HANGİ BİRİNE ÜZÜLSEM

ABONE OL
11:48 - 23/10/2020 11:48
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

HANGİ BİRİNE ÜZÜLSEM

Umutsuzum, gün geçtikçe de, daha bir umutsuzlanıyorum doğrusu. Evet eğitim konusunda çok ümitsizim ama sadece eğitim konusunda da değil, her konuda, ülkemi, ülkemin insanını ilgilendiren her konuda ümitsizim. Üzgünüm, kahroluyorum, canım acıyor hatta, yüreğim sızlıyor, yüreğime her gün bir bıçak daha saplanıyor!..

Onca ki her biri ayrı ayrı çok önemli ama en başta ve en önemli olan, her zaman dediğim, pek çoğumuzun da dilinden düşürmediği gibi, eğitim konusu!..

Çocuklar ve gençlerden önce de, ebeveynlerin eğitimi önemli ve öncel, tıpkı İngilizlerin dediği gibi: Çocukları eğitmeye, büyük annelerinden başlanmalı!

Doğru söze ne denir, haklılar, bizde ise, doğurmak, yedirip içirmek, özetle karnını tok, sırtını pek kılarak, ortalığa sorumsuzca bırakıvermenin yeterli olduğu ebeveyn sorumluluğu var çoğunlukla!.. Ama iyi ve pahalı okullarda okutuyoruz, ama sıradan okullarda, hele de, servet harcanılan okullarda eğitim(!) aldırma olanağımız varsa, görevimizi layıkıyla yaptığımızı sanıyoruz. Hatta, “Yemedim yedirdim, giymedim giydirdim, saçımı süpürge ettim” gibi sözlerle ezerek, uğurlarında yaptıklarımızı, çocukların her vesile de başına kakıyoruz. Oysa doğurmak değil, yoğurmaktır analık!.. Babalık da öyle!..

İster mahalledeki devlet okullarından birine gönderme olanağına sahip olalım, ister en pahalı özel okullara, çocuklarımızı öncelikle ana baba okulunda, yani evde eğitmemişsek, öğretilerimizi  sözelle  yetinmeyip örnek yaşayarak aktarmamışsak sonrası boşunalık!..

Aslında çok yönlü ve uzun uzadıya ele alınacak bir konu, üstelik güncel de ama okunurluğuna sekte vurmamak adına, uzatmayayım desem de, öyle üç beş cümleyle de özetlenecek kadar basit bir konu değil.

İktidarın bu konudaki, sorumsuzluğu, Başkanın adeta gece rüyasında görmüş gibi, onca danışmanı, onca vekil ve konunun bakanı ve de bu ülkenin bir başbakanı varken hiçbirine danışmayıp işin uzmanlarının ve halkın sesine de kulak tıkayarak, işin uzmanıymış gibi, her konudaki bilmişliğiyle, sabahında eğitim sisteminde yapılmasını istediği değişikliği açıklayıverdi malumunuz. Her zaman, her konuda olduğu gibi, itiraza da yer ve fırsat vermeksizin, “Ben istiyorum, olacak, ben ne dersem o” diyerek açıklayıp noktayı koydu yine.

Yasaya uygun ya da değil, her konuda olduğu gibi, umuru olmadı yine. Ne getirir, ne götürür, nelere mal olur hiç düşünmedi. Aslında düşünmedi değil, kim bilir ne çok düşündü, kim bilir ne zamandan beri düşünüyordu, vardı bir hesabı ve bu hesap doğrultusunda beklentisi, umut ve özlemi… Adım adım gidilen ve  ulaşmayı arzu ettiği ya da ettirildiği ereğin basamaklarından biriydi bu da şüphesiz. Zaten yasaların kendisini ilgilendirmediğini de açıklamıştı daha göreve gelir gelmez. O nedenle de, yasaya aykırı da olsa, hiç umursuz, hiç kimseye danışmasız, kafasına eseni yapmakta. Hoş ilgilendirse de, beğenmediğini, işine gelmeyeni de KHK’larla bir gecede değiştiriveriyor nasılsa!.. Eğitimde ülke açısısından, aileler ve çocuklar açısından  ne gibi sorunlar olduğu, yap boz tahtasına  dönüştürüp akıllarına her esişte, zamanlı zamansız, alt yapısız sistem değiştirmenin, yine ülkeye ve öğrencilerle ailelerine nelere mal olacağı zaten hiç umurunda değil. Varsa yoksa, kendi arzuları ve amaçları!..

En son örneğini de, MTV’de % 40’lık vergi konusundaki Yargıtay kararını hiçe saydıklarını, bakanı çıkıp pişkin pişkin, konuyla ilgili yasayı değiştiriceklerini açıklayarak verdi. Bu açıklama da, yasa tanımazlıklarına en son örnek oldu!..

Fakat Başkan akıllı, herkes, önümüzde seçimler varken, neden bu denli düşüncesizce davrandılar, hiç mi kafaları çalışmıyor diye düşünürken, bunun da kurgulanmış bir tezgah olduğu çıktı ortaya. Bekliyordum doğrusu, böyle bir düşüncesizlik yapmazdı, yapmadı da, öncesinde planlandığı gibi, önce fahiş bir vergi söz konusu edildi, millet galeyana getirildi, ardından da, sanki hükümet kendisinden habersiz bir şey yapabilirmiş gibi, sanki hem partinin, hem devletin başkanı değilmiş gibi, “Vatandaşın tepkisi değerlendirilecek” açıklamalarıyla, karşı çıkıp kabul etmeyeceğinin sinyalleri verilmeye başlandı ki itiraz edip geri çevirerek, yine halkın gözünde kahraman olmak amacındaydı, olacak da!.. Seçmeni de, “Helal olsun, bak nasıl da halkını düşünüyor” diyerek yine saf saf alkış kıyamet peşinde koşmaya, oy vermeye devam edecek!

Yazacak konu çok, uzun zamandır da elime kalem alamayınca, epeyce fazla birikti kâğıda dökülmesi gerekenler ama daha fazla dağıtmayayım…

Torunum bu yıl ilkokula başladı. Teneffüslerde annesini göremeyince, korkup ağlıyordu. Korkmamasını, bazı nedenlerle gecikse bile, annesinin mutlaka geleceğini, okulda anne babasının telefon numarası olduğunu, gerekirse haber vereceklerini ama gerek bile kalmayacağını anlattık deflarca, neden o denli korktuğunu sorup korkacak bir şey olmadığını da anlattık. Yanıtı endişe vericiydi ve de kendince çok haklıydı. “Okuldan değil, anne babalardan ve öğretmenlerden korkuyorum” dedi. Hele de bu anlamda korkacak bir şey yok dedik, bu defa da, “Ya içlerinden biri çocuk hırsızıysa, kaçırırlarsa beni” dedi. Bunun mümkün olmadığını, kapıda güvenlik görevlisi olduğunu, korkmaması gerektiğini uzun uzun açıkladık. Okul bitince de korkuyorum dedi. Nedeni de, ya o serviste unutulan çocuk gibi, onu da okulda unutup üzerine kapıları kapatırlar da orada ölürseymiş!..

Görüyor musunuz günümüz çocuklarının ne hale geldiğini, ne gibi endişeler taşıdığını?!

Okulun 3. Günü okul giysilerinden biri büyük gelince, annesi değiştirmeye gitti, dolayısıyla gecikebilecek, teneffüse yetişemeyebilecekti, o nedenle ben beklemeye kaldım. Bahçedeki banklardan birinde oturuyorum, yanımda da iki veli daha var, sohbet ediyorduk. O esnadaki sohbette, hem anneden alınan eğitimin bir boyutunun, hem de eğitimdeki yap bozun vahametini daha bir anladım. Gerek haberlerde, gerekse sosyal medyadaki mış, muş paylaşımlara araştırmaksızın, olay henüz netleşmeksizin inanmanın büyük yanlış olduğunu da, bir kez daha görmüş oldum.

Bir iki kişi bir araya gelince, konu kendiliğinden ülke gerçeklerine, siyasete geliyor. Çocukları eğitim sürecinde olup eğitim sistemindeki değişiklikler, dolayısıyla ortaya çıkan sorunlar ve birisi de yeni açıklanmış değişiklik söz konusuysa ve de okul bahçesindeyseniz, ister istemez, sohbet de, bu konuda oluyor.

Hanımlardan biri, “Atatürkü kaldırdılar müfredattan, milli günler yok, ne istiklal marşı var, ne andımız… Cumhuriyetten söz edilmiyor, ilahiler konulmuş müzik kitaplarına diye, herkesçe dile gelenleri sıralamaya başladı. Bir gün önce, okuldan verilen kitapları, ben de o söylentilerin ne derece doğru olduğunun merkıyla incelemiştim.

Her dersin kitabının başında tam sayfa Atatürkün resmi vardı, bir sonraki sayfada, istiklal marşı, sonrasındakinde de andımız.

Her bir savaşımız, her bir milli bayramımız gereğince anlatımlı, sıklıkla da Atatürkten bahsedilmişti. Müzik kitabında da ilahiler değil, bildiğimiz çocuk şarkıları vardı. Test bölümlerinden birinde de, Atatürkün harmandalı zeybeğini oynarken çekilmiş bir resmi yer almış ve de soruda, Atatürkün resimde ne yaptığı sorulmakta. Resmi görünce de ilk anda, Atatürkü müfredattan da silme amacında olsalar, oraya Atatürkün değil, herhangi birinin resmini koyarlardı diye düşündüm. Gerçi ardından pek çok şey de geldi tabii aklıma ama sonuç olarak, hiçbir ders kitabında, bir olumsuzluk göremedim doğrusu.

Gördüğüm tek olumsuzluk; geçen yıl ana okulunda da olduğu gibi, ders kitapları yanı sıra verilen, 15 Temmuzla ilgili, Başkan övgülü, kurtuluş savaşıyla eş değer, hatta daha önemli ve de savaşı kazanan Başkanın büyük kahraman ve lider olduğu intibası uyandırılmaya çalışılmış dergi boyutlarındaki kitapçıktı. İlk sayfada da, söz konusu kurtuluş savaşının kahramanı olan Başkanın tam sayfa resmi!.. Zannımca, Atatürkle özdeşleştirilmeye çalışılmıştı!..

O sözleri söyleyen hanıma dönüp “Bu denilenlerin hiçbiri  yok kitaplarda. Gayet düzgün deyip anlattım kitapların içeriğini… Sonra aklıma geldi, belki de birinci sınıflarda yoktu da, daha üst sınıflarda söz konusuydu olumsuzluklar. Sordum çocuğunun kaçıncı sınıfta olduğunu, biri 1. sınıf, diğeri de 4. Sınıftaymış, “4. Sınıftaki çocuğunuzun kitaplarına baktınız mı, onlarda mı yoksa bu sözü edilenler” diye sordum. Aldığım yanıt şaşırtıcıydı: Yoo, hiç bakmadım, bakmam da, “Neden bakmazsınız” diye sordum merakla, “Hem söyleniyorsunuz müfredat konusunda, hem de merak edip bakmıyorsunuz kitaplara, insan merak eder söylenenler doğru mu diye. Hiç mi merak etmediniz, çocuklarınızın kitaplarında hangi konuların yer aldığını ve nasıl işlenmiş olduğunu” diye ilave ettim. “İkisini de etüde yazdıracağım, bu yıl okula başlayana da, ağabeyine söylediğimi söyledim. Bilemediklerini derslerde öğretmenine sor, daha da sorman gerekenler, anlayamadıkların olursa, onları da etütte sor, ödevlerini de okulda bitir. Evde tek bir soru istemiyorum. Sorsan da yanıtlamam. Derslerine de yardımcı olmam kesinlikle. Bunlar senin görevin, benim değil, o nedenle beni hiç ilgilendirmiyor… İlgilendirmemesi, hiç umursamaması tuhaf gelse de, çalışıyor her halde diye düşündüm ama ev hanımıymış!.. “O halde, sizin müfredat konusunda söylenmeye de, şikâyete de hakkınız yok” dedim, sinirlendi, “Ne münasebet, ben Cumhuriyet kadınıyım, ülkeme sahip çıkıyorum” dedi, güldüm; “Böyle mi sahip çıkıyorsunuz ülkenize ve Cumhuriyete, kusura bakmayın ama hanımefendi, siz çocuklarınıza bile sahip çıkmıyorsunuz, salımına bırakmışsınız, umurunuz değil” Deyişime daha bir hiddetlendi, yine “Ne münasebet” dedi. “Müsasebeti çocuklarınız, ne kitaplarını incelemişsiniz, ne dersleri, ne öğretmeninin nasıl eğittiğiyle ilgilenmiyorsunuz, ya öğretmeni müfredata tam riayet etmiyorsa, ediyorsa bile, aralarda farklı şeyler empoze ediyorsa, çocuğunuz bir gün karşınıza, bambaşka bilgiler ve fikirlerle donanmış olarak çıkarsa ne yapacaksınız” dedim, “O zaman onlara öğretirim doğruları” dedi. Baktım anlayacağı yok, “Dua edin de, iş işten geçmiş olmasın” deyip diğer hanıma döndüm…

Diğer hanım tam tersi telaştaydı. El yazısıyla yazmayı öğrenmek için çok zorlanmış kızı, kendisi de, öğretene kadar helak olmuş. Bu yıl  el yazısı uygulamadan kaldırıldığı için, kitap harfleriyle yazmayı öğrenmekte zorlanacağı endişesini taşıyor. Çünkü İngilizce kursuna gitmiş yazın ve İngilizceyi de gayrı ihtiyari el yazısıyla yazmaya çalışıyormuş lakin beceremeyip çok zorlanıyor, sıklıkla soru yöneltiyormuş. “Kızım İngilizce el yazısıyla yazılmaz, kitap harfleriyle yazacaksın deyip, gösteriyorum da ama çok sıkıntı çekiyor, bu sene işimiz zor! Bakalım ne yapacağız? Çocuk okuldan da, İngilizceden de soğudu, gelmek istemiyor okula, İngilizce kursuna da devam etmek istemiyor” diyerek belirtti endişesini!

Torunuma mı üzülüp endişeleneyim, o hanımların çocuklarına mı ayıramadım.

Aslında sadece onlar için değil, tüm çocuklar için endişeliyim, tüm çocuklar için üzülüp korkuyorum!..

Bu denli eğitimden bihaber, bu denli sorumsuz ve hem birbirlerine, hem de halkına karşı saygısız bakanlarla, böylesi bir hükümet ve Başkanla bu ülkenin sonu, çocukların geleceği nereye varacak bilemiyorum ama bildiğim bir şey var ki galiba çocukları adına, bazı anne babalardan daha çok endişeliyim ve daha çok üzülüyorum!

Perihan Reyhan Alkan
 

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.