FÜZE KALKANI

ABONE OL
18:59 - 01/10/2020 18:59
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Kamuoyunda uzun süredir düşük tonda tartışılan ve sonucu merak edilen füze kalkanı konusundaki hükümetin tavrı, nihayet belli oldu. Kamuoyunun gündemine o kadar gereksiz, ilgisiz konular gelip yerleşiyor ki ülkemizin geleceğini doğrudan ilgilendiren bir uluslararası ve bölgesel sorun gözden kaçıyor, kaçırılıyor. Böylesine önemli bir konunun adeta halktan saklanarak halledilmesindeki amaç nedir? Demokratik(!) ülkelerde ulusun, ülkenin kaderinde etkili olabilecek kararlar tartışılarak verilmez mi?

Bu karar özellikle, bilinçli olarak tartışılmadı. Üstelik “füze kalkanı” işi kotarılırken yapay gündemler yaratılarak konu, ikinci plana itilmiştir. Bu konuda hükümetin tavrı çelişkiler ve tutarsızlıklarla dolu olduğu içindir ki kamuoyunun konuyu öğrenmesi engellenmiştir.

Öncelikle “Füze kalkanı nedir?” sorusunun yanıtlanması gerek. Füze kalkanı, NATO üyesi ülkelere yapılabilecek bir balistik ya da nükleer füze saldırılarına karşı bir savunma önlemidir. Yani bizim yer aldığımız bölgede bir NATO ülkesine saldırı olur kaygısı var. Peki, kim saldırabilir? Şu anda oklar İran’ı gösteriyor. İran’a en yakın NATO üyesi biziz. Bize böyle bir silahlı tehdit söz konusu mudur? Hayır! İran’la sorun yaşayan ülkeler var mıdır? Vardır: İsrail ve ABD. İsrail bir bölge ülkesidir ve İran’ın silahlı tehdidinden zarar görebilir. ABD, Irak’ta işgalci bir güç olarak sorunun içindedir. Bölgede birçok üssü ve uçak gemisi var. Ayrıca bölgedeki enerji kaynakları ABD’nin küresel egemenliği için önemli. O zaman bize sormazlar mı: “ABD ve İsrail’e yapılabilecek bir füze saldırısı seni ne ilgilendiriyor?” diye. Evet, bizi niye ilgilendiriyor bu konu?

İran’la 1639’da imzalanan Kasrı Şirin Antlaşması’ndan sonra bugüne kadar askeri bir sorun, çatışma yaşamamışız. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana komşularımız arasında sorunumuz olmayan tek ülke. Gerçi İran’daki rejim değişikliğiyle az da olsa sıkıntılı süreç yaşanmıştır. Ancak bu durum hiçbir zaman çatışma boyutuna ulaşmamıştır. Mollaların, rejim ihracı konusundaki tutumlarının haklı bir yanı yoktur. Güneyimizde bir Şii bloğu oluşturma gayretleri göz ardı edilemez. Yine nükleer silah edinmedeki ısrarı, başta Türkiye olmak üzere tüm bölge ülkelerini de rahatsız eder. Nükleer silahlanmanın ve bunların kullanılmasının Ortadoğu’da yaratacağı felaketin boyutları korkunç olur. Bölgenin en güçlü ülkesi olan Türkiye’nin (siyasal, askeri, ekonomik alanda) böylesi bir duruma izin vermesi olanaksızdır. Ancak bu konu bölge dışı müdahalelerle değil, komşu ülkelerin diplomatik girişimleriyle halledilmeli. Ortadoğu’ya yapılan bölge dışı müdahaleler, buradaki sorunları kördüğüm haline getirmiş, üstelik yeni sorunların da ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu nedenle buradaki sorunlar, burada yaşayanlarca çözüme kavuşturulmalıdır.

AKP Hükümeti, önce füze kalkanına karşı çıktı. Sonra bizzat RTE kumandanın ülkemizde olacağını söyledi. Portekiz’de yapılan NATO zirvesinde ise olayın gerçek yönü ortaya çıktı. Ancak buna rağmen ülkemizdeki yandaş basınla yandaş olmak için can atan birtakım köşe yazarları, Portekiz’de verilen kararın bir utku olduğunu halka anlatmaya kalktılar. Neymiş efendim, alınan kararda İran adı geçmiyormuş. O zaman bu telaş niye? Kime karşı savunma yapma gereği duyuyor NATO? Belli değilse yel değirmenleriyle mi savaşacak bunca ülke? Hükümet sözcüleriyle yandaş basın en çok Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’e kızıyorlar. Niye mi? Doğruyu söylemiş de ondan. “Biz kediye kedi deriz.” Diyerek bu işin saklanacak yanının olmadığını açıklıyor. Bizimkilerse kediye tavşan diyorlar ve bunu da yutturduklarını sanıyorlar halka.

RTE, füze kalkanının kumandasının NATO’da olacağını en sonunda açıkladı. Peki, NATO’nun komutanı kim? Amerikalı bir general. NATO’nun siyasal önderi kim? Amerika. Bu füze savunma sistemi her hangi bir saldırının işaretini aldığında otomatikman devreye giriyor. Bize bir şey sormaları olanaklı mı? Değil tabi ki. Her şey ABD kontrolünde. O zaman İran, AKP hükümetinin “Tavşana kaç, tazıya tut.” politikasını anlamadı mı acaba? İşte, bu olanaksız.

AKP’nin İran sevdası da bir karasevda. Bu sevda, İran’a değil, iktidardaki mollalara. Bu yüzden İsrail düşmanlığı özellikle körükleniyor. RTE, Lübnan ziyaretinde sert konuşmalar yapıyor. İsrail’e “katil” diyerek Türkiye – İsrail gerginliğini tırmandırıyor. Bir yandan da buradaki söylemleriyle kendisini radikal İslamcı bir çizgiye oturtuyor. Bu da hem kendisini hem de ülkemizi dünyadan, tüm insanlığın ortak değerlerinden soyutluyor.

Polonya ve Çek Cumhuriyeti füze kalkanının kendi ülkelerinde kurulmasına karşı çıktılar. Gerekçeleri ise kullanılmaları durumunda yayılacak nükleer serpintilerin yurttaşlarına zarar vereceği düşüncesiydi. Bizim insanımız nükleer serpintilerden etkilenmez mi? Yoksa bir Türk’ün, Çek ve Leh kadar yöneticileri nezdinde değeri yok mudur?

AKP’nin “komşularla sıfır sorun” politikası Ortadoğu bataklığına saplanarak iflas ediyor. Sorunlar büyüyor, çözümsüzleşiyor. Hem ABD’yi hem İran’ı idare etme, radikal İslamcılara şirin görünme anlayışı duvarlara tosluyor. Diplomaside şark kurnazlığı sökmüyor. Yoksul, umarsız, seçeneksiz halkını kolayca kandıran iktidar, herkesi kandırabileceğini sanıyor. Uluslararası ilişkiler duygularla değil, akılla yürütülür. Bu akılcılık da ülke çıkarlarını işin merkezine oturtur. Halkını belalardan uzak tutar.

Türkiye’nin ulusal çıkarları ve diplomatik geleneği, RTE’nin iç politika hesaplarına kurban ediliyor. Muhalefet mi? Onlar da oturmuşlar “meleklerin cinsiyetlerini” tartışarak AKP’nin gündem saptırmasına teslim oluyorlar.

Adil Hacıömeroğlu

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.