HANGİ SAFTASINIZ?

ABONE OL
18:12 - 01/10/2020 18:12
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

HANGİ SAFTASINIZ?


Türkiye hem güvenlik hem de rejim konusunda şimdiye kadar tarihinde yaşamadığı bir dönemi yaşamaktadır.
Ülkenin gündemini tek adam belirlemekte tüm gelişmeler tek adam diktatörlüğüne ulaşmak için her türlü çılgınlık, her türlü ihanet çıkar yol olarak dayatılmaktadır.
Her geçen gün bir önceki günü aratacak kadar kötüleşmekte, her geçen gün yarını çözümsüzlüğe hazırlamaktadır.
Tüm bu kötü gidişin nedeni bir kişinin padişah-başkan tutkusudur. 
”Ben Padişah Başkan olacağım. Yoksa canınız daha çok yanar.” tehdidiyle halkın karşısına çıkıyor.
Cumhurbaşkanı seçildiğinde ettiği yeminde vurgulanan namus ve şerefi her fırsatta yere çalarak meydanlarda yanlı bir parti başkanı gibi AKP’ye oy isteyerek Anayasal suç işlemiştir.
Yedi Haziranda AKP dört yüz milletvekili çıkaracak, anayasayı değiştirecek güce ulaşarak kendini Padişah-Başkan seçtirerek Türkiye Cumhuriyetini iki bin yirmi üç yılını beklemeden musalla taşına 
yatırıp cenaze namazını kılacaklardı.
Ama umdukları çıkmadı.
AKP, bırakın anayasayı değiştirme sayısını, tek başına iktidar olma sayısını bile tutturamamıştı.
Kaçak sarayının dehlizlerinde umutsuz kaldığı anda destek Deniz Baykal’dan geldi.
Baykal daha 2003 yılında yasal olarak muhtar bile olamayacak RTE’yi destekleyerek başbakanlığı hediye etmiş, tarihe Siyasal İslam’ın Laik cumhuriyete karşı savaşının hamisi olarak geçmişti.
Karşılığında cumhurbaşkanlığı beklerken Kaset kumpası ile genel başkanlıktan olmuştu.
Terörün devamını kendisinin varlığının devamında gören Devlet Bahçeli üstlendiği RTE’ ye yedek lastik olma misyonunu bir kez daha yerine getirerek Baykal’ın pabucunu dama attı.
Tam bu sırada eş zamanlı PKK terörü başladı.
Barış süreci adı altında, kimi akil insanlar diye sunulan arabesk kültürünün kalıntıları, kimi Laik Cumhuriyet ile hesabı olanların bir araya gelmesiyle oluşturulan koalisyon bile işe yaramadı.
İki cambaz bir ipte oynamak isteyince ipi kopardılar.
Oslo’da ve daha birçok yerde PKK terör örgütüne verdiği ödünlerin bedelini Türkiye, Türk askeri, polisi, genci canlarıyla öderken RTE, Padişah Başkan olmak için bir iç savaş çıkarmayı bile göze almış durumdadır.
PKK’yı kendini diktatör olma yolunda bir araç olarak kullanırken, PKK’da Türkiye’yi bölme karşılığında AKP’nin özellikle de RTE’nin diktatörlüğüne aracı olmaktaydı.
Bu pazarlığın karşılığı olarak gelecekte yapacakları katliamlar için silah, bomba, depolayarak hendekler, tüneller kazarak savaş hazırlığı yapıyordu.
Vatana ihanet derecesinde yapılan pazarlıklar sesli görüntülü olarak ortadayken bu ülkeyi, cumhuriyeti korumakla görevli kurumların sessiz ve duyarsız kalması tehlikenin ne denli büyük olduğunu göstermektedir.
BOP Projesinde İslam ülkelerine kurulan tuzaktan kendi iktidarının sürmesindeki katkı nedeniyle bir kez daha papaz elbisesi giymeye gönüllü olmuştu.
İşin içine IŞİD girince RTE, PKK’ya gereksinimi kalmadı.
Katarın ve Suudilerin sıcak para desteğini alarak, yasal olmadığı halde örtülü ödenekten kişisel egoları ve seçim kazanmak için harcadığı paraların hesabını veremeyecek bir sorumsuz yetki ancak demokrasinin işlemediği dikta yönetimlerde ya da ilkel kabile yönetimlerinde görülür.
Gerçeklerin bilinmemesi için her olayda yayın yasağı, hatta yorum yasağı getirilmesinin altında suçların karartılması amaçlanmaktadır.
Bunun belirtileri, kanıtları saklanamayacak, kaybedilemeyecek kadar açıktadır.
Suruç’ta RTE’nin lojistik desteğini alan IŞİD militanlarının patlattığı bomba ile 34 insan yaşamını yitirmiş, yüzlerce insan yaralanmıştı.
Geniş güvenlik önlemlerine, basın açıklaması yapılacak alana girenlerin sıkı şekilde aranmasına rağmen canlı bombanın rahatça alana girmesi sadece güvenlik zafiyeti olarak geçiştirilemez.
Ankara Garında yine IŞİD militanlarının canlı bomba olarak patlattıkları bombalarla 102 kişiyi katletmişlerdi.
Üstelik canlı bombaların ailesi çocuklarının cinayetler işleyeceklerini emniyete ihbar etmelerine rağmen önlem alınmamıştı. 
Canlı bombalar Suriye’den Türkiye girişleri tespit edilmiş, Ankara’ya gelip üzerlerinde patlayıcılarla yürüyerek Miting alanına girerek bombayı patlatmışlardı.
Tüm bu katliamlarda güvenlik zafiyeti yanında, bu teröristlerin belirli çevrelerce korunduğu kuşkusu öne çıkmaktadır.
Başbakan ihbara rağmen ”Suç işlemedikleri için önceden bir işlem yapılmadı.” Diyecek kadar umursamaz bir tavır takınmıştı.
IŞİD katillerini Öfkeli Gençler olarak kamuoyunda aklamaya çalışmıştır.
Daha korkuncu, başbakan bu katliamlardan sonra oylarının yükseldiğini ilan ederek, mutlu tutum takınması (ACABA?) kuşkusunu daha da pekiştirmektedir.
30 Mart seçimleri öncesinde; Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın da aralarında bulunduğu üst düzey yetkililerin Suriye’ye müdahale konusunda yaptıkları görüşme ile ilgili bir ses kaydı yayınlanmıştı. 
Kayıtta Suriye’ye müdahale planlamasının yapılması ve bu kapsamda TIR’larla silah taşınmasından, Türkiye’ye MİT üzerinden füze atılmasına kadar birçok konu konuşulduğu’ ‘Süleymaniye Türbesini” bombalamayı, Suriye’ye dört adam göndererek, Suriye tarafından Türkiye’ye sekiz füze atarak Suriye ile savaş ortamı hazırlamaları planlarını yapanlar, yurt içindeki katliamlardan habersiz olabilirler mi?
Katliamları önleyemeyecek bir eziklik, bir becerisizlik durumunda olan iktidarın oy artırmasının açıklaması bu ses kaydında kanıtlanmaktadır.
Türkiye’nin kalbi Ankara’da, Başbakanlık, Hava Kuvvetleri Komutanlığının bulunduğu olağanüstü önemi olan bir yere bomba yüklü bir arabayla üstün derecede güvenlikli lojmanların girişinde katliam yapması inandırıcı olamaz.
Suriye’deki PYD’ ye top atmakla göz boyamaya çalışırken sınırda bir uçak bile kaldıramayışın nedenini niçin saklıyorlar?
Son günlerde Türkiye’nin bir AKP devleti durumuna geldiğini görmezden gelen bazı siyasetçiler RTE’nin dümen suyuna girerek Türkiye’yi PYD tehlikesinden korumak için senaryodan başka bir şey olmayan RTE-PYD çatışmasında RTE’den yana tavır koymalarını ibretle izliyoruz.
Suriyeli sığınmacıların insanlık dramını, AB’nin bu dramı çek rüşveti vererek savuşturmaya çalışma ayıbına ses çıkarmayanlar yakın tarihte PYD lideri Salih Müslim’in, Devletin daveti ile Türkiye’ye gelerek dışişleri bakanlığı ve MİT müsteşarı ile görüşmelerini bilmiyorlar mı?
Ya da Deniz Baykal, bir ay önce gerçekleşen kurultayda sessiz kalıp, CNN TV kanalına çıkıp; CHP yönetimini eleştirmesi ve;
”Halep Sünni kentidir, Şii kuşatmasına teslim edilemez, bombalama Türkiye’nin hakkıdır” diyerek
RTE’ ye destek çıkması ve daha vahimi mezhepçilik çağrıştıran bir tutum içine girmesi yeni bir AKP ve RTE destekçiliği çağrıştırmakta.
Geçmişi görmek istemeyenlere ve her fırsatta RTE’ ye destekte Bahçeli ile yarışa giren Baykal’a sormak gerekir:
Sahi siz hangi saftasınız?

Yıldız AKALIN

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.