HADİS’İN SERÜVENİ (I)

ABONE OL
18:52 - 01/10/2020 18:52
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Hadisler İslam’ı anlamaya ve yaşamaya çalışan bir çok Müslüman’ın Kur’an’dan sonra başvurduğu ikinci adrestir. Dolayısıyla hayata dönüştürülen İslam’ın prensiplerine renk vermede olumlu ya da olumsuz çok önemli bir etkisi bulunmaktadır. Kur’an’ın müminlere verdiği doğru-yanlış cetveli (Furkan) her müslümanın bilgi çerçevesini de aynı zamanda şekillendirir.
Maalesef Hz. Muhammed (as) sonrası bu bilinçlilik seviyesi olgunlaştırılamamış ve sosyo-politik çalkantılara dalan İslam ümmeti Kur’ani ilkelere sadık kalmaya çalışanlarla cahiliyye’ye zihinsel irtica yaşayanlar arasındaki mücadeleye tanık olmuştur. Hadislerin adeta arapsaçına dönüşmesi İslam algılarının da gittikçe farklılaşmasına yol açmıştır. Mezhepçilikler girdabında tarihini yazan bir ümmetin çocukları olarak bu hurafelerin ve cahiliyyenin adresini arayıp bulmak ve çözümlemek zorundayız.

Bülent Şahin Erdeğer’in konu ile ilgili makalesininden faydalanmak lazım. Bu makalede Hadis’in serüveni çok güzel anlatılmış. İlmi değeri olan bir makale. Okuyunca makalenin değerini siz de anlayacaksınız.
“De ki: “Ben, yalnız her şeyin sahibi olan ve bu kutlu kılınmış şehrin Rabbine kulluk etmekle emrolundum. Müslümanlardan olmakla ve Kur’an okumakla emrolundum.” Kim doğru yolu bulmuşsa, Yalnız kendisi için bulmuş olur, Kim sapıtmışsa kendine etmiş olur. De ki: “Ben sadece, uyaranlardan biriyim.” Neml 27/91-92
Peki ne oldu bu mücadelede?
Hz. Peygamber’in önderliğinde başlayan İslam inkılabı Kur’an’ın yaşam değiştirici etkisiyle 23 senede başarıya ulaşmıştı. Ancak her başarının riskleri ve yeni sınav alanları vardı. Hayat devam ediyor sınav da farklı koşullarda devam ediyordu. Kur’an öncesi varolan sınıflı yapıda bir grup zenginin diğer insanları sömürdüğü, kabileciliğin hakim olduğu haklının değil güçlünün üstün olduğu bir ortam bulunuyordu. Haşimoğulları ve Emevi kabilelerinin çekişmesi[1] yaşanıyordu. Kur’an’la birlikte bu cahiliye düzeni dönüştürülmeye başlanmıştı. Resulullah’ın Kur’ani örnekliği ve yetiştirdiği seçkin kadro cahiliyenin alışkanlıklarını geçmişe gömmeye çalışıyordu. Resulullah vefat ettikten sonra şûra sisteminde bir takım sorunlar yaşansa da eski alışkanlıkların egemen olması önlendi.
Ancak 3. halifenin Emevi ailesine gösterdiği aşırı eğilim, Emevi ailesinin egemenlerinin eski politikalarını yeniden etkin hale getirdi. İslam inkılabı içten içe zayıflarken Kur’ani değerleri savunan bir grup sahabe ise buna karşı mücadele verdi. (Ebû Zerr, Ammar B. Yasir, Selman-ı Farisi gibi) 3.Halifenin kendi politkalarının sonucu olarak öldürülmesiyle kaos ve irtica, dizginlerinden iyice boşandı. 4.Halife Hz. Ali’nin ıslah çabaları kontrolden çıkan kaosu engelleyemedi ve sonuçta İslam İnkılabı’na karşı savaşan Emevi karşıdevrimi Muaviye’nin hakem olayında Ümmeti aldatmasıyla zafere ulaştı. Gayri İslami saltanat rejiminin egemenliğinde İslam toplumu yeniden İslam öncesi Arap cahiliyesine dönüştürülmeye başlandı;
Resulullah’ın yetiştirdiği Kur’an öğrencilerinden Enes şöyle der: “Resulullah döneminde mevcut olan şeylerden hiçbirini artık göremiyorum.”Kendisine namazı da mı? Diye itiraz edilince: “Namaza da ne yaptığınızı bilmiyor musunuz?!” cevabını verir.[2]
Hz. Ebû Bekir’in oğlu Abdurrahman’ın Emevi çetesinin elebaşlarından Mervan’a söylediği söz bu açıdan manidardır: “Ey Mervan! Vallahi sen de, Muaviye de yalan söylüyorsunuz! çünkü siz Muhammed ümmetinin iyiliği için bunu yapmıyor; bu müesseseyi Bizanslaştırmak istiyorsunuz!” [3] Evet. İslam ümmeti sadece yönetim alanında değil itikad ve amel alanında da Bizanslaştırılmak istenmiş ve kısmen başarılı da olunmuştur.
Ne olmuştur bu dönemde?
Hz. Hüseyin’in başı kesilmiş, Kur’an merkezli davranan hakkı ve adaleti ifade eden Müslümanlara baskı ve işkence yapılmış, Hicri 63 yılında Medine’ye saldıran Emevi ordusu Medine’yi 3 gün 3 gece yağmalamıştır. Medine’de binlerce Müslüman katledilirken, sahabelerin evleri yağmalandı, yaklaşık bine yakın bayan sahabe ve sahabe kızının ırzına geçildi![4]
Ardından da Hicri 64’te Mekke’ye saldıran Emevi saltanat çetesi Ka’beyi mancınıklarla ateş ve taşa tuttu! Ka’be yıkıldı![5] İşte böyle bir travma dönemidir Emeviler dönemi. İslam inkılabının cahiliye darbesiyle son bulduğu ve gerçeği haykıranların muhalefet saflarında Tevhid ve adaleti savunmaya devam ettikleri bir dönemdir bu dönem…
İşte bu dönemde hadisler bir kültür olarak İslam’ın şekillenmesinde yazıya geçirilmeye başlanmıştır…
Öncelikle hadis olgusunu toptan reddetme fikrinin sağlıklı ve adaletli bir zemine oturmadığını belirtmeliyiz. Hadisi tümden yok saymak toplumsal hafızamızı tahrip etmek olacaktır. Ancak hadisin layık olduğu konumdan çok çok yukarılarda değerlendirilmesi ve kutsanması da yine aynı sonucu doğurmaktadır. Hadisi yok sayan bir insanın ahireti Kur’an’a sarıldığı oranda tehlikeye girmez iken, hadisi Kur’an’ın bilgi konumuna eş koşan bir insanın hatta daha da ileri giderek Kur’an’ın hadise ihtiyacı vardır ama Hadisin Kur’an’a ihtiyacı yoktur! diyebilecek kadar, Hadis Kur’an’ın hükümlerini iptal edebilir diyebilecek kadar işi fanatizme götüren bir insanın Allah, Resul ve vahiy konularında ciddi problemleri olduğu söylenebilir.
Hadis rivayetinin tarih içindeki bilgi konumu onu tarihi bir bilgi olarak değerlendirebileceğimizi göstermektedir. İslam Tarihi’nin birincil kaynakları olan İbn-i Esir, Taberî, İbn-i Sa’d, Yakubî, Mesûdi vb. tarih eserlerinden sonra Resullah ve sonrası dönemi anlayabilmek için yardımcı bir kaynak konumundadır rivayet külliyatı.
Sünnet: Değişim
Sünnet bugün kavramsallaştırıldığının aksine ilk dönemde hadisle eşanlamlı bir kullanıma sahip değildi. Hatta bugün anlaşıldığı anlamıyla “Sünnet” kavramı da çok sonraları sistemleştirilmiştir. Örneğin erkendönem müelliflerinden olan İmam Malik’in “Sünnet” tanımlamasının bugün anlaşıldığı şekilde “hadislerin uygulanması” anlamına gelmediğini söyleyebiliriz. Fıkhi Hadisler bağlamında İmam Malik’in sünnet anlayışını analiz eden Doç. Dr. M. Emin Özafşar şunları söylemektedir: “İslam Fıkhının sistematize edildiği hicri ikinci asırda, hadîs-sünnet ilişkisine dair zihniyetin kendisinde kristalleştiği Mâlik’ten, bir diğer ifadeyle el-Muvatta’dan aktarılan örnekler çerçevesinde şu tespiti yapmak mümkündür; Her şeyden önce Mâlik’in düşüncesinde sünnet, fakihin kural kabul ettiği fıkhi muhtevanın adı olarak gözükmektedir. Hadîs ise bu sünnetin elde edilmesinde kaynaklık eden önemli bir rivayet malzemesi olarak değer bulmaktadır. Yani, el-Muvatta’da hadis ile sünnet aynı şey değildir; hadîs, sünnetin elde edildiği kaynaklardan birisidir; ancak yegane kaynağı da değildir….Hatta Sünnetin kaynağı bir rivayet olmak zorunda da değildir. Bazen süregelen uygulama, bazen toplumun veya ulemanın ittifakı, bazen kişisel yorum, bazen de kıyas ve içtihad sünnetin dayanağı olabilmektedir. Bu da Malik’in kullanımında sünnetin sabit, değişmez espri olmaktan çok, esnek ve her zaman üretebilen canlı bir fıkıh düşüncesi olduğu anlamına gelir; kaynağını ise, en genel anlamda dinî bilginin kaynağını temsil eden materyaller ile, onların uygulama alanı olan hayatın pratiğinden ve bu ikisi arasında kurulan dengeden alır.”[6]
Ebû Yusuf ve Şeybanî’nin de sünnet anlayışlarının Malik’le paralellik arzettiğini söyleyen Özafşar Ebu Yusuf’un algısını yansıtan şu alıntıyı nakleder: “Kur’an ve ma’ruf sünneti kendine rehber edin, ona tabi ol; Kur’an ve sünnette açıklanmamış konuları da onlara kıyas et.”[7]
Bu alıntıda dikkate değer şey “maruf sünnet” kullanımında Ebu Yusuf’un kalıplara dökülmüş ve hadislerle şekillendirilmiş bir sünnet algısına sahip olmadığı Ebu Hanife ve onun usulünü[8] takip ettiğinden anlaşılabilir. Sünnet yaşam şartları içinde değişebilen değiştikçe içtihadi boyutta evrimleşen Kur’an’ın temel ilkelerinin yaşamlaştırılması çabasıdır. Maalesef Şafii’nin “Sünnet=Hadis” olarak yeni bir kavramsallaştırma yapmasından sonra sünnet olarak ehl-i hadisin topladığı ve mutlaklaştırdığı rivayet külliyatının kendisi oarak anlaşılmıştır. Oysa sünnet değişen koşullara göre Kur’an’ın ilkelerine bağlı kalarak içtihad etmek ve dini yaşanılır kılmak anlamına gelmektedir.[9]
Hadis: Söylem
Hadis sözlük anlamında ifade edilen söz, söylem anlamlarına gelmektedir. Ancak daha sonraki süreçte Resulullah’tan rivayet edilen sözler anlamında kullanılmış ve İmam Şafii’nin yorumuyla Sünnet kavramıyla özdeşleştirilmiştir. Hadis Kur’an’da “hadîs” ve “ahâdis” kipleriyle 28 yerde geçmektedir.[10] Kur’an ıstılahi anlamın en geniş anlamda sözlük anlama tabi olduğunu hatırda tutarsak kendisinden başka hiçbir hadisin/sözün/söylemin iman edilecek, nass değeri olabilecek bir söz/söylem olamayacağını muhkem biçimde ifade etmektedir. Çünkü her Hadîs söz/söylemdir ancak her söz ıstılahi anlamda “Hadîs” değildir. Dolayısıyla Kur’an’ın geniş anlamda kullandığı hadis/söz ifadesi Resulullah’a atfedilen sözleri de kapsamaktadır. Kur’an’ın bize verdiği sözlerden/hadislerden bir söz olan Kur’an’ın yanında başka hiçbir sözün/hadisin eş koşulamayacağı, nass, dinsel kaynak olarak asla Kur’an dışında bir hadis/sözün “iman” edilecek bir söz olamayacağıdır:
“Göklerin ve yerin hükümranlığını, Allah’ın yarattığı her şeyi ve ecellerinin yaklaşmış olması ihtimalini düşünmüyorlar mı? Bundan sonra hangi söze inanacaklar?” (Ar’af 7:185)
“İşte sana gerçek olarak anlattığımız bunlar, Allah’ın varlığının delilleridir. Artık Allah’tan ve O’nun delillerinden sonra hangi söze inanırlar? (Ahkaf 45:6)
Kuran’dan başka hangi söze inanacaklar? (Mürselat 77:50)
And olsun ki, peygamberlerin kıssalarında, aklı olanlar için ibretler vardır. Kur’an uydurulmuş bir söz değildir. Fakat kendinden önceki Kitapları tasdik eden, inanan millete her şeyi açıklayan, doğru yolu gösteren bir rehber ve rahmettir. (Yusuf 12:111)
“İnsanlar arasında, bir bilgisi olmadığı halde Allah yolundan saptırmak için gerçeği boş sözlerle değişenler ve Allah yolunu alaya alanlar vardır. İşte alçaltıcı azap bunlar içindir”. ( Lokman 31:6)
Kur’an’da anlatılan bu kriter Kur’an öğrencisi/öğretmeni olarak tanınan İbn-i Mesûd’dan aktarılan şu sözle de teyit edilmektedir:
“En güzel hadis Allah’ın Kitabıdır.”[11]
“Helal, Allah’ın, Kitabında helal kıldıklarıdır. Haram da O’nun, Kitabında haram kıldıklarıdır. Hakkında bir şey söylemeyip sustuğu şeyler de affettiklerindendir (mübah şeylerdir)”‘[12]
Bu tarihi bilgi de yukarıdaki Kuran ayetleriyle uyum göstermektedir. Burada vurgulamak istediğimiz şey Kur’an’ın İlahî olması hasebiyle Nass olması Nass olması sebebiyle de Furkan yani doğruyla yanlışı ayırd edebilme cetveli olmasıdır. Yoksa tüm Hadis rivayetlerini yok saymak, reddetmek değil onların konumunun tarihi bilgiler sınıfında değerlendirilebilecek bir konumda olduğunu belirtmektir.
Kuran dışında hiçbir kaynak Furkan olamaz. Evrensel hükümleri ve ölçüleri koyarak diğer tüm sözleri/hadisleri ilzam eden, çöpe atılıp atılmamasına, faydalanılıp faydalanılmamasına karar veren tek Furkan Kur’an’dır. İşte bu sebepledir ki ilk dönem Müslümanların ekserisi Kur’an dışında bir hadisi/sözü geleceğe miras bırakmamak gibi bir metodu kendilerine seçmişlerdir.

Devam edecek

Rüştü Kam

[1] Bu cahili çekişmenin İslamöncesi ve sonrası seyri için bkz. Doç.Dr. İbrahim Sarıçam, “İslam Öncesinden Abbasilere Kadar Emevi-Haşimi İlişkileri” T.Diyanet Vakfı Yay. Ank. 1997
[2] Buharî, Mevâhît 7; Tirmizi, Kıyamet 17, (2449)
[3] İbn-i Esir, el-Kamil, 3:506
[4] Suyuti, Tarih’ul Hulefa, s.209, İbn-i Kesir, el-Bidaye, 8:221’den naklen İhsan Süreyya Sırma, Hilafetten Saltanata Emeviler Dönemi, Beyan Yay. 2004 50-51
[5] Suyuti, Tarih, sf.209, Ebu’l Fida 1:192, İbn-i Esir, El-Kamil, 4:124’ten naklen İhsan Süreyya Sırma, Hilafetten Saltanata Emeviler Dönemi, Beyan Yay. 2004 sf.52
[6] Mehmet Emin Özafşar, “Hadîsi Yeniden Düşünmek: Fıkhi Hadisler Bağlamında Bir İnceleme” Ankara Okulu Yay. Ank. 2000, sf.77
[7] Mehmet Emin Özafşar, a.g.e sf.79
[8] Bkz. İsmail Hakkı Ünal, “İmam Ebu Hanife’nin Hadis Anlayışı ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu” Diyanet İşleri B. Yay. Ank. 2001
[9] Sünnet kavramının analizi için bkz. “İslam Düşüncesinde Sünnet” Hayri Kırbaşoğlu, Ankara Okulu Yay. Ank. 1996, Sünnet: Yaşayan Hz. Muhammed, Ahmet Keleş, İnsan Yay. İst. 2003
[10] Kur’an 4:42,78,87,140; 6:68; 7:185; 12:6,111; 18:6; 20:9; 23:44; 31:6; 33:53; 39:29; 45:6; 51:24; 52:34; 53:39; 56:81; 66:3; 68:44; 77:50; 79:15; 85:17; 88:1
[11] Buhari, 78, Edeb, 70, 6:96, İ’tisam 2, 8:139 Bu tarihi ifadeyi karşılaştırın: Kur’an Zümer 39:18
[12] Tirmizi, Libas: 6, İbn-i Mace, Atime: 60

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.