye açıklamada bulundu. Ancak daha sonra Akit Gazetesi’ne yaptığı açıklamada; “sözlerim hemen hemen her gün İslam’a ve Müslümanlara hakaretler yağdıran İslam düşmanı kesimler tarafından çarpıtıldı” diyen profesör, son yıllarda ilahiyatın ve diyanetin azdırılmış görüntüsüdür. Ne yazık ki bu azdırılmış görüntü, hayvan bile değildir.

İlahiyat fakülteleri son yıllarda cumhuriyet rejimine karşı insan yetiştirmekle görevlendirilmiş gibi bir durum sergilemektedir. Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Orhan Çeker’in söylemleri ortaçağ karanlığından da kötüdür: “Kadın yüzünü de kapamalı, Kadının evden çıkması caiz değil, Saç boyama caiz değil, Parfümlüye cennet haram, Dekolte giyinen, tahrik eden kadının tecavüze uğraması sürpriz değil.”

Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi emekli öğretim üyelerinden Prof. Dr. Hayrettin Karaman “oruç tutmayan, namaz kılmayan memur olmasın” demektedir. Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekan Vekili Prof. Dr. Rifat Okudan: “insanın cinsel ilişki sırasında ‘şeyhini’ düşünmesi durumunda, şeyhin güzel ahlakının bereketinin doğacak çocuğa geçeceğini savunan bir makale yazmıştır.

İlahiyatçı olan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez; “sekülerizm dinlerden kaynaklanan şiddeti de geride bırakarak dünyayı topyekün bir savaşın içine soktu” diyecek kadar laikliğe karşı bir duruş sergilemektedir. Mehmet Görmez; “medreselere yasal statü kazandırılması, üniversitelerle denkliklerinin sağlanması, medrese mezunlarının pedagojik formasyon almasını” savunmaktadır.

Son zamanlarda Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu’ndan insanlık onuruyla ve ahlakla bağdaşmayacak açıklamalar gelmektedir. Laik ve demokratik bir ülkede fetva adı ile topluma yutturulmak istenen bu saçmalıklardan bazıları şunlardır: “Nişanlılar el ele tutuşamaz”, “Müslüman bir kişi Alevi bir kızla evlenemez”, “Babanın öz kızına şehvet duyması haram değildir”. 

Ülkemizde 196 kamu ve özel üniversite bulunmaktadır ve içlerinde 86 ilahiyat fakültesi vardır. Bu fakültelerde üç binin üzerinde akademisyen çalışmaktadır. Ama hiçbiri bu saçmalıklara seslerini çıkartamamaktadırlar. İsimlerinin önünde profesör sanı bulunan bu akademisyenlerin diplomaları araştırılsa, devletin başı gibi diğer yerlerde de sahtekârlıklara rastlanması doğaldır. Aslında işin özü şudur: sahtekârlık ve sapıklıkla bilim yapılamaz.

21. yüzyılda Atatürk’ün aydınlığı bırakılmış, ortaçağ karanlığı yaşatılmaktadır. Cuma günleri namazlarda verilen söylemler dinciliğe, İslami teröre yeşil ışık yakmaktadır. Kayseri’nin Pınarbaşı ilçesinin Kurttepe Köyü İmamı, ölen bir yurttaş için: “ben komünistin salasını da okumam, cenazesini de kıldırmam” diyebilmiştir. İstanbul’un Cihangir semtinde ramazanda içki içtikleri iddiasıyla gericiler plakçı dükkânına saldırı düzenlemişler ve bazı kişileri yaralamışlardır. Bu siyasi iktidarla birlikte geleneksel duruma gelen ‘ramazanda içki’ mazereti, toplumu bölmekte ve laiklik dışı eylemler arasında yerini aldığı gibi, ülkemizi de aşağılamaktadır.

Laikliğe karşı eylemlerin odağı olduğu Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararla kesinleşen bu siyasi iktidardan kurtulmadan, aydınlık günlere ulaşmak çok zordur. Aydınlanmadan yana olan tüm güçler birlik oluşturamazsa, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti özlemi de, çağdaş toplum özlemi de sözde kalır. Artık eylem zamanı gelmiştir, alanlar demokratik eylemler için güç birliği oluşturacak ve tepki verecek yurttaşları beklemektedir.
 

Suay Karaman

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.