HAKKI KESKİN VE AMİN MAALOUF

ABONE OL
19:05 - 01/10/2020 19:05
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Saygıdeğer dostum Federal Parlamento Üyesi Prof. Dr. Hakkı Keskin nezaket göstererek yeni kitabını gönderdi. Wochenschau Yayınevinden çıkan “Deutsch-Türkische Pesrpektiven” uzun ve yüklü bir deneyimin, duygusallıkla bilincin ve bilginin iç içe geçişinin mükemmel bir örneği. Almanya’daki Türklerin bu kitabı okumalarını öneriyorum. Çünkü herkes kendinden bir parçayı, yaşadıkları anın bir izdüşümünü bulacak ve hiç kuşkusuz pek çok şeyi de sorgulama gereğini duyacak. Yıllarca Türk toplumunun en önde gelen isimlerinden biri olan Hakkı Keskin yıllarını geçirdiği ve çok az insana nasip olan kariyerini yaptığı Almanya’ya olan bağlılığını açıklarken okuyucuyu düşünmeye sevk eden bir burukluğu, hatta bir sitemi dile getiriyor. Keskin’in “kabul edilmemeye” ilişkin yakınmasını çok olasıdır ki, eleştirenler vardır. “Türkiye’de liseyi bitirip geldiğin bu ülkede profesörlüğe kadar giden bir akademik kariyer yap, Hamburg eyalet parlamenteri ve sonra da Bundestag üyesi ol, daha ne kabul eksikliği var?” diye düşünebilirler. Fakat Hakkı Keskin kitabında bu durumu yılların deneyimi ile anlatıyor ve asıl bu soruyu soranların kendilerini sorgulamaları gerektiğini onlara adeta ihtar ediyor. Sayın Keskin’in Türk kökenli bir Alman politikacısı olarak bir anlamda geçmiş ve bugünle hesaplaşmasını çok etkileyici buldum.

Hakkı Beyin kitabını okurken elime 28. baskısı geçen bir başka kitaptan daha söz etmek istiyorum. “Ölümcül Kimlikler”in yazarı Lübnan kökenli Fransız yazar Amin Maalouf. Maalouf’un Fransızca ilk baskısı 1998’de yayınlanan ve denemelerden oluşan bu kitabı Yapı Kredi Yayınları arasından çıkmış. Yazar, 1976’da Lübnan’ı terk edip Fransa’ya yerleşmiş ve gazetecilikten sonra sadece kitap yazarak yaşamını sürdürmüş. Bugün dünyanın hatırı sayılır yazarları arasında kabul ediliyor. Ancak o da Hakkı Keskin’in şikâyetçi olduğu gibi içinde yaşadığı toplumda bir türlü arzu edilen ölçüde “kabul görememiş” olmaktan, kimliğinin o ülke insanlarından farklı olduğunun veya en azından olması gerektiğinin yüzüne vurulmasından rahatsız. Maalouf, bir insanın aynı zamanda farklı kimlikleri ve aidiyetleri bünyesinde barındırmasının aslında zenginlik olduğunu vurguluyor ve kimliğin öfkeyle ve düşmanlıkla tek bir aidiyete indirgenmesinin son derece tehlikeli ve sakıncalı olduğunu belirtiyor. Bu kitabı da kimlik konusuyla ilgilenenlere tavsiye ediyorum.

Şimdi bu yazılanlara bakıp hala insanları yüzyıllardan bu yana kafalarda oluşmuş kategorilerle değerlendirmenin, salt insan olma özelliğini bir kenara bırakıp dil, din, ırk, ne olduğu tam olarak bir türlü açıklanamayan kültür ve yurttaşlık üzerinden farklılıklar yaratmanın ne kadar anlamsız olduğunu söylemek istiyorum. Eğer içine girdikleri toplumlarda en tepelere yükselmiş olan bireyler bile süregelen “kabulsüzlükten” yakınıyorlarsa bunda çok ciddi bir sorun var demektir. Bu “farklı görme ve yaratma” kültürünü değiştirmediğiniz sürece istediğiniz kadar uyum zirvesi, entegrasyon planı vs. yapın, bunlardan beklenen sonucu almak hiç mi hiç mümkün değil. Hakkı Keskin Almanya’da, Amin Maalouf Fransa’da “entegre olamayan” kişiler midir? Onları yakınmaya iten nedenler ortadan kalkmadıkça bu konuları biz daha çok yazarız, yeni entegrasyon planlarının da sonu gelmez!

İyi bir hafta dilerim.

Dr. O. Can Ünver

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.