GERÇEĞİ SÖYLEMEYİP SAKLAYALIM MI?

ABONE OL
11:43 - 23/10/2020 11:43
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Bugün öğleden sonra Bostancı’dan bir belediye otobüsüne bindim. Boş bir koltuk bulunca oturdum ve gazetemi açıp okumaya başladım. Bu arada okuduğum gazetenin Aydınlık olduğunu da söyleyeyim.

Kent içinde toplu taşım araçlarında, şehirlerarası ya da yurtdışı gezilerimde kitap, dergi, gazete okurum genellikle. Kitap okumadığım zamanlarda ya yanımdaki kişiyle söyleşirim ya da çevreyi izleyip hayal kurarım. Yolculuk sırasında uyumayı sevmem.

Yolculuğum sırasında kitap okumamı engeller diye akıllı telefon kullanmam. İnterneti evde kullanırım. O da belirli sürelerle… Dışarda okuduğum kitapla evde okuduklarım farlıdır. Çantamda taşıdığım kitap ya da dergiyi evde okumam. Akıllı telefon kullanımının zamanımın Günümün önemli bir kısmını, sosyal medyada harcamamak için akıllı telefon kullanmam. Önceliğim sosyal medyadan değil, okumaktan yanadır.

İnternet ortamında kitap okumaktan zevk almam. Çünkü okuyup beğendiklerimin altını kırmızı kalemle, beğenmediklerimin altını da mavi kalemle çizerim. Kitap sayfalarına notlar alırım. Konuyla ilgili fişler çıkarırım. Okuduğum kitapların bazıları üzerinde düzeltme yapar, yaptığım düzeltmeleri yayınevine iletirim. Bu saydıklarımı, internet ortamında yapamayacağımdan orada bir şeyler okumak da bana çok yavan gelir.

Neyse sözü uzatmayalım… Yolculuk yaptığım 10 numaralı otobüse dönelim. Çoğu zaman gazete okurken yan koltuklardan gazeteme göz atıldığını fark eder ve bundan memnun olurum. Bu nedenle sayfaları çevirmekte acele etmem. Ağırdan alırım okumayı, ki gazeteme göz konuğu olanlar da okusun, diye. Bu sefer de öyle yaptım.

İneceğim yere yaklaşınca gazetemi katlayıp çantama koydum. İniş kapısına yaklaştım. Otobüs durakta durduğunda inip metroya binmek için yavaşça yürümeye başladım. Yanımda yürümekte olan kadınlardan biri: “Beyefendi, gazetenizin manşetini gördüm, neden AKP’yi destekliyorsunuz?” diye sordu bana.

Ben: “Manşette AKP’yi desteklediğimiz mi yazıyor?” diye yanıtladım onu. Hemen çantamdan gazetemi çıkarıp manşeti gösterdim.

O: “İşte, bu manşet AKP’ye hizmet ediyor.” dedi, biraz da kızarak.

Kadın, bir süre susmadı, hızlı bir tempoyla ve dediklerini sürekli yineleyerek anlaşılmaz sözler söyledi.

Ben: “Söyleyecekleriniz bitti mi?” diye sordum.

“Bitti!” diye yanıtladı beni, sinirli sinirli.

“Sakin olup bir dakika beni dinleyin. Bakın manşette ne yazıyor? ‘ABD İMAMOĞLU DEDİ’ Açıklama yapıp ‘İmamoğlu’ diyen kim? ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Morgan Ortagus. Aydınlık ne yaptı? ABD’nin Türkiye’deki seçimlere müdahalesi sayılacak bu açıklamayı yayımladı. Gazete haber verme görevini yaptı. Ne yapsaydı? Bu haberi yok mu saysaydı? Doğru habercilik yaptığı için kutlamamız gerekmez mi gazeteyi?”

Dinledi, öfkeli öfkeli. “Ama…” dedi, “Yine de yayımlamamak gerek, çünkü bu AKP’nin ekmeğine yağ sürer.”

“Bakın Hanımefendi, Bu haber, AKP’nin ekmeğine değil; Türkiye’nin ekmeğine yağ sürer. Bu haberi okuyanlar, CHP’ye de AKP’ye de oy vermez; İlker Yücel’e oy verir. Böylece ABD oyunu da bozulmuş olur, daha iyi değil mi?”

Kadın: “Vatan Partisi adayı kazanamaz ki…” dedi umarsızca ve küçümseyerek.

“Siz oy verirseniz kazanır. Eğer bu haber sizleri rahatsız ediyorsa çıksın CHP sözcüleri, ABD’ye: ‘Bizim işimize karışmayın!’ desinler.”

O: “Atatürkçüleri bölüyorsunuz.” diye bağırdı.

“Hanımefendi, Atatürk son nefesine kadar emperyalizmle mücadele etti. Emperyalizme ve kapitalizme karşı olduğunu her fırsatta söyledi. Yaşamının hiçbir döneminde emperyalizmden medet ummadı, hep halkına ve ülkesine güvendi.” dedim sakince.

Söyleşip tartışarak zamanın nasıl geçtiğini anlayamadım. İneceğim durağa yaklaşmıştık.

Ona, Fidel Castro’nun şu sözünü anımsattım: “Düşmanın seni övüyorsa sen de bir puştluk vardır.” “Mutlu günler…” dileyip metrodan indim.

Bizim Kemalizme baş koymuş devrimciler olarak düşmanın nefretine; dostların, mazlumların övgüsüne gereksinimimiz var.

Türkiye emperyalist kuşatma içinde seçeneksiz bırakılmak istenirken bilgiden, öngörüden, tarihsel bilinçten, tartışma kültüründen yoksunluk doruklarda… Demokrasiyi savunanlar(!), kendi adaylarına oy vermeyi zorunlu kılmaktalar. Farklı düşünenlere tahammül edemeyenler, demokrasiyi savunabilirler mi?

Yazımızı Atatürk’ün bugünlerde çok geçerli olan bir sözüyle bitirelim: “Şerlerin en kötüsü ehven-i şerdir.” Şerden de ehven-i şerden de yana değilim. Kimden mi yanayım? Kemalizmi göğsünü gere gere savunandan…

Adil Hacıömeroğlu

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.