GELECEĞE UMUTLA BAKMAK

ABONE OL
18:59 - 01/10/2020 18:59
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Geride kalan 2010 yılına değil, yakın geçmişe bakıp olanları, Türkiye’nin yaşadığı evreleri belleğimizdeki somut gerçeklerle harmanlayıp önümüze koyarak geleceği düşünmek daha gerçekçi olur.

Gerçekleri duygusallıklarla dengelemeye çalışırsak doğrulara varamayız.
2000’li yıllarda başlayan yenidünya düzeni hareketi, küresel kapitalizmin sömürü sınırının genişletilmesi ve bu sömürü düzenine karşıt olanların devre dışı bırakılmasıyla dünyada olduğu gibi Türkiye’de de uygulamaya sokulduğu miladın başlangıcıdır.

Ortadoğu’nun zenginlik kaynaklarını paylaşım planı ABD ve onun peşinde sömürüden pay kapmak isteyen AB tarafından,- birkaç çekimser dışında- onaylandı.
Bu sömürüde engel olarak görülen unsurları bertaraf etmek için sömürü bölgesinin çevresinde operasyonlar devreye sokuldu.

Bu aykırı unsurlar; Irak, Suriye, İran ve Türkiye idi. 11 Eylül olayları sonrası ABD’nin hedefi haline gelen Suriye, Türkiye’den toprak istemi doğrultusunda PKK terörüne verdiği destek nedeniyle Türkiye için de zararlı komşu çizgisinde duruyordu. Babası Hafız El Esad’ın yerine geçen oğul Başşer El Esad, Türkiye ile ilişkilerini düzeltmeyi yeğledi.

ABD ve bazı AB sömürgecileri, AKP iktidarının desteği mecliste engellenmesi ile Irak işgalini ve katliamını Türkiyesiz, Irak’ı sırtından vuran Talabani ve Barzani Kürt aşiretlerinin desteğiyle gerçekleştirdi. Türkiye’de Ulus Devletin, Bağımsız Laik Cumhuriyetin bu saldırıya geçit vermeyeceği bilindiğinden, kendilerine kayıtsız şartsız biat edecek AKP ile işbirliğine gidildi.

AKP, Laik Cumhuriyetin ve laiklikten, hukuk devleti çizgisizinden ödün vermeyen son Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in yerine getirdiği Nakşî Tarikatının dinci politikacısı Abdullah Gül ile yıkım sürecini hızlandırdı.
Değiştiler, geliştiler derken atı alan Üsküdar’ı geçti.
AKP hızla kadrolaşmaya başladı.
Laik cumhuriyetle sorunu olanlarca devlet kadroları işgal edildi. Köşe başlarına getirilecek kişilerin cemaatin onayı yanında eşi de tesettürlü olması kuralı yerleştirildi.
Medya resmen bertaraf edildi.
Yargı hızla cüppeli mollalara teslim edildi.
Üniversiteler, suskun. Bilim adamı etiketliler korku içinde.
Rektör ve Dekanlıklar konuşan gençleri okuldan atmakla tehdit edecek kadar bağnaz, çağdışı kafalarca dolduruldu. Üniversite gençliği okulda, okul önünde, derste, polislerce aranma isteminin rektörlerce istenmesinin anlamını kavramayanlar bir kez daha düşünmeli. . Türkiye’de baskılara direnen sadece Türk gençliği kalmış gibi görünüyor.

Mustafa Kemal’in Cumhuriyeti emanet ettiği Gençliği de bertaraf ederlerse kimlerle direneceğiz ihanet cephesine?
Satılmış emzikli kalemler terör yanlısı saldırganları, bölücüleri, cem evlerini kundaklayan PKK militanlarını solcu gençler diye kasıtlı, yalan haberlerle halkı dolduruşa getiriyorlar.
Bugünkü Türkiye’nin Hitler döneminden farkı ne? O zamanlar Yahudiler, demokratlar toplama kamplarına tıkılıyorlardı, bugün Türkiye’de yurtseverler, yazarlar, gerçek bilim adamları, sendikacılar Silivri Toplama Kamplarında.
Kaç tane gazete, TV kanalı kaldı dik duran?
Devlet valisi mi kaldı artık? Hepsi cemaatin elemanı, başbakanın emirberleri oldular.
Biz ne yapıyoruz?
Halen birbirimizi çelmelemekteyiz.
Solculuk adına Doğu Perinçek’e faşist, Mustafa Balbay’a zavallı, Mustafa Özbek’e ırkçı yaftası takmaya kalkıyoruz.
Türkiye’nin umudu olan Cumhuriyet Halk Partisine neo-liberal damgasını vuruyoruz.
Halkın umudu olmuş Kılıçdaroğlu’nu mezhepçilik ve etnik milliyetçilik batağına çekme çabalarını şaşkınlıkla izliyoruz.

AKP’ye alternatif olacağı görüldüğü için CHP’ye hangi görüşlerin saldırdığını görerek daha dikkatli olmak zorundayız.
Beğenmediğimiz, bazen içimize sindiremediğimiz bize göre yanlışlar olabilir. Eleştiri de yapılacaktır. Ama asıl amaç demokratların, yurtseverlerin ayrıştırılması olmamalıdır. Birleştirici, kenetlenmiş bir güç oluşturmak zorundayız. Armudun sapı, üzümün çöpü ekseninde tartışmalar ancak AKP’ye ve Cumhuriyet karşıtlarının işine yarar. Geçmişteki bölünmüşlükten yarar umanlara pirim yaptırmayalım. Onların tümü emzikli medyada ya ayrılıkçıların, ya da şeriatçıların borularını öttürmekteler.
Eskiden İmam Hatip Okulları siyasal İslam’ın arka bahçesiyken, şimdi, yarı özerk olan Diyanet İşleri Başkanlığı AKP’nin karargâhı durumuna getirilmiştir.
Halk Evlerinin yerini Kuran Kurslarının aldığı, Öğretmen Okullarının yerini İmam Hatip Okullarının aldığı bir dönemde yaşıyoruz.
Eğer bu seferde AKP tek başına veya DTP ile birlikte iktidar olursa hangi cumhuriyetin yönetimi gelecek, düşünebiliyor musunuz?
Marjinal çıkışlarla CHP’yi yıpratmak ancak Çağdaş Türkiye karşıtlarına yarar sağlar.
Televizyonlardaki vatandaşların ülke hakkındaki fikirlerini izliyor musunuz?
Büyük şehirlerin meydanlarında halkın Türkiye üzerine verdiği yanıtlar hangi düzeyde olduğumuzu görerek ayağımızı yere sağlam basmalıyız.
12 Eylülde sandığa niçin gittiniz sorusuna; ‘’ valla niçin oy verdiğimizi bilmiyorum” yanıtını veriyor.
O nedenle yüzde kırk iki bilinçli oyları nasıl artırılacağı tartışılırsa ülkemiz geleceği için daha yararlı olacağı gerçeğinde birleşmek gerekir.
Ülke yanıyor!
Bu yangını söndürmek, tekrar laik, demokrat bir Türkiye çizgisini geri getirmek isteyen, bir bardak suya, bir kova suya, akacak nehirlere geri durun deme lüksümüz olamaz.
Yangını söndürecek her damla suyun değeri var bu dönemde.

Bize düşen görev Mustafa Kemalin partisini, Cumhuriyet Halk Partisini iktidara getirmektir.
Tıpkı kurtuluşta olduğu gibi.
Tek yürek, tek hedefte birleşerek.
Gün, ayrıştırmak günü değil.
Gün geleceğe umutla bakmak günüdür.
Atın kafalardaki kuşkuları.
Safları sıklaştırın.
Bize de bu yakışır…

Yıldız AKALIN

Not: Değerli bir okurumuzun yorumunda imalı mı, içtenlikle mi anlayamadığım, CHP’den milletvekilliğimi vurgulamış. CHP’den Milletvekili olmak elbette benim için bir onurdur. Belki kırklı yaşlarda olsaydım düşünürdüm. Ama şimdi o kadar genç, dinamik gençler varken aklımın ucundan dahi geçmez. Neden ülkenin geleceği için her çabanın karşılığı bir makam olsun? Özgür ve çağdaş bir Türkiye’de yaşamaktan daha değerli ödül yoktur. Biz, tüm diğer yurtseverler gibi bu ödül için gücümüzün yettiğince çalışacağız.
İyi yıllar. Y.A.

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.