GÜNÜMÜZDE DESPOTİZM VE TÜRKİYE

ABONE OL
18:13 - 01/10/2020 18:13
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

GÜNÜMÜZDE DESPOTİZM VE TÜRKİYE


Bir önceki yazımızda despotizmin kısaca tanımını, araçlarını, siyasetle olan ilişkilerini ve despotizmin yaratıcılarının, asıl destekçilerinin medeni ülkeler(!) merkezli olduğunu belirtmiştik.
Zorbaların görevlendirilmesinde batının ikiyüzlülüğünü vurgulamıştık.
Kolaycılığa kaçıp, günlük olaylardan yola çıkarak sorumluluğu belirli isimlere indirgeyerek despotizmin asıl yaratıcılarını koruma yanılgısına düşmemek için despotizmin kimlerin amacına hizmet için yaşama geçirildiğini bilmek gerekir.
Yakın geçmişimizde iki kutuplu dünyayı yönetenler, soğuk savaş kurgularıyla kendi despotlarını satranç tahtasında oynatmaya ve halkları da bu maçın seyircisi olma durumuna .getirmişlerdi.
Sovyetlerin desteklediği zorbalar solun, ABD’nin liderliğindeki kapitalist batının desteklediği zorbalarda sağın cengaverleri olarak sunuluyordu.
Sovyetlerin desteklediği Çavuşeski, Todor Jivkov, Jaruzelski, Erich Hoenecker, yanında Saddam, Hafız Esad, Humeyni gibi diktatörler sol cephede yer almıştı.
ABD ve kapitalist batının silahlı örgütü NATO, emperyalizme karşı çıkan halkları, ülkeleri darbelerle sindirmiş Amerika kıtasında Vidala, Pinochet, Hugo Suarez, Manuel Noriega, Laurent Gbagbo Teodoro Obiang, Somoza gibi zorba diktatörlerle aydınları işkencelerden geçirtmiş, öldürtmüş, halkların aydınlanmasını kan dökerek engellemişti.
Suudi Arabistan, Mısır, Tunus, Katar, Kuveyt, Cezayir, Yemen, Bahreyn, Ürdün ve daha nice diktatörlerce ve şeriat yasalarının geçerli olduğu bu Arap ülkeleri ABD ve küresel sermayeye tahtları karşılığı ülkelerini ve halklarını teslim etmişlerdi.
Türkiye, DP iktidarıyla ABD ve Osmanlıyı yok eden Avrupa kapitalizminin saflarında Yeşil Kuşak bekçiliği görevini üstlendi.
Toplumun örgütlenmesi, halkın bilinç düzeyinin ekonomik düzeyini aşınca askeri darbelerle aydınlar, yurtseverler, sendikacılar, gençlik baskı altına alınmış, işkencelerle, idamlarla, hukuksuz tutuklamalarla engellenmiştir.
12 Mart, 12 Eylül darbesiyle toplum despotizmin zorba kuralları dayatılarak susturulmuştu.
Liberal makyajlı Özal dönemi ile küresel kapitalizm, Lozan’da sağlanan Cumhuriyet kazanımlarını geri almaya başlamıştı.
ABD ve Küresel sermaye Arap Baharı yalanıyla uygulamaya koyduğu Büyük Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi ile kendi çıkarlarıyla çelişen Irak, Suriye, Libya’yı parçalamış, kendisine biat eden zorbaları desteklemiştir.
ABD ve küresel sermaye Arap Despotlarının korkulu rüyası laik demokrat Türkiye’yi Şeriatçı İslam Devletine dönüştürerek model ülke görümünden uzaklaştırmak için Müslüman Kardeşler modeliyle kurulmuş AKP’yi desteklemesi rastlantı değildi 
BOP projesi doksanlı yılların başından beri çizilen planın 2002 yılında uygulamaya sokulmasıdır.
Küresel Sermayenin patron ülkeleri artık AB’nin çevrecilik, barış, sosyal adalet ilkelerini bir yana koyarak kendi toplumlarında bile bilgi toplumu yerine, tüketim toplumu yaratma çalışmalarına çoktan başlamışlardır.
Üstelik bu yozlaşmayı sadece AB’nin sağ partileri değil, sol ve sosyal demokrat partiler bile desteklemektedirler.
Almanya’da SPD, İngiltere’de İşçi Partisi, Fransa’da Sosyalist Parti ABD’nin güdümünde savaş yanlısı tutumlarıyla zorba hükümetleri desteklemişler, Libya, Suriye ve Irak’ın parçalanması ve Sünni mezhebinin iktidar despotizmine katkıda bulunmuşlardır.
Ortadoğu da Küresel Sermayenin ileri karakolu İsrail’e müttefik olarak, Kürt Devleti’nin yetersiz kalacağı gerekçesiyle AKP Türkiye’sini de bu göreve atamıştır.
Türkiye’de despotizmin siyasi temsilcisi AKP’yi ve Recep Tayyip Erdoğan’ın elini güçlendirmek için TSK’ni, Demokratik Sivil Toplum Örgüt yöneticilerini, aydınları, bağımsız gazetecileri ve medyayı saf dışı bırakmak için hukuk ve insanlık değerleri ayaklar altına alınmıştır.
Schröder’in gölgesindeki SPD, Cem Özdemir’in Yeşiller Partisi, Fransa’nın sosyalist başkanı François Hollande 
Recep Tayyip Erdoğan’ın en önemli destekçileri olmuşlardır.
Bugünlerde Türkiye’de yaşanan belirsizliğin en önde gelen sorumlusu en az AKP’nin görünür lideri Erdoğan’ın siyasi varlığının bittiği dönemde -her zor döneminde olduğu gibi- yardımına İsrail’in kollanmasında özel misyonu olan MHP’nin lideri Bahçeli koşmuştur.
Aslında Türkiye’nin IŞİD’i desteklemesi, Türkiye’de eğitilmesi, barınması, tedavi edilmesini sağır sultan bile duymuşken Bahçeli görmezden geldi.
CHP Milletvekillerinin bile giremediği IŞİD militanlarının eğitildiği kamplar Bahçeliyi hiç rahatsız etmedi.
Despotizm İrticanın vitaminidir.
IŞİD’e kol kanat geren, PKK’yı Dolmabahçe sarayında meşrulaştıran AKP iktidarı ne oldu da iki müttefikine saldırmaya başladı.
Küresel sermayenin efendileri karar verdi Erdoğan müttefiklerine saldırmaya başladı.
Daha önce cemaatle sarmaş dolaşken, Esad’la kankayken dönüp onlara saldırmadı mı?
Küresel sermayenin gladyatörü Erdoğan’ın AKP’si bugünlerde liderlerinin hesap vermesini engellemek için ülkeyi bir iç savaş çıkmazına sokma aymazlığına kadar götürecek sorumsuzluğu çıkar yol olarak dayatmaktadır.
Vatan, millet, din, iman anlamsız birer sözcük durumundadır.
Önemli olan Erdoğan’ın tüm suçlamalardan azade edilmesidir.
Alan razı, veren razı , Bahçeli dünden razı.
Bu durumda CHP’ye saldırmanın anlamsızlığını her demokrat, yurtsever, aydın kesim anlamış mıdır?
Bilemiyorum…

Yıldız AKALIN

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.