GAZZE’DE ÖLEN ÇOCUKLAR

ABONE OL
19:06 - 01/10/2020 19:06
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Günlerdir küçücük bir toprak parçasına sıkışmış çocukların başına yağan bombalarla yok edilişlerine tanık oluyoruz. Gazze’de tüm dünyanın gözü önünde siviller ölüyor, öldürülüyor. Her ne gerekçeyle olursa olsun, teröre karşı mücadelenin meşru olduğunu kabul etmeyen aklıselim sahibi devlet yok dünyada. Fakat terörle mücadele edeyim derken masum insanların katlini kabul etmenin ne hukuken, ne de insani açıdan kabulü mümkün değil. Bu konularda konuşan, yazan çizen kim varsa böyle düşünüyor, böyle düşündüğünü ifade ediyor.

Fakat gördükleri trajediye karşı hiçbir tepki vermeyen, susan veya yarım ağız bir şeyler geveleyenlere ne demeli acaba? Kimleri kastettiğimi anlıyorsunuzdur sanırım. Türkiye için bundan 94 yıl evvelki tarihi gerçeklere karşın peşinen “olmuştur” hükmünü verdikleri bir sözde “soykırımı” yıllardan beri ensemizde boza pişirerek başımıza bela edenler sessizler şimdi. Onlar Kıbrıs’ta Türkler katledilirken, Bosna’daki etnik temizlik sırasında veya Hocalı’da, Karabağ’da insanlar yok edilirken de sessizdiler nedense. Demek ki, çifte standart bu oluyor. Yani aslında ne olduğunu biliyoruz da, eksik olmasınlar, her defasında yeni örnekleriyle tanıştırıyorlar bizi!

Ülkemizde de Gazze felaketine karşı oluşan tepkiler var. Bazen ölçüsünün kaçtığını da düşündüğüm bu tepkilerin başta Müslüman ülkeler olmak üzere dünyanın pek çok yerinden daha sert olduğu görülüyor. Ne yazık ki, Gazze’nin tüyü bitmemiş bebeleri yalnızlar, birilerinin onlar için verdiği ölüm fermanına karşı korumasızlar. Aynı şekilde bu olaylar sonucunda ortaya çıkabilecek yeni terör eylemlerinde yaşamını yitirmeye aday İsrailli yavrular da öyle; korumasız ve korunaksız başlarına gelecekleri bekliyorlar.

Terör ister bu amaçla kurulmuş örgütlerden, isterse de doğrudan devletlerden gelsin, insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur. Bu suçu desteklemek bir yana, sessiz kalmak da insanı suç ortağı yapar. Uluslararası ilişkilerde etik kurallar giderek geçen yüzyılın başındakinden bile daha geriye gidiyor. Üstelik de kamuoylarını en hızlı biçimde aydınlatan ve yönlendiren iletişimin ve demokratik etkileşimin bu denli gelişmiş olmasına karşın. Devletler hala “güç” üzerine kurulmuş bir politika diliyle konuşuyor, ona göre politikalarını belirliyorlar. O pek fiyakalı biçimde artık önemini yitirdiği söylenen ulus-devlet gerçeği günümüzde küresel düzenin egemen olduğunu, devletler hukukunun da buna göre yeniden yazılmasını isteyenlerin yüzüne tokat gibi inmekte.

Devletler hukuku anlayışındaki sıkıntılar günümüz dünyasında çok ciddi boyutlara ulaşmakta. 2007 yılında Berlin’deki “Wissenschaftszentrum Berlin” ve Berlin Serbest Üniversitesi’nin ortaklaşa düzenlediği bir bilimsel toplantıya katılmıştım. Şu anda sanırım görevi sona ermekte olan ABD Dışişleri Bakanlığı Siyaset Planlama Dairesi Başkanı olan Prof. J. Krasner’in öngördüğü ve küresel bir “egemen gücün” gerektiğinde terörü engellemek adına “başaramamış devletlere” müdahale ederek yönetime el koymasının meşru olduğuna ilişkin bir teorisi ele alınıyordu o toplantıda. Yani, bazı devletlerin (sayılanlar arasında Afganistan ve Somali gibi ülkeler vardı) kendi kendilerini idare edemedikleri noktasından hareketle yönetimlerine el koyulması gerektiği tartışılıyordu. Birleşmiş Milletlerin mevcut çatışmaları önlemekte bugüne kadar gösterdiği başarısızlık ortadayken bu başkalarının yönetimine el koyma işini acaba kim üstlenecekti? Bu sorunun yanıtından çok yaklaşımı beni doğrusu düşündürmüştü. Bir devletin veya devletler grubunun başka bir devlete müdahalesinin meşruiyeti meselesinin günümüzde geri vitese takılmış bir anlayışla ele alınması gerçekten çok düşündürücüydü.

İşte uluslararası ilişkilerde egemen olması arzulanan etik anlayışın salt güçlünün dilinden telaffuzu böylesine siyasal yaklaşımları ve sonunda da acıları beraberinde getiriyor. Özellikle de “neden?” diye soran gözlerle yaşamını yitiren minik yavrularına yas tutan onların perişan ana-babalarının onulmaz acılarını…

Dr. O. Can Ünver

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.