GÜNEŞ ÜFLEMEKLE SÖNMEZ

ABONE OL
11:54 - 23/10/2020 11:54
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Bir kaç hafta önce Ruhr Veliler Birliğinin sayfasına şöyle bir not düşülmüş ”GÜNEŞİN ÜFLEMEKLE SÖNMEDİĞİN’i gördüm. Çok duygulandım açıkçası. Büyük bir karalama ve yok edilme kampanyalarına karşı, gelecek nesillere kültürümüz için gönüllü çalışmalarınız takdir edilecek şey doğrusu. Her şeye rağmen hala Atatürk’ü asli unsurlarıyla, gerçek idealleriyle sunabilmenizden etkilenmemek mümkün değil.”

Önce gönüllü çalışmalarımızdan bu şekilde övgüyle bahseden arkadaşımıza müteşekkiriz. Her şeyden çok arkadaşımızın ”her şeye rağmen hala Atatürk’ü asli unsurlarıyla, gerçek idealleriyle sunabilmenizden etkilenmemek mümkün değil” cümlesi beni düşündürdü. Nedir Atatürk’ün asli unsurları ve gerçek idealleri? Yaklaşık 80 yıldır hala daha Atatürk’ü asli unsurları ve gerçek idealleriyle tanıyamadık ve tanıtamadık mı?
Bu sorunun cevabını aslında son yapılan seçim sonuçlarında görmüş olduk. Adalet ve Kalkınma Partisi üçüncü defa salt çoğunluğu elde ederek bir başarı daha elde etti. Peki, bu başarının arkasındaki sır veya Atatürk’ün kurmuş olduğu partinin göreceli de olsa başarısızlığının nedeni nedir?
Bu sorunun cevabını vermeden tekrar başa dönelim. Atatürk’ün asli unsurları ve gerçek idealleri nedir? Aslında Atatürk’ ün temel inanış ve ilkelerini temel alan Atatürkçülüğün ana unsurlarından birisi ilmin ve aklın rehberliği altında sürekli çağdaşlaşmadır. Kendi sözleriyle söyleyecek olursak ‘Müspet bilimlerin temellerine dayanan, güzel sanatları seven, fikir terbiyesinde olduğu kadar beden terbiyesinde de kabiliyeti artmış ve yükselmiş olan erdemli, kudretli bir nesil yetiştirmek ana siyasetimizin açık dileğidir.’ Demek ki Atatürkçülüğün temel unsurlarından birisi, belki de en önemlisi bilime ve sanata, fikir terbiyesine ve beden terbiyesine önem veren kanaat önderlerini yetiştirmekmiş. Atatürk bu düşüncesini bir başka sözüyle altını çizmiştir ”Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, başarı için en gerçek yol gösterici ilimdir, fendir. İlim ve fennin dışında yol gösterici aramak gaflettir, cehalettir, doğru yoldan sapmaktır.” Bunun dışında Atatürk aynı zamanda siyasi alan içinde de bilimin önemini vurgulamıştır ”Milletimizin siyasi, sosyal hayatında, milletimizin fikri terbiyesinde de rehberimiz ilim ve fen olacaktır.”

İlim veya bilim demek akılcılık demektir. Akılcılığın temeli ise soru sormaktır, sorabilmektir, soru yaratabilmektir. Soru sormak, neden, nasıl, nereden diyebilmektir. Soru sormak için ise bilinçlenmek gerekmektedir. Bilinçlenmek öğrenmek demektir. Bilinçlenmeyen, soru sormayan, soramayan insan ise yönlendirilen ve yönetilen insandır. Yönetilen insan ise kabul eden, sormayan, itaat eden insandır. İtaat kültürü ise cemaat kültürüyle eşdeğerdir. Örneğin camii vaazlarında hiç soru soranı gördünüz veya duydunuz mu? Duymazsınız duyamazsınız zira camii öğrenme yeri değil; orası vaaz dinleme, itaat etme kültürünün temelidir. Buna karşılık hiç soru sorulmayan bir üniversite gördünüz mü? Eşyanın tabiatına aykırıdır, zira üniversite soru sorma, öğrenme yeridir.

Şimdi gelelim ikinci sorumuzun cevabına; Adalet ve Kalkınma Partisinin tekrar başarılı bir şekilde Türk milleti tarafından seçilmesine. Türk milletinin kanaat önderleri artık öğretmenler değil, bilim ve sanat önderleri değil, imamlardır. Eğitim müdürleri, sağlık müdürleri, emniyet müdürleri, adliye müdürleri, hatta basın mensuplarının büyük bir çoğunluğu ‘imam kökenlidir’. Sonuç itibarıyla toplum imamların etki ve yetki alanını genişleterek yeniden yapılandırılmaktadır. Toplumun ekseni, yönü ve bu yolda başvurulacak yöntem belli olmuştur. Toplumun ekseninde cemaat kültürüne hakim olan ve itaat eden insan; yönü din temellerine dayanan otokratik bir sistem. Yöntemi ise ürküterek, korkutarak, sindirerek susturmaktır ve soru sordurmamaktır.

Bunlar birer hayal ürünü mü? O zaman soru cevap yöntemiyle örnekler verelim.

Örnek bir: Mevcut anayasal düzeni yıkmak ve ‘irticaının merkezi’ haline gelmekle yargılanan ve en yüksek mahkeme tarafından 1 e karşı 10 oy ile mahkûm edilen kimler ve şu an neredeler?

Cevabını siz verin…

Pekâlâ, anayasal düzeni yıkmakla suçlanan ve ‘irticaının merkezine’ karşı çıkanlar nerede? Yargılanmak için hapishanelerde.

Örnek iki: Deniz Feneri Derneği’nin saf Müslüman kardeşlerimizi yardımlaşma adı altında dolandırdığı Alman Yüksek Mahkemesi tarafından tescil edildi ve sorumlu kişiler mahkûm edildiler. Mahkûm edilemeyip de kaçanlar kim ve şu an nerede? Cevabını siz verin…

Pekâlâ, tek hedefleri okutulmayan veya maddi olanaksızlar nedeniyle okuyamayan çocukları, özellikle de genç kızları okumaları için Türkiye çapında seferberlik ilan eden Çağdaş Yaşama Derneği yöneticileri nerede? Yargılanmak için hapishanelerde.

Evet, bu örnekler gösteriyor ki bugün Atatürkçü düşünceye sahip olan, milletin bilgilenmesini isteyen ve bunun için gönüllü çalışmalar yapanlar hapishanelerde. Buna karşılık ‘mütareke basın düşüncesi’ ve çocukların zihinlerini yıkayanlar gündem yaratmakta ve milleti yönlendirmektedir. Tarihe, cumhuriyetin kuruluş dönemine dönelim ve o zamanki Cumhuriyet karşıtı çalışmalardan örnek verelim, birlikte hatırlayalım. Zira tarih sadece hatırlamak için değil, ders almak için vardır. Zamanın şeyhülislamı Mustafa Sabri Efendi vaktiyle; ‘İki paralık Mustafa Kemal kuvvetinin baskısına boyun eğerek İngilizlerin, Fransızların ve sair devletlerin İstanbul’dan çekilip gitmelerini ancak Kemalistlerin idam ettiği Türk aklı kabul edebilir’ demiştir. İdam derken aklıma geldi, Ermenilere soykırım uyguladı diye İngilizlerin idamını istediği fakat Sultan Vahdettin’in imzalamadığı, Boğazlıyan kaymakamı Kemal bey’in idamının fetvasını veren de Mustafa Sabri efendiydi ve aynı zamanda İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin (İngiliz dostları derneği) kurucu üyelerindendi. Cumhuriyet tarihinin en önemli olaylarından birisi olarak görülen İzmir’in Menemen ilçesinde, askerliğini yedek subay olarak yapmakta olan öğretmen Mustafa Fehmi Kubilay’ın ve yardımına koşan bekçiler Hasan ve Şevki’nin şeriat isteyen bir grup tarafından öldürülmesiyle başlayan olaylar zincirini hatırlayalım. Bu olayın arkasında da Cumhuriyet düşmanı imamların, zamanın Nakşibendî tarikatının lideri Şeyh Esat ve yandaşları olduğunu göreceksiniz.

Cumhuriyete karşı alerjisi olan imam kökenlilerin hakim olduğu bir ülkede bunun gibi örnekleri çoğaltmak mümkündür aslında. Fakat Atatürk’ün de dediği gibi hayat değişime gebedir, bu değişime uymadan geçmişe bağlanarak hayatın sürmesi mümkün değildir. ”Hayat ve geçime egemen olan kuralların zaman ile değişme, gelişme ve yenilenmesi zorunludur. Medeniyetin buluşlarının, tekniğin harikalarının dünyayı değişiklikten değişikliğe uğrattığı bir devirde asırlık köhne zihniyetlerle, geçmişe bağlılık ile varlığın korunması mümkün değildir.”

Gene Atatürkçü düşünceye göre, cehalet ve taassuptan uzak, ilme ve akılcılığa dayanan uygarlık yolu, toplumlar için zorunlu bir yoldur. Zira Atatürk’ün de çok doğru tespit ettiğine göre ”medeniyet öyle kuvvetli bir ateştir ki, ona ilgisiz kalanları yakar, yok eder.” Oysa Atatürk, Türk milletinin, karakter, çalışkanlık, zekâ, milli birlik fikriyatı, zihninde tuttuğu müspet ilim meşalesiyle ilerleme ve medeniyet yolunda bu uygarlık yarışını kazanacağına inanıyordu. Biz de Türk milletinin çağa ayak uydurarak bu uygarlık mücadelesinden başarıyla çıkacağına umut ediyoruz.

Türk milleti, birçoğu bunun farkında olmasa da, geri dönüşümü olmayan dini otoriter bir sistemin doğumuna gebe. Fakat buna rağmen biz esarete mahkûm insanların zavallılığı içinde oturmuş kadehler eşliğinde ahkâm kesiyor, fikren bizden olmayanlara küfürden ediyor ve gelecek günlerden medet umuyoruz. Başka söyleyecek, yapacak bir şeyimiz olmuyor. Günlerimiz, tembellik, uyuşukluk ve neme lazımcılıkla geçiyor. Kendi kendimizin çukurunu kazıyoruz. Milli menfaatlerimiz uğrunda birlik sergilemiyoruz. Örneğin ‘Cumhuriyet Güçbirliği’ adı altında Atatürk’ün partisine muhalefet ediyoruz; hem de acımasızca bir karalama kampanyası ve ithamlarla. Peki sonuç? Cumhuriyet Güçbirliği adına hüsran. Cumhuriyeti yıkma çabasında olan PKK sempatizanlı bağımsızlar 36 milletvekili çıkarırken, Cumhuriyeti kurtaracağım diyenler 0 milletvekili çıkarıyor. Yapıcı çalışma içerisinde olmayanların varacağı yer bellidir; sıfıra sıfır elde var sıfır.

Ve daha sonra, karanlıkları delmiş güneşin ışıklarıyla uyanacağımız, aydınlık, mutluluk, huzur ve kardeşliğin hakim olduğu günlere çıkacağımız sabahları gözlüyoruz. Uykuda olduğumuz sürece o sabahların, o aydınlık güneşli sabahların doğmayacağını bile bile bekliyoruz, bekletiliyoruz. Fakat her şeye rağmen, başta da belirttiğimiz gibi, ‘Güneş üflemekle’ sönmez. Büyük bir karalama ve yok edilme kampanyalarına karşı, mütareke basınının inanılmaz eforuna karşı, yüzde 50 lere varan seçmenin karanlığa yönlenmesine karşı, mevcut totaliter eğilimli hükümetin parlamento gücü az da olsa kırılmıştır ve Atatürkçü düşünce ve milli menfaat düşüncesi yükselişe geçmiştir. Hedef anayasal çoğunluğu önlemekse başarıya ulaşılmıştır. Gece gündüz demeden çaba sarf eden, dıştan ve özellikle de içten yapılan acımasız muhalefete rağmen, tarihten nasibini almamış cahillerin ve küstahlara rağmen Sayın Kılıçdaroğlu’nun önderliğinde yapılanan CHP’yi tebrik etmek gerekiyor.

Hani derler ya ”umut garibin ekmeğidir” diye. Biz her şeye rağmen gelecek nesillere Atatürk’ü asli unsurlarıyla, gerçek idealleriyle sunabilmemizin heyecanı ile çalışmalarımıza devam edeceğiz.

Dr. Ali Sak

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.