HARİKA ÇOCUK II

ABONE OL
18:57 - 01/10/2020 18:57
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

 ”Ah, müziksiz hayatımız nasıl olurdu!” [Hermann Hesse]

Hayatımız müziksiz devam ederdi. Ama renksiz, ruhsuz, tatsız ve sessiz olurdu. Müziğin olmadığı hiç bir şey düşünemeyiz, ölüm, doğum, düğün…
İnsanla başlayan müzik antik çağda yalnız dinî ayinlerde önce tanrılara ve daha sonra tek tanrıya inançta övgü ve dua amacıyla yapılırdı.
Yazının icadından sonra notalarla yazılarak nesilden nesle iletildi.
“Eğer müziği anlamaya çalışmazsak, onu daha iyi anlarız.”
[Johann Wolfgang von Goethe]
Bilhassa operada bu söz daha geçerlidir. Hikâyesini okuduktan sonra bir opera eserini izlemek dinleyene zevk verir. Opera tiyatro oyununu konuşma yerine şarkı söyleyerek, dans ederek icra etmektir.
Sahnede orkestra eşliğinde şarkılı oyun çok önceleri müzik numaraları ile ayrılırdı. Arya, düet ve koro arka arkaya sıralanırdı. Richard Wagner’den sonra bugünkü duruma getirildi.
İlk opera eseri İtalya’da 1600 yılında yazıldı ve oynandı. Bugün birçok oyunun İtalyanca söylenmesi tarihe dayanıyor. İlk alman operasını 1627 yılında Heinrich Schütz yazmıştır. Bu sanatı daha sonra icra edenler Wagner, Mozart, Verdi, Richard Strauss en tanınmış olanlardır.
Türkiye’de devlet opera binasının açılışı Cumhuriyet devrine rastlıyor.
Berlin Devlet Operası kapısını Türklere açmaya uğraşıyor. Çeşitli meslek grupları davet edilerek opera sevdirilmeye çalışılıyor. Fakat bu yazımda tanıtmak istediğim harika çocuğun ailesi operanın kapısını iki sene önce bulmuş.
Atılım, oniki yaşında, dördüncü sınıftan sonra liseye giden başarılı öğrencilerden. Olağan üstü yeteneğini fark eden ailesi başarı kapısını açıyor. Sınıfında ve okulunda mutlu bir çocuk.
Sınıfta operada oynadığı oyunlardan örnek göstermesi öz güvenini artırıyor, dik durmasını sağlıyor.
Operada birlikte şarkı söylediği, dans ettiği sahne arkadaşlarıyla yaş günü kutlamasının neşesi, rengi tarif edilemez.
Ailenin desteğinin çocuğun tahsilinde, ama daha önemlisi mutlu olarak yapabileceği bir meslek ve iş seçiminde önemini ne kadar tekrarlasam azdır.
Atılım’ın annesi Sevim Ürgün’ü yıllardır tanıyorum. Başarılı bir iş kadını, berbere değil öğrencime, kızıma gider gibi ona gidiyorum.
Müzik öğretmeni Muhsin İzmir’in öğrencisi olmuştur.
Şarkı söylemeyi, dans etmeyi seven çocukları keşfetmek yalnız öğretmenlerin değil, ailenin de görevidir.
Sevim anne şöyle diyor:
“Çocukların kabiliyetini gözlemeden sonra her aile anlayabilir. Sonra onlar için alt yapıyı hazırlamak ailelere kalıyor. Çocuklara ayrılacak zaman ve ilgi onları doğru yola taşıyacaktır. Ailenin desteğini çocuğun hissetmesi gerek ki daha çok motife olsun.”
HARİKA ÇOCUK IIOperada geç saatlere kadar oynadığı halde derslerini aksatmıyor. Atılım’ın başarısı okulda daha iyi oluyor. Yalnız pamuk prenses, fındıkkıran, sihirli flüt gibi çocuk balelerinde değil, Carmen gibi yetişkinler için oynanan eserlerde de geç vakitlere kadar dans ediyor, şarkı söylüyor. Severek bir işi yapmanın sihri ve yeteneği başarısını sağlıyor. Anne şöyle devam ediyor:
“Müzik evrensel bir dil olduğu için çocuklara çok şey katıyor. Dünyaya daha büyük bir pencereden, daha renkli ve bol fantezileriyle bakabiliyorlar. Öz güvenleri, cesaretleri bazen yetişkinleri şaşırtabiliyor. Kısacası çok şey katıyor, çocukları daha mutlu kılıyor.”
Üstün zekâ, üstün yetenek bir tek dalda olabilir. Çocuk diğer dersleri sevmeyebilir, zayıf alabilir. Üstün yetenek keşfedilmezse çocukta davranış bozukluğu yapabilir.
Sevim Ürgün’le konuşurken ailelerin, genç anne-babaların birbirlerine söyleyecek çok şeyi olduğunu gördüm. Eğitim ve öğretim panellerinde en az bir velinin konuşmacı olarak katılmasının önemini düşündüm.
Atılım’ın annesi yetenekli çocuklara ve ailelere şöyle sesleniyor:
“Berlin’de her semtin müzik okulları var, çocuklarını önce oralara göndersinler. Ve her çocuk bir müzik aleti çalmalı. O okullarda az bir para karşılığı bunlara sahip olabilirler. Çocuklarımız bizim geleceğimiz. Mutlu bireyler, mutlu aileler demektir. Mutlu aileler de, mutlu toplumu oluşturur. Her şey ailelerin elinde, mutlu, başarılı ve azimli toplumu bizim yetiştirdiğimiz çocuklar oluşturacak.”
Kuaförüm Sevim’in hem Türkçesi hem de Almancasının çok iyi olması, anadilinde öğrenime başlamasından kaynaklanıyor. Türkiye’de yetmiş yıllarında öğrenime başlayan ikinci nesil öğrencilerimin hemen hemen hepsi başarmıştır. Sevim 1980 yılında Berlin’e geldiğinde Türkçesi çok iyi idi.
Harika çocuk Atılım’ın da yetenekli öğrencilere tavsiyeleri var:
“Bir şeye ulaşmak için önce istemek gerek. Amacınız, hayal ve fantezinizi takip etmek olsun. O zaman mutlaka mutlu olacağınız bir işi yapar ve başarılı olursunuz.”
Sevgili okurlarım, makalemi bitirirken daha güzel ve doğru başka bir söz söylemeye gerek kalmadı. Atılım, dünya sanatçımız piyanist, Fazıl Say gibi sınırları aşan bir opera sanatçısı olacak, inşallah! Sağlıklı yaşlanmak gerek, yoksa göremem.
“Güneşli günler göreceğiz çocuklar!”
Hoşça kalın!
 
İlter Gözkaya – Holzhey 
Emekli Öğretmen 
Kaynak:
Was wäre das Leben ohne Musik.
Ausgewählt und herausgegeben von Michael Fischer
Patmos Verlag
ISBN 3-491-45030-6
Not:
Harika Çocuk I (piyanist Sinem Altan)
[arşive bakınız]

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.