HAYDAR HOCA ve AHMET HAMDİ KEPEKÇİNİN SÖYLEMLERİ…

ABONE OL
11:49 - 23/10/2020 11:49
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

HAYDAR HOCA ve AHMET HAMDİ KEPEKÇİNİN SÖYLEMLERİ…
Sesi duyulur mu?
Bilemem… 
Ancak Haydar Hoca’nın ekibi oldukça sağlam verilere dayanan çok önemli açıklamalar yaptı. 
Ne yazık ki bunları konuşacağımız gün yine gazete manşetlerine toplu katliam gibi şehit haberleri düştü. 
Dağları delen Türk ordusunun Kandili alamayacak kadar zayıf olduğunu düşünmek, askerlik yapmış herkes gibi beni de deli ediyor. Olsa, olsa birileri askerin elini-kolunu bağlamaya devam ediyor. Bir Sayın Milletvekili “Kandil için seferberlik ilan etmek lazım, bu iş o kadar kolay değil” demiş. İyi de hazır olağanüstü hal yasası varken onu da ediverin. Bilmediği topraklarda başarılı olan bir ordu, bildiği topraklarda bir avuç eşkıyaya neden kurban edilir ki?
Pek çok evde babalar yas tutup, analar ağlarken,  BTP. Genel başkan yardımcısı, Yrd. Doç. Dr. Ahmet Hamdi Kepekçinin Türkiye’nin niçin bu durumda olduğunu özetleyen sunumu ile kimsenin ilgileneceğini pek sanmıyordu.
Ancak bundan beş yıl önce Sayın Haydar Baş; Fetö terör örgütünü işaret ederek, “Beslediğiniz yılan bir gün döner sizi sokar” diye uyarıda bulunmuş, bizler de yaptığı bu uyarıya pek aldırmamıştık. “İftira atıyor, kıskanıyor” gibi suçlamalarda bulunmuştuk.  
O konuşmaları bugün doğru çıktı. 
Bizim gibi kozmopolit toplumların kaderidir bu. İleri görüşlü insanlar, mevcut düzene alışmış olanları rahatsız eder. Aykırı bir söz duymak istemezler. 
Hele, hele “dinci” ile “dindar olmak” arasındaki farkı ayırt edemeyenler nüfusça çoğunlukta ise, iddia sahiplerini toplumun gerisinde ki kişiler olarak kabullenirler. Bazı insanlar ise, toplumun içinde yaşadıkları ve dünyayı farklı bir pencereden izledikleri için, gelecekte olacakları tahmin kabiliyetine sahiptirler. Bunu biraz da düşünce yapılarına borçludurlar. 
Beş yılı aşkın bir süredir Haydar Baş ve ekibini takip etmeye çalışıyorum.  
İnceleyip araştıracak fazla siyasi lider kalmayınca insan Sayın Baş’ın neler söylemeye çalıştığını daha iyi anlıyor. Halk dili ile basit, halktan biri olarak milli ve manevi değerlere, Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e saygılı hatta onu savunan bir üslup kullanıyor. Partisi her ne kadar mecliste olmasa da, (istese bağımsız bir aday olarak meclise girme gücü var iken) mecliste varmışçasına çalışıyor. 
Ancak,
Genel Başkan Yardımcısı Sayın Kepekçi, yaptığı sunum ile programa damgasını vurdu. 
Millet farkında değil. Kefenimiz biçilmiş, mezarımız kazılmış ama bizim öldüğümüzden haberimiz yok. 
Neden mi?
Sayın Kepekçi sunumuna, Şubat 2007’de Nasa’nın yayınladığı iklim değişiklikleri raporunda ki notları eklemiş.  Önümüzdeki yıllarda yaşanabilecek felaketler ile ilgili olarak Nasa’nın projeksiyon görüntüleri de var. Beklenilen sonuçlar insanı dehşete düşürüyor. Ön görülen felaket alametlerinin birkaç senedir gerçekleşmesi ise son derece düşündürücü.
Eğer Nasa’nın öngörüleri doğru ise, büyük bir kuraklık ve susuzluk, buna bağlı olarak kuzey yarı kıtanın yukarı kesimlerinde fırtına ve sel baskınları, sıcaklığın aşırı bir şekilde yükselmesi sonucu insanların toplu ölümleri, bizim gibi bu projeksiyonun dışında kalan ülkelere göçler başlayacak. Yer altı ve yer üstü zenginlikleri, ekilip-dikilme şartlarının etkilenmeyecek olması, batılı ülkelerin iştahını kabartan ve BOP denilen projeyi kaçınılmaz kılan oldukça mühim bir tehdit.
Biz doğudan batıya göçe alıştık ama bu sefer göç, batıdan doğuya doğru olacağa benzer. Beraberinde pek çok sorunu da getirecek elbette…
Bu nedenle dünyanın süper güçleri; gelişmiş ülkeleri, Amerikan sermayesinin önderliğinde Büyük Orta Doğu projesine bel bağlamış durumdalar. Bu coğrafyada yer alan ülkelerin köleleştirilmesi, ellerindeki kaynakların alınması, verilmiyorsa kaba güç ile koparılıp alınması öngörülmüş. 
Kendileri dışında güçlü ve yaptırım koyabilecek ortak istemiyorlar. Para ile satın alabildiklerini para ile elde etmeye, olmadı kaba güç kullanmanın yollarını açacak formüller ile amaçlarına ulaşmaya çalışıyorlar. Tabii, bu durumdan Rusya’da haberdar ve o da bu oluşumun dışında ama içinde olmanın yollarını arıyor. 
Maalesef çevremiz son derece cahil, bağnaz ve köleliğe alışmış, açlık sınırında yaşamaya mahkûm halk kitlelerinin bulunduğu ülkeler ile çevrili olduğu için, işbirliği yapma ve karşı durma gibi bir şansa da sahip değiller.
Tabii, dünya ekonomisinin düştüğü haller de ortada… Üretim çoğaldı ama tüketim giderek azalıyor.
Çocuklarımız dâhil, hepimizin elinde yabancı sermayenin düşünmemizi önlemek ve bizi robotlaştırmak için dizayn ettiği birer cep telefonu var. Onlarsız olmuyor. Oysa bu, köleliğin ilk adımlarını oluşturuyor. Bizim gibi teknoloji fakiri ülkelere bir bakın. Bunca yıl oldu henüz kendi yerli arabamıza binemedik. Hangi konuyu ele alırsanız alın sonuçta dışa bağımlı bir noktada buluyoruz kendimizi…
Yabancı sermayeli ilaç şirketlerinin ilaçlarını, her geçen gün daha fazla sağlığımızı kaybetmemize rağmen kullanmaya devam ediyoruz. En basit su kaynakları bile yine yabancı sermaye tarafından ele geçirilmiş durumda. Musluk suyunu içemiyoruz. Markalarını bile söylemekte zorlandığımız ve içinde ne olduğunu anlayamadığımız paket ürünleri yiyoruz. Yabancı sermayenin Türkiye’de ürettiği evleri, villaları alıyor, yabancı sermayeli şirketlerle tatil yapıyoruz. 
Türk sanayisini, turizmini, kıyılarımızı, fabrikalarımızı, okul ve üniversitelerimizi bile yabancı sermayeye teslim etmişiz. 
Bu ülkede Kandil bir yanardağ gibi aktif ise, sınırlarımız göçmenlerin kontrolsüz geçişinden arındırılamıyorsa, “Avrupa birliği de Avrupa birliği” diye tutturuyorsak, üç kuruşluk Rum tehdidi nedeni ile Kıbrıs Türk Kesimini Türkiye’nin 68 nci vilayeti yapamıyorsak, ilaç firmaları fiyatlar düşürüldü diye kapsüllerdeki miktarları azaltıyor ve kimse bu durumu denetlemiyor ise, sokaklarda son model araçları ile şımarık yeni zenginler ortalığı birbirine katıp kazalara neden oluyorlar ise…
Daha sayayım mı?
Saymayalım. Moralimiz bozulmasın. Başa dönelim. 
Peki, çözüm var mı? Elbette neden olmasın? 
Çözüme giden tek yol Fedakârlık. Öyle devrim-mevrim, yeni Türkiye safsatası falan değil…
Aramızdaki kısır çekişmeleri, Alevi-Sünni ayrımını, 29 Ekim yerine 15 Temmuzu oturtarak Türkiye’ye yeni bir kurtuluş günü kazandırmanın ve Atatürk’ü silmenin yollarını aramayı bir kenara bırakmalı, her şeyden önce birbirimizi dinlemeli, bu arada içimizdeki hainleri parlamenter, akraba veya hükümet yakını gibi ayrımlar yapmadan kararlı bir şekilde temizlemeliyiz. 
Haydar Baş ve ekibi, parlamento da yer almamalarına rağmen, hükümete yol göstermek için söylemlerde bulunurken diğer zatı muhteremler gaflet uykusuna devam ediyorlar. En önemlisi kulaklarını bazı gerçeklere tıkıyorlar. Evet/Hayır demokrasisi sürüp gidiyor. 
Kuvva-i Milliye ruhu milletin malıdır. İçeriğini bilmeden bunu bir partiye mal etmenin ne kadar yanlış olduğu farkına varılmalıdır. Bizi saran her türlü zincirden kurtulmak için bir Milli bir mücadele başlatılmasını söyleyenlere kulak vermek gerekiyor.
Ah, bir şey daha var…
Milli Ekonomi modelini okumamış, Milli devlet anlayışını incelememiş yöneticiler ile bu olmaz. 
İslam’ın ilk emri gibi. 
Okuyunuz beyler, lütfen okuyunuz…
Okuduğunuzda mutlaka anlayacaksınız… 
Ben anladıktan sonra…
 
Taner Tümerdirim

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.