GURBETTE ÖLMEK

ABONE OL
19:03 - 01/10/2020 19:03
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

“Hacım, yıllarca gece gündüz çalıştın, bir gün bile “krank yapmadın” (rapor almadın), memlekete malı mülkü doldurdun, daha bir ay önce emekli oldun ve şimdi beni bırakıp gittin. Ben o kadar malı mülkü şimdi sensiz nasıl yiyeceğimi, içim nasıl içime sinecek?” Bunlar bir hastanenin yoğun bakım servisinin önünde kendini yerlere atan, saçını başını yolması akrabalarınca engellenmeye çalışılan ve birkaç dakika önce eşini kaybeden bir Türk kadınının koridorlarda çınlayan feryatları…

Kanser tüm bedenini sardığı için birkaç ay ömrü kalan altmış yaşlarında diğer bir Türk kadını:”tam emekli olup köyümüze yaptırdığımız evimizde artık hayalimdeki gibi yaşayacaktım, bu lanet hastalık beni buldu. On dört yaşında evlendirilip, on beş yaşında çocuk sahibi oldum. Beş çocuk yetiştirdim, hayatım temizlik işlerinde geçti. Kırk yıldır yaşadığım buraları ne sevebildim ne de bunların ne dilini öğrenebildim. Ben daha burada her gün uzaktan gördüğüm Olimpiyat kulesine bile çıkmadım. Şimdi yerin dibine gireceğim, ama en azından köyüme gömülmek isterim”

Şeker hastalığına bağlı olarak bir ayağı diz üstünde diğer ayağı da topuk üstünden kesilen yaşlı ve böbrekleri çalışmadığı için az bir zamanı kalan bir Türk bayan yatağında ağlayıp “benim İzmir’de yirmi tane dairem var, yıllarca çalışıp onlara yaptım, şimdi ne olacak? Onları damatlarım mı yiyecek” diyerek kesilen ayaklarından ve çok az kalan ömründen çok, dairelerini başkalarına bırakmanın acısını çekiyor.

Alman kadın ağlayarak bin beş yüz Türkün yaşadığı kasabanın Türk derneğinin kapısını çalıyor “benim eşim Türk’tü. Bu gece öldü ve onun sizin Müslüman usullerinize göre gömülmesini istiyorum, lütfen yardım edin”. Yaklaşık otuz yıldır o kasabada yaşayan bu kişinin Türk olduğunu dernektekiler ilk kez duyuyor, yıllarca onu Alman sanıyorlardı, çünkü Türk olarak, Türklerle muhatap olmaya gerek görmemişti, ama Azrail onu kendine döndürmüştü.

Bir çift öküz parası kazanıp dönmek için kırk, elli yıl önce için gurbete gelen birinci nasıl artık birer birer ölüyor… Ve hastane koridorlarında benzeri feryatlar yükseliyor… Tüketilen ömürler ve tüketilemeyen, yenmeye kıyılamayan servetler… Kaybolan kişilikler…

Bu insanlar deyim yerinde ise soğanı tuza basarak ömür geçirdiler. Soğanlarını bile daha ucuza gelir diye memleketlerinden getirmeye kalktılar. En zor işlerde çalıştılar, “bana bir şey olmaz deyip” maskesiz kaynak yapmakla övündüler, en zehirli kömür ocaklarına indiler Fazla mesai almak için hafta sonları da bir çalıştılar, kendi işleri haricinde ailecek temizlik işleri gibi ek işlerde çalıştılar. Boynunda evin anahtarı olan, yüreğinde yeteri kadar ana baba sevgisi olmayan çocuklar yetiştirdiler. Çünkü onların geleceklerini garanti altına almaktan onlara yeteri kadar sevgi vermeye zamanları olamadı…

Bu insanlarımız yıllarca Türkiye’de “sağılacak inek”, Almanya’da insan değil “işgücü” olarak görüldü. Bu insanlarımız çakma holdinglerin tuzağına düşürülüp “enayi” olarak görüldü. Bu insanlarımız bir türlü insan olarak görülemedi…

Ve bu insanlarımız artık birer birer ölüyor… Bazıları altı çocuğuna rağmen bir hastane odasında, başında yasin okunarak değil bir papaz eşliğinde son nefesini veriyor… Bazıları bir yaşlılar yurdunda Almanca bilmediği için kimseyle konuşmadığından Türkçeyi de unutup, tamamen konuşmayı unutuyor.

Bu örnekler Almanya’daki yaşlılarımızdan, Türkiye’ye dönüş yapıp ta orada son yıllarını geçirmek isteyenlerin durumları da ayrı bir trajedi.

Karanlık bir tablo çizmiş olabilirim, ama bunlar burada artık günlük yaşanan kaderler… Anlatmaya çalıştığım bu yaşam kesitlerinden durumun önemini vurgulamak istedim. Banka kredisi bitsin, Türkiye’de bir daire daha alayım, yok kızı evlendireyim, oğlanı evlendireyim diyip ömrünüzü geçirmeyin, yaşadığınız ülkenin güzelliklerini görün ve onlardan yararlanın.

Mümkünse, bu trajedileri yaşamadan bugünden önlemlerimizi alalım, bugünü kontrolü kaybetmeden en güzel şekilde yaşamaya çalışalım.

Almanya bazıları için hep “acı vatan” olarak kaldı ve “ikinci vatan” olarak bir türlü içlerine sindiremediler…

Ahmet İNCEL

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.