GEZİ PARKI UTKUSU

ABONE OL
18:47 - 01/10/2020 18:47
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Taksim Meydanı’nın yeniden düzenlenerek Gezi Parkı’nda Topçu Kışlası görünümünde AVM yapılması baştan beri kamuoyunun tepkisini çekmişti. On beş milyon kişinin yaşadığı İstanbul’da meydan diyebileceğimiz tek yerin ticari amaçlara kurban edilmesine, kent halkının sessiz kalması düşünülemezdi.

AKP’nin yeşil alanları hızla imara açması halkın homurdanmasına neden olmaktaydı. İstanbul için düşünülen Topçu Kışlası, kanal, yeni havaalanı, 3.köprü projelerinin kenti, yeşilden griye çevireceği bir gerçek. Kentin doğayla ilişkisi tamamen kesecek olan bu planlamalar; üniversitelere, meslek odalarına, demokratik kitle örgütlerine ve en önemlisi de kentlilere danışılmadan uygulamaya sokulmak istenmekte. Bu projelerin ivedilikle yapılması ayrı bir gerçek. Yangından mal kaçırırcasına kenti talan etmeyi düşünen bir siyasal iradeye sessiz kalmak olanaklı mı?
Türk halkını tanımayan bir iktidarın gaflete düşmesi normaldir. Doksan yıllık Cumhuriyet birikimini yok saymak anlaşılır gibi değil. Kim ne derse desin, nasıl düşünürse düşünsün, Türk halkının büyük bir çoğunluğu, kulluktan yurttaş, birey olma bilincine eriştiği gerçeğini kabul etmeliyiz.
İşte, Cumhuriyet’in yurttaşları; ağacına, toprağına, kentine, ülkesine ve Cumhuriyet değerlerine sahip çıkmak için Gezi Parkı eylemine başladılar. Ağaçların sökülmesine karşı durdu Cumhuriyet’in aydınlık insanları. Güzelim atkestanelerinin, çınarların yaprak hışırtıları, serinlikleri, güzellikleri yok olmasın istediler. Koca kentin küçücük kalmış akciğerinin soluğunun kesilmemesini istediler.
Kenti yağmalamak için asırlık ağaçlara kıyanlar, onları korumak isteyenlere kıymaz mı? AKP iktidarı gaz, cop, tazyikli su ve plastik mermi olup yağdı güzel insanların üstüne. Dozerler, kepçeler saldırdı tüm hışmıyla ağaçların köklerine. Yere düştü kimi kan revan içinde. Kiminin soluğu kesildi keskin biber kokusunda. Coplar indi, kalktı durmaksızın kinle, nefretle. Yandı bedenler cop darbeleriyle. Yandı yürekler kesilip sökülen ağaçlara. Plastik mermiler ateşlendi nişangâh kabul edilen aydınlık bedenlere.
Hiçbir şey kıramadı yurtsever yüreklerin inancını. Hiçbir şey durduramadı yorgun bedenlerin akciğerlerini koruma azmini. Bir anda milyonlar aktı Taksim’e. Taksim sel oldu, İstanbul nehir. İnsan seli, büyüdü, büyüdü, okyanusa döndü tüm Türkiye’de. Ankara, İzmir, Kütahya, Adana, Mersin, Trabzon, Eskişehir, Antalya, Bursa, Kayseri, Bolu, Konya, Antakya, Gaziantep… büyüttü okyanusun azgın sularını.
Padişah taslağı boşbakan, beyaz camdan avazı çıktığı kadar bağırdı, gözlerini pörtleterek. “Eylemciler şudur, budur.” Diye söylendi bilinçsizce, bir tiran edasıyla. Okyanus olmuş sel, ormandaki çakal inlemesini dinler mi? Selin önünde yapılan çerden çöpten baraj etkili olur mu? Taksim rengârenk oldu. İnsan sesiyle doldu, taştı. Ağaçlar gülümsedi, kuşlar kanat çırptı sevinçle. Toprak altındaki canlı mahlûkat huzur içinde uykuya daldı.
Zorbalar ellerini ovuşturdu şaşkınlıkla. Her şeye maydanoz bakan, ağlak bakanı çimdikledi rüyada mıyız diye. Ağlak bakan ters ters baktı çimdikleyene. O da ensesine bir şaplak attı. Her şeye maydanoz bakan, yere kapaklandı. Evet, bu rüya değildi. Bir millet ayaklanmış, ülkesinin değerlerini savunuyordu, Vandallığı ilke edinmiş bir iktidara “Dur!” diyordu.
Tüm Türkiye’de yapılan Gezi Parkı eylemleri bir halk hareketidir. Halkın büyük bir utkusudur. Hiçbir siyasal grubun yönlendirmesi söz konusu değil. Bu eylemlerin amacına ulaşması için siyasal önderliğe gereksinimi var. Muhalefet partilerinin derin dersler alması gereken siyasal kalkışmalar bunlar. Meydanların tümüne genellikle egemen olan Türk Bayraklı göstericilerdi. Bazı uç gruplar, eylemleri farklı yönlere çekmek istediyseler de başarılı olamadılar. Halktan kopuk siyasal anlayışların, geniş ve bilinçli halk kitlelerini yönlendirmesi olanaksız.
Türk ulusunu birleştirecek olan Mustafa Kemal Atatürk ve Türk Bayrağı’dır. Bu nedenle yabancı reçetelerle ülke sorunlarını çözmeye çalışanların boşuna çaba harcadıklarını söyleyebiliriz.
Ay Yıldızlı bayrakların dalgalandığı ve “Mustafa Kemal’in askerleriyiz!” seslerinin yükseldiği bu gök kubbede Türk Ulusunu köleleştirmek mümkün müdür?

Adil Hacıömeroğlu

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.