GÖÇ VE GÖÇMEN TÜRK FUTBOLCU ÖZİL…

ABONE OL
19:06 - 01/10/2020 19:06
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Göç ve Göçmen Türk Futbolcu Özil…

Türk ve Alman milli takımlarına çağrılan üçüncü kuşak göçmen Türk futbolcusu Mesut Özil tercihini ancak kendisinin yetişmesinde büyük payı olan Almanya’dan yana kullanması, göçmen Türkler tarafından çok tartışıldı ve kimilerince de hayli yadırgandı.

Ben bu konuya girmeden önce, göç olgusuna biraz değinmek istiyorum.

Günümüzde Almanya’da henüz Alman vatandaşlığına geçmemiş 7,4 milyonun üstünde değişik uyruklardan göçmen bulunmaktadır. Bu göçmenlerden en büyük grubu ise istatistiksel bilgiler dogrultusunda (%26,6) biz Türkler oluşturuyoruz. Göçmen Türkler’ i sırasıyla eski Yugoslaya uyruklular (%14) ve İtalyanlar (%8,4) izlemektedir.
Göçmenlerin Almanya’da böylesine yüksek düzeyde olmalarının nedeni; 2. Dünya Savaşı’ndan sonra özellikle 50’li yıllardan itibaren yıkılmış, harap olmuş Almanya’nın yeniden inşaası ve fabrikalarda çarkların dönebilmesi için mutlaka bir dış işçi gücüne ihtiyaç duymasından kaynaklanmaktadır. Bu gücün öncelikli olarak Akdeniz ülkelerinden İtalya ve Türkiye’den olması Alman Çalışma Bakanlığı’nın tercih sebebi olmuştur. Bunlar göçmen değil, sadece belirli bir süre burada çalışan ve daha sonra ülkesine dönmek üzere gelen bireylerden oluşmaktaydı. Bu konular her iki ülke arasında bu şekilde kararlaştırılarak hayata geçirildi.

Bu bir rotasyon modeli olarakta benimsenmişti. Ama ilerleyen zaman içerisinde gerçekler şunu gösterdi ki; “Misafir İşçi” konumunda olanlar artık Almanya’da kalma ve yaşamlarını burada devam ettirme ve ayrıca da Türkiye’de bulunan aile fertlerini de yanlarına alma girişiminde bulundular. Ardından da getolaşmaya yönelik yaşam biçimi uyuma yönelik bir takım sorunları da beraberinde getirdi.

Bu günlerin belkide en önemli spor olayı olarak işlenmeye başlanan: ‘’Uyum ve Futbol”, adeta içerisinde kıvrandığımız, çözüm aradığımız ve bir türlü çıkış yolu bulamadığımız ekonomik krizi unutturmuş durumda. Bunun yerine şu günlerde spor kamuoyunda herkes Mesut Özil’in Alman Milli Takımı’nda oynamaya karar vermiş olmasını tartışıyor.

Olayın en üzücü yanı da spor basınımızın konuyla ilgili görüşleri; Bazısına göre Mesut Alman Milli Takımı’nda oynamalı, bazısına göre oynamamalı ve kimilerine göre de Türk Milli Takımı’nda oynayacak sporcuların mutlaka İstiklal Marşımızı ezbere bilmesini gerektiğini öne çıkarmaktalar.

Beyler!.. Ne olur, kendinize geliniz ve nelerle uğraştığınızı biliniz!. Yazılarımda defalarca sporun sadece bir ‘’eğlence” aracı olmadığını, insanın doğasında var olan hareket eylemi içerisinde oyun oynamaktan sonra başlayan kuralı, süresi, hakemi, prensibi ve proğramı olan bir ‘’yarışma”, bir ‘’etkinlik” olduğunu belirttim.

Mesut Özil’in nerede hangi takımda futbol oynayacağı sadece ve sadece Mesut’u bağlar. Burada dikkatinizi çekeceğim bir kaç önemli noktayı sizlerle birlikte paylaşmazı ve bu doğrultuda konuyu birlikte tartışmak istiyorum. Yukarıda da belirttim. Bizler Almanya’ya dönmek üzere geldik ama dönmedik. Burada kalıcı olduk. Burasını ikinci ve hatta bazıları için birinci vatan olarak benimsedi. Burada yaşıyan, burada futbolu öğrenen, burada futbolda zirveye ulaşan göçmen Türk kökenli Alman vatandaşı bir gencin Alman Milli Takımı’nda futbol oynaması kadar doğal bir şey olamaz.

Çocuklarımıza bu ülkede polikacı, öğretmen, memur ve polis olun diyoruz da, neden Alman Milli Takımı’da futbol oynamayın diyoruz? Kaldi ki, Mesut Özil ve Serdar Taşcı gibi yetenekli göçmen Türk gençlerinin Alman Milli Takımı’nda oymasının Avrupa’daki Türkiye ve Türk imajına katkısı, Türk Ulusal Takımı’nda oynamalarından daha büyük olacaktır.
Diğer konuya gelince; Burada yetişen çocuklarımızın ulusal takımlarımıza kazandırılması söz konusu ise; ben ve birçok spor adamının yıllardır verdiğimiz mücadeleyi burada sizlerle tekrar paylaşmak istıyorum. Türkiye Cumhuriyeti ve Türkiye Futbol Federasyonu Almanya’da yaşıyan göçmen Türklerden hem maddi ve hem manevi çıkarlar elde etmiştir, etmeye de devam edecektir. Biz de bunu vermeye hazırız, çünkü ülkemiz ve köklerimiz orada. Ama ülkemiz bu sevgimize karşılık bize aynı sevecenlikle yaklaşıyor mu? Sorun burada.
Futbol sadece futbol topuna hızla vurulan bir organizasyon değildir. Fiziksel bir aktivitenin dışında önemli işlevleri vardır. Bunların başında futbolun sosyo-psikolojik ve hatta politik yönünü ortaya koyduğumuzda bugünki gibi ülke siyasetçilerinin sporu uyumda kullandıkları aklıma geliyor. İşte Mesut Özil ve onun gibi yetenekli gençleri zamanında bulamayıp, onlarla iyi bir iletişim kuramayan yetlkililerin hesap vermeleri gerekir kanımca…

Kısacası ulusal takımımızın başında bulunan ve Almanya’da bu organizasyonlarda görev yapan arkadaşların daha geniş bir portföyü olmalıdır ve Almanya’yı Kiel’den Mühih’e kadar çok iyi harmanlayabilmelidirler. Bu da yeterli değildir. Bu gençlerin erken yaşlarda eğitilmeleri de sağlanmalıdır. Eğitimden kastım, sadece futbol topuyla oynama olmadığının altını da burada bir kez daha çizmek isterim.
Kısacası Türkiye’de spor organizasyonlarından sorumlu olan en üst düzeydeki bireyden en alt kademedeki kişilere kadar herkesin sağlıklı bir iletişim ve çalışma içerisinde olması gerekir. Bu nedenle ben ısrarla Almanya’da faaliyet gösteren Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) Almanya Bürosu’nun daha profesyonelce çalışması gerektiğine inanmakatayım. Almanyada bu çalışmayı yapabilecek yeteneğe sahip bir çok spor uzmanımız var. Benim gibi düşünen ve sporun içinden gelen kişiler olarak, bizler her zaman bu bağlamda görev almaya hazırız.

Özil olayına dönecek olursak; üçüncü kuşak göçmen Türk gençlerinden biri olan, Alman takımlarının alt yapılarında Alman hocaların elinde yetişen, yeteneği ve özverili çalışmasıyla Werder Bremen formasıyla bu sezon başarıyı yakalayan ve de haklı olarak geçtigimiz günlerde Alman Milli Futbol Takımı’na çağrılan Mesut Özil’in tercihini doğrudur.

Nasrettin Hoca’nın dediği gibi: ‘’Parayı veren düdüğü çalar.”

Türk gençlerinin Ulusal takımlarımıza kazandırılması konusunu bir başka yazımda ele almak dileği ile en içten saygılar….

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.