GÜNEYDOĞU GEZİSİ (V)

ABONE OL
18:21 - 01/10/2020 18:21
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

GÜNEYDOĞU GEZİSİ (V)


İbret almak lazım. Bilhassa Güneydoğu’da oynanan oyunların farkında olmak lazım. Düşman aynı düşman, o gün işgal edilen ve bugün işgal edilmek istenen topraklar aynı topraklar. Sadece figüranlar değişik. 

Eski Antep

Eski Antep’e gidiyoruz. Rehberimiz Selçuk  anlatıyor Eski Antep’i. Mustafa Kemal Antep nüfusuna kayıtlıymış. Antep’i ziyaret ettiğinde kaldığı ev müze haline getirilmiş. Bugünkü adı Anı Evi. Antep sırf bu yüzden ziyaretçi akınına uğruyormuş.  
O daracık sokaklar restore edilmi, sağlı sollu kahveler, hediyelik eşya satan dükkânlar var. Kapıları açık o evlerin. Bahçelerinde çiçekler var, görüyorsunuz dışarıdan. Besbelli ki, içerisi tarihi motiflere uygun bir şekilde dizayn edilmiş. Bu tip evleri Endülüste de görmüştük. Taş döşemelerin üzerinden yokuşu tırmanırken sanki zaman tünelinde gibi hissediyorsunuz kendinizi. 
Derken Selçuk’un sesi geliyor kulaklarımıza. Eliyle işaret ederek, bu konak “Karagül Dizisi”nin çekildiği konaktır. Diziyi izleyenler yaaa  gerçek mi? Şeklinde hayranlıklarını izhar ederek telaşlanıyorlar ve hemen hemen herkes bir anda deklanşöre basıyor. Sanki konak kaçıyormuş gibi. Karagül ilk baharda ve son baharda Halfeti’de yetişirmiş ve ömrü çok kısa olurmuş. Adı gibi siyah renkli bir gül. 



Siyah renkli bir gülü dalında göreniniz var mıdır bilemiyorum. Ben kendi adıma söyleyeyim, görmedim. “Urfa’nın Halfeti ilçesinin Kara Gülü” diye adlandırılan bu gül, Mezopotamya Sümbülü, Güllerin Efendisi, Arap Gelini ve Arap Güzeli diye de adlandırılırmış. Kara Gül’ü görmek isterseniz eğer, sizin ona gitmeniz gerekir. Kara Gül size gelmez, çünkü o güllerin efendisidir.




Biraz ötede hemen sağda “Anı Evi” var. Evi rehberimiz değil, müze görevlisi bir hanım kız tanıttı. Mustafa Kemal Antep nüfusuna kayıtlıymış. Nüfus cüzdanının bilgileri duvara resmedilmiş. İki katlı bir ev burası. Daracık merdiveninden çıkılıyor üst kata. Orada bir karyola var. Mustafa Kemal o karyolada yatmış. Ancak yatılan ev konusunda şüpheler varmış, başka bir ev de olabilirmiş kaldığı ev Mustafa Kemal’in. O karyolayı bir Antepli getirmiş, Mustafa Kemal’in yattığı karyola bu demiş ve anı evine hadiye etmiş.  Ben soruyorum o görevli hanım kıza; ” Mustafa Kemal gerçekten bu karyolada yattıysa,  bunu da bir Antepli getirdiyse, o zaman yattığı ev de bellidir, niçin hangi evde kaldığı belli değil deniliyor? Cevap, “Bilmiyorum’.





Antep Evleri

Gaziantep’in eski evleri kendilerine özgü bir mimariye sahipler. Rehber Selçuk’un anlattığına göre;  yumuşak kalkerli taşlardan inşa edilen bu evler, kentin eski semtlerinde bulunuyorlar. Antep evleri, genelde bir ya da iki katlı, üç katlı olanlara da rastlanırmış. Kalın duvarlı olan bu evlerde zemin katların altında kayaların içine oyulmuş mahzenler bulunuyormuş. Mahzenlerde pekmez ve zeytinyağı gibi yiyecekleri depolamak için özel bölümler bulunurmuş. 




Büyük dış kapıdan eve girildiğinde ilk olarak “hayat” denilen geniş bahçeli alan görülüyor. Hayatın değişik yerlerinde farklı amaçlar için kullanılan odalar yer alıyor. Sokak yerine avluya açılan evlerin pencerelerinin üzerinde ”kuş tağası” denilen küçük pencereler de bulunuyor. Evin havalandırılmasında kullanılan bu pencerelerden odaların aydınlatılmasında da yararlanılıyormuş. Anı Evi de bu evlerden biri. 

Yuvarlama

Karnımız acıktı. ‘Öğle yemeğini  yemeyeceğiz’ diye aldığımız bir karar da var. ‘Bari birer çorba içelim’ denildi. Yuvarlama adı verilen bir çorbası varmış Antep’in. Sadece bayramlarda ikram için pişirilirmiş. Zahmetli bir çorbaymış, tavsiye edildi. Gittik tavsiye edilen o yere. Bilye gibi oldukça küçük küçük yuvarlamışlar hazırlanan harcı. “Makinede mi yoksa elde mi hazırlanıyor yuvarlamalar?”  diye sordum; “Elde hazırlanıyor” dediler ama, ben  inanmadım; çünkü hepsi aynı büyüklükteydi. Malzemesi, pirinç, nohut, yoğurt  ve et. Bol baharatlı bir çorba.  Oldukça lezzetli, tavsiye edilir. 






Gördüğümüz kadarıyla, Gaziantep düzenli bir şehir. Caddeleri geniş,  Türkiye standartlarına göre temiz. İnsanları bakımlı. Sokakta, çarşıda gördüğümüz insanların yüzü gülüyor. İlk bakışta zengin bir şehir olduğunu fark edebiliyorsunuz. 

Gaziantep Kalesi

Kente hâkim bir konumda Antep kalesi. Kale çevresinde, bir hendek bulunmaktaymış ve buradan kaleye geçiş köprü ile sağlanırmış. Bir sene önce bu kale köprüsü yıkılmış, hâlâ tamiri yapılamadığı için kale içine giriş yapamadık. Sadece dışardan görmekle yetindik. Kale içinde 13. yüzyıla ait bir hamam ve mescit mevcutmuş. 

Gaziantep kalesi, M.S. VI. yy’ da, Bizans imparatoru Jüstinianus tarafından yapılmış. Kale, Bizanslılardan sonra sırasıyla, Emeviler, Abbasiler, Selçuklular, Moğollar, Dulkadiroğulları, Memlukler ve Osmanlılar’a da ev sahipliği yapmış.
Kanuni Sultan Süleyman zamanında tamir edilmiş. Kale bedenleri üzerinde 12 adet kule yer almakta olup, dördü değişik padişah ve emirler tarafından yaptırılmış. 17. yüzyılda Evliya Çelebi kalede cami, hamam ve Gazali’nin makamı olduğundan bahsetmiş.

Naib Hamamı




Kaç sefer önünden geçtik, fotoğraf bile çekildik önünde. Ancak hamama girip terlemek nasip olmadı bize. Akşam gelmek üzere sözleştik bazı arkadaşlarla. Otele gelip yemekleri yiyince kimsenin hamama gitme keyfi kalmadı. Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Naib Hamamı’nın  1640 yılında yapılmış olduğunu kaydetmiş.  Osmanlı hamam geleneğini günümüze kadar taşıyan önemli bir yapı Naib Hamamı.  
Naib Hamamı bir yandan adıyla tarihe tanıklık etmeye devam ederken, diğer yandan Gaziantep hamam kültürünü canlı tutarak, yerli ve yabancı turistlere bu kültürü tanıtmaktadır. Ayrıca hamamın çevresi güzel bir şekilde bahçe düzenlemesi yapılarak açılmış, böylece tarihsel güzelliğin ve inceliğin ortaya çıkması sağlanmış. 

Tarihi eserlere sahip çıkarak geçmişle aramızda samimiyet köprüleri oluşturan belediye yetkililerine minnettarız. Şükranlarımızı sunuyoruz.

Orhun Yazıtları 




Orhun Yazıtları, Göktürk İmparatorluğu’nun ünlü hükümdarı Bilge Kağan devrinden kalma altı adet yazılı dikilitaştan ibaret. Antep Kalesi’nin eteklerine dikilmiş bu sembolik anıtlar. Anıtların anayurdu değil Antep. Anayurt Moğolistan. Bunlar oradakilerin birebir kopyalarıymış.  Geçmişin unutulmaması ve canlı tutulması için yapılan anlamlı bir çalışma. 
Yazıtlar Türk dili, tarihi, edebiyatı, sanatı, töresi hakkında önemli bilgiler vermekteler. Türk ve Türkçe adı, ilk kez Doğu Göktürkler dönemine ait bu yazıtlarda geçmekte.

Bedestenler




Osmanlı’da, kumaş, mücevher ve kıymetli eşyaların alım satımının yapıldığı, eşit büyüklükte kubbelerle örtülü, bir çeşit kapalı çarşı olan bu yapılar, Osmanlı devrinde, günümüzdeki banka ve borsaların görevini görürmüş. Yani bugünkü Alışveriş Merkezleri(AVM).




Bedestenler, her sabah duacı başı denilen bölükbaşlarından biri tarafından açılır, akşamları da gene törenle kapanırmış. Bedestenlerde alış veriş yapan esnafa, tacir anlamında da kullanılan hacegân denilirmiş. 
Gaziantep’te değişik dönemlerde altı bedesten yapılmış. Bunlardan yalnızca Zincirli Bedesten ve Kemikli Bedesten, günümüze kadar ulaşabilmiş. 




Zincirli Bedesten, dolaşmaktan çok keyif alacağınız bir çarşı. Esnaf, son derece samimi ve misafirperver. 

Baharatçılardan, tespihçilere rengârenk birçok dükkân var bedestenlerde. Tamamen el işi olarak işlenmiş bakırlar var. Hanımlar hemen başladılar alışveriş yapmaya. Zaman kısıtlı, çarşı oldukça büyük ve çeşidi çok.


Ben Hüseyin’e, “Gel biz çıkalım dışarıya birşeyler içeriz, hanımlar yapsın alışverişlerini” dedim. Hüseyin kaşla göz arasında yanımdan kayboldu. Oysa Hüseyin alışverişi sevmeyen biridir. Sebebini bilemedim bu ani ayrılışın ve alışveriş sevdasının. Bir süre sonra hışımla çıktı dükkandan, arkasından da Zeynep hanım. Zeynep hanım da öfkeli görünüyor ama ses çıkarmıyor. Sonradan öğrendiğime göre, alacağı bakır kahve takımını almamış, bırakmış orada. Gözü kaldığı belli. Sessiz kalmanın bu durumlarda her zaman ortalığın yatışmasında rolü büyüktür. Ben de öyle yaptım. 




Menengiç(Menengeç) Kahvesi

Gaziantep‘e gelip de Menengeç kahvesi içmemek olmazdı. “Menengeç kahvesi en iyi nerede yapılıyor?” diye sorduk rehberlerimize, Tahmis’i tavsiye ettiler. Şark köşesi dediğimiz tarzda döşenmiş. Oturduk ve Menengeç kahvemizi zevkle içtik. O kadar yolu gelmemize değdi doğrusu. Değişik bir tad. Hanımlardan da tam not aldı menengeç kahvesi. Tahmis’ten ayrılırken yanımıza birer kutu menengeç kahvesi almayı da ihmal etmedik.

Ali Aksoy elinde iki torba fıstıkla girdi içeriye kahvemizi içerken Tahmis’e. „Bunun birisi pahalı, diğeri ucuz. Kaliteden dolayıymış bu fark. Buyurun yiyin lezzetinden farkı anlayabilecek misiniz?„  dedi. Evet pahalı olanın lezzeti farklıydı. Söylenen doğru. Tahmis’ten sonra gittik o dükkana hepimiz. Satıcı bize de güven verdi. “Kaliteli olanın fiyatı pahalı, kalitesi düşük olanın fiyatı ucuz.” Tercih sizin. Olması gereken de bu. 

Fıstık aldık, pestil aldık, sucuk aldık, nar ekşisi aldık o dükkandan. Hepsini de pahalı olanlardan aldık. Sonunda memnun da kaldık.  “Ucuz etin yahnisi yavan olur” diye boşuna dememiş atalarımız. Tecrübe ile sabit. Böylesine dürüst esnaflarla karşılaşınca Fatih’in İstanbul’u fethe çıkmadan evvel esnaf kontrolü yaptığı geldi aklımıza; „Efendim komşum siftah yapmadı şekeri de lütfen ondan alınız.“ Bunlar, Fatih’in torunları olmalıydı. 

Bu kadar alışveriş yaptık. Kendimize göre gerekli olan alışverişlerdi bunlar. Hanımların da gözüne girecektik. Hanıma anlattım yaptığım alışverişleri. Biraz da böbürlenerek anlattım. Hanım, teşekkür etme yerine, ”Ben sana benim haberim olmadan bir şey almayacaksın demedim mi?” diye çıkışmayı tercih etti. Sadece sustum ve dinledim. Yapacak başka bir şey yoktu. 


14 Şehit Anıtı




14 Şehit Anıtı, Antep’i işgal eden Fransız askerleri tarafından, Dokurcum Değirmeni’nde şehit edilen küçük yaşlardaki 14 çocuğun anısına yaptırılmış. Antep’e gazi ünvanı verilmesinin nedenlerinden biri de anlatılıyor bu anıtta. Rehberimiz İmran’ın anlattığına göre hikayenin özeti şöyle:

“Kilis yolunda Fransız işgal kuvvetlerine karşı savaşan Kuvayı Milliye Komutanı Şahin Bey ve arkadaşlarına yiyecek getiren Antep’li çocuklar, karanlık bastırınca Dokurcum Değirmeni’nde geceyi geçirmek isterler. Sabah yollarına devam edeceklerdir. 
Ancak aynı gün Şahin Bey, Elmalı Köprüsü’nde kahramanca savaşarak şehit düşmüştür. Çocuklar bu olaydan habersiz sabahı beklerlerken; Fransız askerleri de değirmene girerler. Yaşları 12-14 arasında değişen 14 çocuğu bir çırpıda acımasızca kurşuna dizerler. Hırslarını alamayan vahşi Fransızlar, çocuk şehitlerin vücutlarını süngüleriyle delik deşik ederler.”





‘Antep Müdafaası’, Türk Milleti’nin istiklâl ve hürriyet şuurunun tarihe geçen bir destanıdır. Bu savunma 11 ay devam etmiş ve bu zaman zarfında tam 6317 Antep‘li şehit düşmüştür. O yıllarda Gaziantep’in Türk nüfusunun 25 bin civarında olduğu düşünülürse, şehrin dörtte birinin şehit edildiği anlaşılmaktadır. Antep halkı, ‘Fransız’a esir olmaktansa şerefli bir şekilde ölmeyi tercih ederiz’ diyerek kanının son damlasına kadar savaşmış; Fransız ve Farnsızlarla iş birliği yapan Antep’li Ermenilerin zulmüne asla baş eğmemiştir.

Dokurcum Değirmeni’nin suları 14 çocuk şehidimize ninniler söyleyerek akmaya devam ediyor bugün. ’14 Şehit Anıtı’, Türk Milleti’nin istiklâli ve hürriyeti için göze aldığı fedakârlıkların boyutunu gösteriyor. 

İbret almak lazım. Bilhassa Güneydoğu’da oynanan oyunların farkında olmak lazım. Düşman aynı düşman, o gün işgal edilen ve bugün işgal edilmek istenen topraklar aynı topraklar. Sadece figüranlar değişik.

Şahin Bey (Mehmet Sait)




Şahin Bey, Milli Mücadele yıllarında büyük yararlılıklar gösteren ve etrafına adeta ışık olmuş bir kahramandır. Asıl adı Mehmet Sait’tir.
Şahin Bey, Sina Cephesi’nde çarpışmış, gösterdiği başarılardan ötürü terfi ettirilmiş ve döndüğünde memleketi olan Gaziantep’in Nizip ilçesine Askerlik Şube Başkanı olarak atanmıştır. Şahin Bey, Gaziantep’i işgal etmek isteyen Fransızlara engel olabilmek amacıyla, düşmanın şehre geliş istikameti olan Kilis yönünde üç müdafaa hattı kurmuştur. Yanında, sadece 200 kişi vardır. 

25 Mart günü sabahtan akşama kadar çatışma devam etmiş ve Şahin Bey düşmana ağır kayıplar verdirmiştir. 26 Mart sabahı çatışma tekrar başlamıştır. Şahin Bey ve arkadaşları eşine az rastlanır bir kahramanlık örneği göstermişlerdir. Akşama doğru hem asker sayısı azalmış hem de kurşunu kalmamıştır. Takviye de gelmediği için yapılacak tek bir şey vardır, O da, onu yapmıştır: Tüfeğini yere çarparak kırmış ve sel gibi üzerine hücum eden düşmana karşı savunmasını devam ettirmiştir. Ta ki, şehit oluncaya kadar. “Müsterih olunuz, düşman, cesedimi çiğnemeden Antep’e asla giremez.” diyen Şahin Bey’in bu sözü gerçek olmuştur.

Böylece Şahin Bey, Antep’te istiklâl meşalesini tutuşturmuş, on binlerce Şahinler, tutuşturulan bu meşaleyi söndürmemek için var güçleriyle vuruşmaya koşmuşlardır. 11 ay süren bu zorlu mücadelede, düşmana kan kusturmuşlar ve din için, namus için, millet için, vatan için 6.000’den fazla şehit vermişlerdir.

Şahin Bey’in naaşını, yörenin diğer bir kahramanı olan Karayılan orada bırakmamış, Şahin Bey’in verdiği mücadelenin büyüklüğünü önce Fransızlara ve sonra da Antep’lilere anlatmak için, kucağında şehre kadar taşımıştır. Bu hüzünlü olay, yöre halkını çok etkilemiştir. Şahin Bey üzerine ağıtlar yakılmıştır:

“Şahin’i sorarsan otuz yaşında
Süngüyle delindi köprü başında
Çeteler toplanmış ağlar başında
Uyan Şahin uyan gör neler oldu
Sevgili Ayıntab’a Fransızlar doldu”

Karayılan (Kürt Mulla)






Karayılan‘ın babası Ermeniler tarafından şehit edilmiştir. Babasız kalan Karayılan okuyup yazmayı kendi kendine öğrenmiştir. Köyünde imamdır. Gözünü budaktan sakınmayan cesur bir imam. O rızkı Allah’tan bekler. Kitap yüklü merkep olmak istemez. Kur’an ayetlerini para karşılığında satmaz. Makam, mevki ve hatır için fetva da vermez. Çok zekidir. Vatanına aşık bir imamdır o. Din görevlisidir. Sütçü İmamlardan, Müftü Ahmet Hulusilerden biridir o.

Fransız, İngiliz, Yunan, İtalyan Vatan topraklarını işgal etmişken köyde durmak olmazdı. Eli silah tutan herkesi çağırır yanına ve anlatır durumun vahametini. Kuşanırlar silahlarını, yürürler Şehit Kâmil’in ve Şahin Bey’in arkasından şehit olmak aşkıyla düşmanın üzerine. Fransız kuvvetlerine çok büyük ve sayısız darbeler indirirler. Şıhın Dağı’ndaki (Sarımsak Tepe) Fransız Kuvvetlerini geri püskürtmeye çalışırlarken bekledikleri o an gelmiş ve yürümüşlerdir Hakka. Onun da arkasından ağıtlar yakılmıştır:

„Karayılan der ki harbe oturak 
Kilis yollarından kelle getirek 
Nerde düşman varsa orada bitirek 
Vurun ha yiğitler namus günüdür“ 

Şehit Kâmil 




Günlerden Cuma. (21 Ocak 1920). 14 yaşındaki Mehmet Kâmil annesiyle birlikte dedesinin evinden geliyorlar. Vakit akşam üstüdür. 
Fransızların fırın olarak kullandığı bir binanın önünden geçerken, birkaç Fransız askeri Mehmet Kâmil’in annesinin önünü kesip peçesini açmak ister. Mehmet Kâmil’in annesi bir yandan yardım çağırıyor, bir yandan da peçesini açmak isteyen Fransız askerlerine karşı kendisini müdafaa etmeye çalışıyordu. Anasının saldırıya uğradığını gören 14 yaşındaki Kâmil, yerden aldığı taşları Fransız askerlerine atıyordu. Tam o sırada ortalığı bir çığlık kapladı. Mehmet Kâmil, Fransız askerlerinin tüfeklerinin süngüsüyle şehit edilmişti. Böylece, Mehmet Kâmil’in katledilmesiyle Antep müdafaasının ilk şehidi verilmişti bile, daha savaş başlamadan.

Gazi ünvanı

Meclis, 6 Şubat 1921 tarihinde aldığı bir kararla, Antep’e ‘Gazilik’ ünvanı vermiştir. Mustafa Kemal Atatürk Antep’in kurtuluşu ile ilgili olarak şöyle der: ‘Ben Gaziantep‘lilerin nasıl gözlerinden öpmem ki; Onlar Gaziantep’i kurtardıkları gibi, Türkiye’yi de kurtardılar.’ 

İşte bu mücadelede, yani Gaziantep Savunması’nda, bir çok isimsiz kahramanların yanı sıra iki yiğit vatan evladı bilhassa öne çıkmaktadır: Şahinbey ve Karayılan. Bu iki kahraman, yöre insanı başta olmak üzere, Tüm ulusumuzun unutamayacağı kahramanlardır. Bu kahramanlar ne adına olursa olsun, kim adına olursa olsun Antep anlatılırken, asla gölgede bırakılmamalıdır. Ruhları şâd olsun.  

Sordum bazı Antep‘lilere Berlin‘e geldiğimde, Şahin Bey’i, karayılan’ı, Şehit Kâmil’i. Tanımıyorlar Antep’i „Gazi“ yapan o kahramanları. Yazıklar olsun demekten başka çarem yok. Kendi değerlerine yabancılaşan ve yabancılaşmaktan da utanmayan, sıkıntı duymayan nesilden ne hayır gelir ki. 

Ey Antep‘liler, kazandığınız Eurolar size kimlik kazandırmaz. Sizi ölümsüzleştirmez de.  Bir kaç kuşak sonra çocuklarınız sizi unutacaklardır, sizin kahramanlarınızı unuttuğunuz gibi…






Bitiriken sözü Yavuz Bülent Bakiler‘e bırakalım:

„Ben Antepliyim, Şahin’im ağam
Mavzer omzuma yük. Ben yumruklarımla dövüşeceğim
Yumruklarım memleket kadar büyük
Antep Kalesi üstünde bir bayrak dalgalanır
Al’ı kanımdaki al, ak’ı alnımdaki ak
Bayraklar içinde en güzel bayrak! 
Düşüncem senden yanadır.“

Devam edecek

Rüştü Kam
Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.