GÜZEL ŞEYLER DE OLUYOR

ABONE OL
11:54 - 23/10/2020 11:54
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Nedense her şeyde, her konuda eleştirecek bir şeyler arar, birilerinin açığını bulma sevdasıyla didinir dururuz. İşe kendimi de kattım. Hatta kendi adıma yazıyorum. Kimseler alınmasın diye. Oysa iğneyi kendimize batırmayı bir becerebilsek neler değişmez ki? Eminim sevgi ve saygı başta olmak üzere pek çok insanî güzellik sergilenecektir. Lafım kendime dedim, demesine dedim, ama meclisin de dışında kalmaması gerekir diye düşünüyorum.
Eleştiriler olumlu ya da olumsuz olabilir, fark etmez. Yeter ki samimi duygularla yapıcılığa yönelik olsun. Böylece sonuç olarak değişik bakış açılarıyla mutlaka daha güzele doğru bir yol alınacaktır. Eleştiriyi sadece olumsuz olarak düşünmenin yanılgısından kurtulmamız gerekir. Yeri geldiğinde takdire değer işleri, çalışmaları da dile getirmek tarafsızlığımızın ve eleştirel yaklaşımlarımızın değerini artıracaktır. Laf olsun babından yapılan eleştiriler ise torba doldurmanın ötesinde hiçbir işe yaramadan balon gibi er veya geç patlayıp gürültüsünden başka bir işe yaramayacaktır.
Bugün sizlerle, geçen tatil döneminde yaşadığım ve duygularımı sözlerle ifadenin yetersiz kalacağına emin olduğum bir anımı paylaşacağım. Öylesine bir olay yaşadım ki sonunda ”Helal olsun, demek ki istenince böyle güzel işler de oluyormuş.” demekten kendimi alamadım. Eminim okuduktan sonra sizler de bana hak verecek, aynı sözleri mırıldanacaksınız.
Gelenekselleşmiş tatil maceramızda yine Ankara’daydım. Sağa, sola koşup duruyorum. Zaman kısa, yapacak iş çok. Derken başımdan bir kaza geçiyor. İnanılması ve yaşanılması güç bir olay. Kendi arabamın altında kalıyorum… Evet, yanlış okumadınız, kendi arabamın altında kaldım ve 8-10 metre sürüklendim. Şaşkınlığınızı ve ”Nasıl becerdin?” dediğinizi duyar gibiyim. İnanın ben de hâlâ olayın üstünden yaklaşık bir ay geçmesine karşın şaşkınlığımı ve bu işi nasıl becerdiğimi çözemedim. Daha doğrusu kendime yakıştıramadım. Neyse bu benim özelim. Daha fazla ayrıntıya girmek istemiyorum. Önemli olan bundan sonrası. Kazadan sonra yaşadıklarım.
Kaza, Ulus Meydanı (Anafartalar Çarşısı önü) denen yerde oldu. Ben arabanın altında sürüklenirken etraftan koşup gelenler arabayı durdurarak kollarıma girip beni ayağa kaldırdılar. Hepsinden Allah razı olsun. Yoksa çok kötü şeyler olabilirdi. Olayın bilinçsizliği ve sıcaklığı ile ne yapacağımı bilmez bir durumdayım. ”Tamam, iyiyim. Bir şeyim yok, gidebilirim…” diyerek bir an evvel arabaya binip oradan uzaklaşmak istiyorum. Sağdan, soldan gelen sesler hâlâ kulaklarımda çınlıyor: ”Eceline mi susadın kardeşim, bu nasıl iş, dikkat etsene, mala gelsin, canına mı susadın…” falan filan…
Arabaya binip ileriye doğru yol alıyorum. Anafartalar Çarşısı’nın önünden geçip Bent Deresi denen bölgeye ulaşıyorum. Bir ara ayaklarımın altında bir şeylerin olduğunu fark ediyor, kenara çekip bakıyorum. Bir de ne göreyim ayağımın altı kan gölü. Pantolonumun paçasını yukarıya doğru sıyırınca durum anlaşılıyor. Meğer tekerin altında kalan bacağımın baldır kısmı derince kesilmiş, kan oradan akıyormuş. O sırada halimi görünler yanıma gelip hemen acil servise gitmemi öneriyor. Yaklaşık 20 yıl olmuş. Ankara’yı unutmuşum. Her yıl farklı bir mekân sanki. Nereye gideceğim, nasıl gideceğim?… Derken, birisi ”Hemen sağa dön, tekrar sağa, ileride Ankara Hastanesi’nin acil servisi var.” diyerek yolu tarif ediyor. Yola koyuluyorum.
Nihayet bunca gereksiz ayrıntıdan sonra esas anlatacağım bölüme geldik. Kısa sürede acil servisi buldum. Cankurtaranların arkasına park ettim. Oradaki görevliye kaza geçirdiğimi, arabayı burada bırakıp bırakamayacağımı sordum. ”Bırak abi, biz bakarız. Gel hele, sen gir içeri.” diyerek beni hemen içeri aldılar. ”Travma” denilen bir bölüme götürdüler ve hemen yatırdılar. Anında bir doktor, iki hemşire başımda belirdi. Hemşirenin biri yarayı temizlemekle meşgul. Doktor dikkatle inceliyor ve dikiş atılacak diyor. Bir diğeri tetanos iğnesi yapacağım diyor. ”Yapın!” diyorum. Bir taraftan da formalite derdindeyim. Yurt dışından geldiğimi, Türkiye’de sağlık güvencesiyle ilgili bir bağımın olmadığını, ama yurt dışı belgelerimin olduğunu, fakat onların da şu an yanımda olmadıklarını vs. anlatmaya çalışıyorum. Doktor, genç biri, gülerek, sevecen bir tavırla ”Adınızı, soyadınızı söyleyebilecek misiniz?” diye soruyor. ”Elbette.” diyorum. ”Hatta yanımda nüfus cüzdanım bile var.” Hemşire söze giriyor. ”Gerek yok, siz söyleyin yeter. Ya da verin, ben giriş işlemlerinizi hallederim.” diyor, alıp gidiyor. Gitmesiyle dönüşü arasında en fazla 2 dakika geçmiştir desem yalan olmaz. Bu arada aşılar yapılıyor. Doktor dikişlerini atıyor. Yara temizleniyor ve sarılıyor. Sıra vücudumu kontrole geliyor. 5-6 yerimde inanılmaz eziklikler ve morluklar tespit ediliyor. Doktor kırık, çıkık olabilir diyerek bunları not edip ”Hemen röntgene!” diyerek görevliye veriyor. Bu yaşananlar mübalağasız en fazla 8-10 dakika sürüyor. Görevli beni tekerlekli yatakla birlikte götürüyor. Hemen içeri alıyorlar ve doktorun istediği tüm görüntüler alınıyor. Geri aşağıya indiriliyorum. Görevli ”Abi 5-10 dakika bekleyeceğiz. Filmler gelince ben haber veririm.” diyor. Yaklaşık 5 dakika ya olmuştur ya olmamıştır. Görevli elinde bir zarfla geliyor ve doktora teslim ediyor. Doktor hemen tek tek inceliyor ve ”Gözünüz aydın, kırık, çıkık, çatlak yok. Ama ağrılarınız artarsa mutlaka doktorunuza gidip görünmelisiniz.” diyerek elini uzatıp geçmiş olsun dileklerini sunuyor. Beni kapıya kadar da yolcu ediyorlar.
Çıkışta tekrar soruyorum, ”Bu hizmetin bedeli nedir, nasıl ödeyeceğim?” Tebessüm ederek ”Hiçbir bedel ödemeyeceksiniz. Bunlar devletin vatandaşına hizmeti.” diyorlar. Ama nasıl olur, demeye çalışıyorum, lafı ağzıma tıkayarak son sözü söylüyorlar: ”Buraya acilen gelmiş vatandaşımızı parası, pulu yok diye ortada mı bırakacağız.”
Gelin de şimdi başta ettiğim sözü tekrarlamayın ”Helal olsun, demek ki istenince böyle güzel işler de oluyormuş.”
Şimdi soruyorum ”Pek çok olanakları olmasına karşın, Almanya gibi zengin ve medenî geçinen bir ülkede böyle bir olayı yaşamak mümkün mü acaba?” Hiç sanmıyorum. Sizi formalitelere boğmadan hiçbir işlem yapmayacakları kesindir. Yaşadıklarımdan biliyorum. İlk ameliyatımdan sonra kalça protezim yerinden çıkmıştı ve acile gitmiştim. Gözlerimden yaşlar boşala boşala beni geri çevirmişler, gidip kendi doktorumla görüşmem gerektiğini söylemişlerdi.
Gördüğünüz gibi bu güzellikleri ülkemizde yaşamak benim için gerçekten gurur verici bir şeydi. İnsana verilen değeri gördüm. Ne mutlu ben bu ülkenin vatandaşıyım, ”Ne mutlu Türk’üm!” dedim. Haksız mıyım? Biz millet olarak bunlara ve daha fazlasına layık değil miyiz? Medenîce ve insanca yaşamak bizim de hakkımız değil mi? Haaa, yeterli mi? Elbette hayır. Daha yapılması gereken pek çok şey var, ama olacak. Eminim her şey güzel olacak. Kişiler, idareciler, hükümetler gelip geçicidir, ama devlet dimdik ayaktadır. Ayakta durmak zorundadır. Bu vatanı, bu milleti, bu ülkeyi bölmeye kimsenin gücü yetmeyecek. Yeter ki birlik ve dirlik sağlansın. Mutluluklar hepimizin olsun.
Bu vesileyle Ankara Hastanesi acil bölümünde görev yapan, adlarını bile bilmediğim herkese sonsuz selam, saygı ve teşekkürlerimi sunuyorum. ”Abi” diyerek gösterdiğiniz ilgi, candan yaklaşım; insancıllığın hasretini yaşayan bir gurbetçi olarak tüm acılarımı sildi. Neredeyse ”İyi ki kaza yapmışım.” demek geliyor içimden. Allah yokluğunuzu göstermesin.
Sonsuz saygılarımla efendim.

Tahsin MELAN

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.