GELECEK RÜYASI… ​

ABONE OL
11:47 - 23/10/2020 11:47
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

GELECEK RÜYASI…

Bundan yüzyıllar önce bir kâhin; dünyanın falına bakarken, Orta doğuda 2000’li yıllarda 3 ncü dünya savaşının çıkacağını; Anadolu topraklarında 100 bin acem askerinin olacağını şifreli bir dil ile yazmış, bu elyazmalarını saklayarak günümüze ulaşmasına yardımcı olmuştur. Görülen o ki, bu el yazmalarındaki kehanetler birer, birer çıkıyor. 

Dünyanın gizli sahipleri kaos düzeni ile yarattıkları servetlerine yenilerini katmak ve güçlerini arttırmak için kendileri düzeni sürdürecek lord’lar yaratmaya ve bunları kullanmaya devam ediyorlar. 
Türkiye gibi saf ve temiz bir ülkenin, onun temel taşlarını oluşturan Anadolu insanının azim ve gayretini, fedakarlığını, acılara dayanma gücünü, Tanrı’ya sığınarak yoksulluğu kabullenme anlayışını    elbette anlayamadıkları için üzerimizde oynanan oyunlarda başarı sağlayamıyorlar. 
Bugün ülkenin ikinci bir kurtuluş savaşı verdiği doğrudur.  Hem de öyle bir savaş ki, hem içerde hem de dışarıda sürdürülüyor. 

Her dönemde yoksul ve edilgen olanları kullanan; ilk duydukları sözün doğruluğuna inanacak kadar cahil bırakılmış, kolay kandırılabilen veya para ile satın alınabilen güruhlar bu savaşın yeni aktörleri olarak karşımıza çıkıyor.  

Kötülük yapmak isteyenlere karşı iyi olanların yapacak fazla bir çaresi yoktur. Kötüler; zehirlerini saçınca ya kadar, iyilerin kendilerini savunma reflekslerini geliştirmesi mümkün değildir.  Tıpkı kaldırımda yürüyen bir güvenlik görevlisine arkadan ateş etmek gibidir durum. 

İyiler,  genellikle gördükleri zararı telafi etmek için değil; kendilerini korumak için harekete geçerler. Göze-göz, dişe-diş değildir tutumları…

Nitekim Gazi Mustafa Kemal Atatürk; kendini korumak veya dünyaya hükümdar olmak için değil; kaybolup giden koskoca bir imparatorluğu kurtarmak için yola çıkmış; ancak kurtarmak istediği hanedan tarafından vatan haini ilan edilerek tutuklanması emredilmişti. Hiçbir zaman kendisi ile savaşa tutuşan ve büyük zarar veren ülkeleri işgal etmeyi düşünmemiştir. 

Tarihi gerçeklerden habersiz olanlar veya kahve dedikodusunu tarih zannedenler her zaman büyük bir aymazlık içinde olmuşlardır. 

Tabiatın kuralı, her şeyin bir başkası için yaşamakta olduğu gerçeğinde saklıdır.  Ağaç; meyvesini yiyemez ama yedirir. Her mevsim gül açar ama ondan bal alanlar da, koklayanlar da diğer canlılardır. Tıpkı ebeveynlerin çocuklarını okutup büyütmeye, doğru bir meslek seçmesine rehberlik etmeye çalışması gibi. 

Kendisi için yaşayan varlıklar sadece bencillerdir.  Bu da ne yazık ki evrenin en gelişmiş mahluku kabul edilen, Tanrının suretinden yaratılmış, ruhundan üflenmiş insanoğlunun arasından çıkmaktadır. 
Nihayet bunca yıllık varlıkları sonunda Atatürk gerçeği ile tanışanlar, ülkenin içine düştüğü tehlikeyi ve etrafımızı saran ateş çemberini fark edenler, yeni bir kurtuluş savaşının arifesindedirler. 

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olanların Milli Bilincinde Atatürk, Din, Bayrak, Tek vatan, Tek devlet, çok kültürlü Tek Millet olmak ve birbirine hoşgörü ile yaklaşmak kardeşçe yaşamak vardır.  Bu; tarihsel bir süreçte oluşmuş çok kuvvetli bir bağ, bir duvardır. Milletin birliğini oluşturan, Tuğlasını saran ve duvarı güçlü kılan harcın çimentosu-kireci-kumu’dur.  

Bunları birbirinden ayırmak mümkün değildir.  

Ancak bu ülkeyi yıkmak isteyenler, bu harcın dengesini bozmaya çalışmakla meşguldürler. Bir zamanlar Türk ordusunu yıpratmaya, laik-anti laik ayrımı yaratmaya, dini silah olarak kullanıp ayrım yapmaya çalışanlar, pek çok olgudan hareket ederek örgütlenmişler; cemaatleri-tekke ve tarikatları sempatik göstererek ülkeye 15 Temmuz’u yaşatmışlardır.

Kalkışmayı haklı görmek veya göstermek sadece demokrasiye değil; Türk insanının aklına, kurtuluş savaşı şehitlerine saygısızlık,  vatana da ihanet demektir.  Demokrasi gereği iktidarları eleştirmek bir haktır.  Ama yapılan eleştirileri ne kadar doğru olurlarsa olsun, zorla kabul ettirmeye çalışmak yanlışın en büyüğü olup;  çoğunluğun kararına karşı çıkmak demokrasi anlayışından vazgeçmek demektir. 
Cumhuriyetin kurumlarını ve kurallarını hiçe sayanlar, bunları kendi çıkarları uğruna kullananlar elbette gerekli cezayı bulacaklardır.  Ancak görülen odur ki, ilahi adalet kendilerine bu dünyadan ayrılmadan tecelli etmekte, ibret vesilesi olmaktadır.  Aceleci olmamak, bunun yerine sabretmek bize atalarımızdan kalan önemli bir öğreti ve mirastır. 

Yapılan yanlışları göstermeye çalışmak, sebep ve sonuç ilişkilerini kurgulamak, gelecekte karşı-karşıya kalacağımız tehlikeleri işaret etmek demokratik kurumların bir görevi olup, sadece muhalefete yüklenmiş bir sorumluluk değildir. 

Türkiye Cumhuriyeti’ni oluşturan her vatandaşın, birbirine hakaret etmeden rahatsızlıklarını ifade etmesi, taraf olanların şikayetlere katılması, yönetenler kadar yönetilenlerin de en doğal hakkıdır. 
Asıl olan yönetenlerin bu şikâyet ve kırgınlıkları dikkate alması, bunların nedenlerini gidermeye çalışması, yönettikleri kitlelerin refah ve huzurunu sağlayacak tedbirler almasıdır. 

Çünkü yeni bir kurtuluş savaşında dış güçlere değil, daha önce olduğu gibi iç güçlere ihtiyacımız vardır. 
Bugün gelecek için görmemiz gereken tek rüya; geçmişten gelen çok kültürlü birlik ve beraberliğimizi korumak, tüm kurumları ile devlete olan inancımızı sürdürmek ve onun gücüne güven duymaktır. 
Aksi halde akılları işgal altındaki çocuklarımıza kötü örnek olacağız. 

Taner Tümerdirim

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.