HANGİ LİBERAL

ABONE OL
19:03 - 01/10/2020 19:03
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Batıda sanayi toplumu başlangıcı ile ‘’Bilgi Toplumu” da oluşmaya başladı.
Bilgi toplumu ile dogmalar, dünyaya yön vermeyi bilime bırakınca sınıflar oluşmaya, ‘’emek en yüce değer” gerçeğine ulaştığında burjuvaziden haklarını almaya başladı.
Türkiye’de de Cumhuriyet, ulusal burjuvanın oluşması için devlet desteğini vermekten kaçınmadı.

Ulusal burjuvazi cumhuriyetten sonra oluşmaya başladı. Cumhuriyetle birlikte başlayan endüstrileşme, beraberinde sınıfsallaşmayı hızlandırdı. Demiryollarının o zor koşullarda ülkeyi demir ağlarla örmesi, peşleşe fabrikaların yapılması, üstelik dış yardımsız kalkınma hızının Avrupa’nın bile önüne geçmesi bir kadro hareketi ile oluşmuştur. İzmir İktisat Kongresi Ulusal Burjuvasını oluşturma amacını gütmüştür.
Hedefini belirleyen Cumhuriyet, amacına ulaşmak için ilkelerini altı noktada belirledi., Cumhuriyetçilik, Ulusalcılık Laiklik, Devletçilik, Devrimcilik, Halkçılık. Bunların hepsi, Türkiye’nin; çağdaş, bağımsız bir ülke olmasının, olmazsa olmazlarıdır,
Osmanlıyı sömürmeye ve hizmetinde kullanmaya alışmış kapitalist batı, Türkiye’nin yalnız kendi bağımsızlığını ve kalkınmasını başarmanın ötesinde, çağdaş, modern Türkiye’nin diğer mazlum ve sömürdükleri ülkeleri uyandırmasından, örnek olmasından korktular.
O nedenledir ki, çağdaşlaşmayı, batılılaşmayı seçen aydınlık Türkiye’yi durdurmak için kirli oyunlarını hayata geçirdiler. Aşiret ve ilkel feodal yapıya sahip Güneydoğu Anadolu’da satın aldığı Kürt aşiret reislerini ayaklandırdılar. Oradaki ayaklanmanın nedeni etnik değil, gerici dinci ayaklanma olarak tezgâhlandı. Bugün ise o bölgelerdeki aç ve perişan halka ‘’ya dinine, ya diline”diye oy istenmesi, dincilerle, etnik ayrılıkçıların bir merkezden yönetildikleri gerçeğini göstermiştir.
Emperyalizm, Anadolu’da hem kurtuluş savaşında, hem kurtuluştan sonra gerici ayaklanmaları destekleyerek Türk Aydınlanmasını engellemek için hep mideden bağladıkları işbirlikçileri kullandılar.
İkinci Dünya Savaşından sonra, Türkiye’de Kapitalist batının ve ABD’nin güdümündeki DP hükümetleri, ulusal sanayileşmeyi durdurarak, bağımlı pazar ekonomisi ile iktidarlarını sağlayanlara borçlarını böyle ödediler.
Bu nedenle, ulusal burjuvazi yerine işbirlikçi burjuvazi oluşturuldu.
Altmışlı yıllarda sol ve Marksist arenada yer alan bugün ki liberaller, uluslararası sermayenin Türkiye’deki savunucuları olmalarının ödülünü fazlasıyla aldılar.
Kimi akademisyen, kimi yazar, kimi gazeteci, kimi politikacı kimliği ile efendilerine hizmette kusur etmiyorlar. Çıkarları gereği, dün solcu, sosyal demokrat, bugün dinci baronların hizmetkârı olmaları öncelikle kişiliksizliklerinin yansımasıdır.
Ülkelerinin çıkarlarını savunarak, çağdaşlıktan yana olmanın bedelini ödeyecek özgüvenleri olmadığı için, kolay yolu seçerek liberal yutturmacılığı ile teslimiyeti yeğlediler.
Sol”u, demokrasiyi, çağdaşlığı ve bağımsız Türkiye’yi savunan aydınlarla, o dönemlerde aynı görüşte olan döneklerin, yani mandacı liberallerin veya hormonlu aydınların arasındaki farkı görmek için derin analizlere girmeye gerek yoktur.
Türkiye’den yana olmanın, emekten yana olmanın bedelini, cezaevlerinde, kapı önüne konulmalarda, tedavi yasağı ile ölümlerde ödeyenlerin karşısında, tüm değerlere, ülke bütünlüğüne, işbirlikçiliğe, tv’den Tv’ye koşarak, eskiden birlikte çalıştıkları meslektaşlarını iftiralarla ihbar eden yalakaların boyunlarındaki pahalı etiketlerle fiyaka atanların durumuna insan olarak acıyarak bakıyoruz.
Sözüm ona ulusal! kanallarda, (aslında uslandırılmış, ehlileştiriliş, ram edilmiş kanallarda) cıvık cıvık yağcılık kokan danışıklı dövüşlü tartışma programlarında, başlarında fırıl fırıl dönen yanlı RETÜK kılıcının rüzgârında hükümete methiyeler elbette karşılıksız değil. Hele başbakanın ‘’tezgâhtar” benzetmesiyle, onurlarını korkularına paspas etmelerine kılıf arama çabaları onları daha da küçültmektedirler. Bu utanç damgasıyla gelecekte çocuklarına bırakacakları çirkef mirasın bedelini fazlasıyla bir gün elbette ödeyeceklerdir.
Yeni liberallerin zenginlik düzeyine ulaşmaları, gerek ANAP döneminde, gerek AKP dönemlerinde üstlendikleri misyonun utancını dolarlarla kapatabilirler mi?
Bir gün bu kalemlerini ve kişiliklerini pazarlayanların kirli kazançları ortaya çıkartıldığında servetlerini takım taklavatıyla sergilenecekler mutlaka.
Kişi sağcı olur, solcu olur, ırkçı olur, dinci olabilir. İnandıklarını yazmaları, savunmaları, uğraş vermelerine düşüncelerine karşı veya yanlı olabilirsiniz. Ama onlar, bu düşüncelerini çıkarı için kullanmıyorsa demokrat olmanın gereği susturulmalarına karşı çıkılmalıdır. Ama kalemini, kimliğini, bedenini çıkar karşılığında kullanıyorsa bunların ipliğini pazara çıkarmakta herkesin görevi olmalıdır.
AKP’nin, yargıyı, kuvvetler ayrılığını ortadan kaldırmayı amaçladığı ısmarlama anayasa taslağını Türkiye’deki kamuoyundan, hukukçulardan, bilim adamlarından önce, bu mandacı liberal fırdöndücülerle ABD’ye ve AB’ye götürüp icazet alma aymazlığını aydınlar elbette içine sindiremez. Bu demokrasi hainlerinin ipliklerini, her gün her bedeli ödemeye hazır gerçek aydınlar, birer birer pazara çıkarıyorlar.
Laik Cumhuriyete, Kemalizm’e karşı nice bağımlı Pof’lardan biri eşinin AKP’nin yanlışlarını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde savunmak için oraya üye seçilmesinin minnetini nasıl ödeyecek?
AKP’nin hukuk dışı, laiklik karşıtı eylemlerini, kıyımlarını ne zamana kadar savunacağı sorusuna:
‘’ AKP, benim ramazanda içki içmeme karışırsa o zaman tavır koyarım ” diye bilimsel açıklamasına şapka çıkarılır. İşte, bu liberal Pof’ların ciddiyeti. Ülke çıkarlarını neye karşılık görmezden geldiklerinin itirafını ibretle görüyor ve yaşıyoruz.
Bugün geldiğimiz noktada liberalliği halkına, ülkesine, etik değerlere ihanet olarak görenlerin çekici olduğu bir dönemden geçiyoruz. Din baronları ile elele, göz göze, nasılda beraber yürüyorlar karanlık geleceğe?
Bu liboşların, tekel işçilerinin açlık korkularından, maden ocaklarında katledilen işçilerden, işsizliğin korkunç boyutlara ulaştığı varoşlardan, yolsuzluklar konusunda, vurgunlar konusunda tek satırlık yazılarına rastladınız mı? Başbakanın havuzlu villalarını ve nereden nereye geldiğini sorabiliyorlar mı?
Bu liboşların AKP iktidarına uçuk-kaçık gaz taşımacılığının ortalığı saran dayanılmaz kokularını başbakan bile duymuş olacak ki, gaz vanalarını kısmalarını istemek zorunda kaldı.
Ama alışmış kudurmuştan beterdir.
ABD ve AB kuruluşlarının proje adıyla verdikleri arpalıkların yüzü suyu hürmetine bugün imam olurlar, yeri gelince papaz da.
Devir hacıyatmazlığın ödüllendirildiği devir.
Ama ne zamana kadar?

Yıldız AKALIN

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.