FUNDACİON PUEBLO VAKFI, BOLİVYA VE CHE GUEVARA

ABONE OL
11:52 - 23/10/2020 11:52
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

FUNDACİON PUEBLO VAKFI, BOLİVYA VE CHE GUEVARA

10 milyon nüfuslu küçük bir Güney Amerika ülkesi olan Bolivya‘dan söz açılınca akla ilk gelen kişilerden biri de muhakkak ki, sosyalist devrimci hareketin sembolü olan Che Guevara’dır.




Sosyalist lider Che konusuna deyinmeden önce neden Bolivya’da olduğumu ve bu yazıyı Bolivya’dan kaleme aldığımı kısaca sizlerle paylaşmak istiyorum.

Geçtiğimiz aylarda bana Bolivya’da Almanlar tarafından kurulmuş olan Fundacion Pueblo adındaki bir köy vakfı tarafından sunulan bir teklifte, halen yürütülmekte olan bir projede yer alıp- almayacağım soruluyordu ve ben bu teklifi hiç düşünmeden kabul ettim. Bu anlamlı daveti kabul etmemin altında yatan en önemli etmenlerden bir tanesi de; Sosyalist devrimci hareketin efsanevi lideri olan Che Guevara’nın örnek devrimci mücadelesinde hayatını kaybettiği, en son durağı olan Bolivya’yı görmek ve yerinde yetkili ağızlardan yani Bolivya Halkından Che hakkında düşündüklerini öğrenmek yatıyordu.




Projeye gelince; Almanya uzun yıllardan beri Bolivya’da olduğu gibi birçok Latin Amerika ülkesinin kalkınmasına katkıda bulunmaktadır. Gemişten günümüze gönüllü olarak İmece (ücretsiz) usulü çalışan Alman vatandaşları çok sayıda kalkınma projesini Bolivya’da hayata geçirmekteler. Almanya’nın Bolivya’da uzun yıllardan beri uyguladığı ve benim de içinde yer aldığım projelerinden bir tanesi de: çocukların, engelli ve yaşlıların kısacası, yüksek dağ köylerinde yaşayan halkın pratikte ağır doğa koşulları ile etkili bir şekilde mücadele edebilmeleri için onları eğitmeyi amaçlamaktadır.




Başta da belirttiğim gibi,  Che Guevara konusuna tekrar döneceğim, ancak öncelikle siz Değerli Okurlarıma izin verirseniz Bolivya’nın; fiziki, coğrafi, siyasi, ekonomik yapısı ve tarihsel gelişimi hakkında kısa bilgiler sunmak istiyorum. 
Coğrafi konum olarak Bolivya 3 ana bölgeye ayrılmaktadır; 1.Yukarı Bolivya: Özellikle Başkent La Pas, Oruro ve Potosi kentlerinin bulunduğu yöreleri içine almakta. Bu bölgenin deniz seviyesinden 4 bin metreye kadar varan yükseklikte olması, bölgedeki yerleşim birimlerinde yaşamı hayli olumsuz etkilediği bilinmektedir. Orta Bolivya: Deniz seviyesinden 3500 metreden daha az yükseklikte olan bölgeleri kapsamaktadır. Örneğin Cochabamba, Chuquısaca ve Taria, yukarı Bolivya ile Aşağı Bolivya arasında yer alan kentlerdir. Söz konusu bölgede yaşam şartlarının Yukarı Bolivya’ya oranla daha elverişli olduğu söylenebilir. Aşağı Bolivya: Punto ve Beni nehirlerinin aktığı ve en önemli şehirlerinden biri olan Santa Cruz, Deniz seviyesinden 300 ila 350 m yükseklikte olan, özellikle de Amazonlar Bölgesi olarak tanınan yerler ise, Aşağı Bolivya’yı oluşturmaktadır.




Ülkenin tarihsel gelişimine kısaca bir göz atacak olursak;  Güney Amerika’ya ilk insan göçü çok eskilere dayanmaktadır. İnsanlar M.Ö Orta Asya’dan Sibirya üzerinden Alaska’ya geçerek önce Kuzey Amerika’ya ve daha sonra da Güney Amerika’ya göçtükleri bilinmektedir. Bolivya önceleri Peru ile birlikte tek bir ülke olarak yıllarca yaşamış olsa da, daha sonraları Peru ile Arjantin arasında sıkışıp kalmış, ancak ilerleyen yıllarda, özgürlüğüne kavuşarak, Bolivya adıyla dünya devletleri arasında yer almıştır.



Bilindiği üzere Güney Amerika’nın en önemli kültürünü İnka’lar oluşturmaktadır. İnka’lar her ne kadar Peru ve Şili’de yerleşik yaşam bulmuşlarsa da, Tarihin erken dönemlerinde İnka’ların Bolivya’da Titicaca Gölü’nün iki önemli adası olan Ay ile Güneş adalarında da yaşadıkları bilinmektedir. İnka’lar savaşcı bir ırk olarak anılsalar da, savaşın ve de katliamın ne demek olduğunu 1532 tarihinde Francisko Pissaro ve Diego de Almagru’nun komutasında İspanyolların ülkeyi ellerine geçirdiklerinde çok daha iyi anlamışlar. Zira sadece 180 İspanyol savasçıdan oluşan işgalciler tam 40 bin İnka’nın canına kıymaktan da geri kalmamışlardır.
İşgalci İspanyollar ülkeyi ellerine geçirir-geçirmez öncelikle kendilerine yerleşik bir düzen kurarak, Bolivya’nın yeraltı zenginliklerini ve maden kaynaklarını işletmeye ve ülkeyi sömürmeye başlamışlar. (Zira Bolivya yer altı madenleri bakımından dünyada en ön sıralarda yer alan bir ülke) Öncelikle Potosi kentindeki gümüş madeni yataklarına, ardından da altın ve diğer değerli yer altı zenginliklerine el koyarak,  ülkeyi adeta boşaltmışlardır. Bir rivayete göre İspanya’ya götürülen gümüş miktarının Bolivya’dan İspanya’ ya kadar bir köprü yapılabilecek kadar çok olduğu söyleniyor. Sömürgeci ülke olarak İspanyollar Bolivya’daki varlıklarını 1825 yılına kadar sürdürmüşlerdir.




Bolivyalılar 1825 yılında istilacı İspanyolları ülkelerinden kovarak, bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. Tarihsel süreç içerisinde Bolivya’da;          1952–1964 yıllarında seçme ve seçilme hakki. Eğitim reformu, toprak reformu ve maden ocaklarının millileştirilmesi gibi önemli demoktarik adımlar atılmış olsa da, 1964–1982 yılları arası; maalesef askeri yönetimlerin etkili olduğu sancılı yıllar olmuştur. 1982 – 2003 tarihleri arası ise demokratikleşmeye geçiş dönemi olarak bilinmektedir. Bu gün başkanlık sistemiyle yönetilen Bolivya’da, bu görevi son 8 yıldan beri Evo Moralez yürütmektedir. Moralez, her ne kadar başlangıçta herkesin beğenisini kazanmış bir devlet adamı olsa da, şimdilerde Bolivyalılar Moralez’e adeta ateş püskürüyorlar. Bunun da tek nedeni; son zamanlarda rüşvet, kokain kaçakçılığı ve yolsuzlukların had sahfaya ulaşmış olması…
Bu konuda Bolivya Türkiye’ye çok benzer özellikler göstermektedir. Ülkede resmi olarak 37’den fazla etnik kökenli grubun yaşadığı bunun da hükümetlerin işini hayli zorlaştırdığı ileri sürülmektedir.

 


Ülkenin yerlileri olan Indigen’ler, Yukarı ve Aşağı Bolivya da farklı yerleşim bölgelerinde yaşamlarını sürdürmekteler. Ülkede resmi dil İspanyolca olmasına karşın,  her etnik grup kendi ana dilini konuşma özgürlüğüne sahiptir. Bu durum okullardaki eğitim sistemini epeyce zorlaştırmaktadır. Çünkü evde kendi anadilini öğrenen ve konuşan çocuklar okulda ise mecburen resmi dil olan İspanyolca’yı öğrenmek zorundalar. Bu nedenle öğretmenlerin her iki dili de çok iyi bilmeleri gerekiyor. 
Ülkedeki etnik grupların en kalabalığı %30 ile Aymara’lar, onları  %25 ile Quechua’lar takip ediyorlar. Salar, Uyuniler ve Chiqutiano’lar 60 bin ile 180 bin,  Moxos Indianer 76 bin, Guarini 50 bin ve bunların yanı sıra nüfusları 1000 kişiden oluşan irili-ufaklı çok sayıda etnik gruplar da Boliya’da yerleşik olarak yaşamaktadır. Diğer taraftan İspanyadan gelip, burada kalan göçmen İspanyollar ise, (Avrupalılar ya da beyaz ırk) % 15 lik bir oranla ülkede yerleşik olarak yaşayan 3. büyük yabancı kökenlileri oluşturmaktalar.




Latin Amerika ülkesinin diğer ilginç bir yanı ise; Halkı Bolivya’nın en ücra köşelerinde bile Bolivya bayrağını devamlı gönderde dalgalandırarak ülkeye bağlılıklarını dile getirmeler.  Bu kadar çok etnik gruba rağmen ülke 9 ayrı federal bölgeye ayrılmış ve her bölge kendi yönetimini federatif olarak kendisi yapmaktadır.
Bolivya’nın birçok konuda farklı özelliklerinin olduğunu söylemiştim. Bunlardan en önemlisi;  birçok şehir ve yerleşim alanlarının daha şncede yazdığım gibi, deniz seviyesinden çok yükseklerde olmasıdır. Bu coğrafi özellik ülkede yaşamı zorlaştırmaktadır. Örneğin Başkent La Pas’ın deniz seviyesinden tam 4000 m yükseklikte bulunmaktadır. Diğer taraftan yine deniz seviyesinden 3.800 m yükseklikte bulunan, üzerinde tekne ve küçük gemilerle ulaşım yapılan Titicaca Gölü dünyada bu yükseklikte buluna tek göl olma özelliğini taşımaktadır. Bolivya’nın en önemli ticaret metası ise koka’dır. Koka bilindiği üzere sadece uyuşturucu olarak kullanılan Kokain üretiminde değil, ayrıca ilaç sanayiinde de büyük çapta gereksinim duyulan bir bitkidir. Diğer taraftan 4 bin metre yükseklikte havadaki oksıjen oranının azlığı insanlar üzerinde olumsuz etki yapmakta ve kalp ve solunum sistemi sorunu yaşamalarına neden olmaktadır. Yüseklik hastalığı denilen bu rahatsızlığı karşı, insanlar koka yaprağını çiğneyerek,  hem sağlıklarını koruduklarını ve hem de açlık hissini giderdiklerini söylüyorlar.




Koka bitkisinin iki türünün olduğu ve birinin ilaç sanayinde, diğerinin ise sadece kokain yapımında kullanıldığını da burada öğrendim. Koka ve kokain konusunda yaşananları kitaplar dolusu yazılarla anlatılabilir ancak…
Bolivya ve Spor; Bolivya’yı tanıtırken spor’a yer vermeden geçmek tabii ki mümkün değil! Bolivya’nın en önemli spor dallarından bir tanesi, diğer Latin Amerika ülkelerinde olduğu gibi ‘’futbol’’dur. Bolivya futbolda çok ilginç gariplikler yaşamış; Örneğin, Dünya Şampiyonası grup eleme maçlarını 4 bin metre yükseklikteki La Pas kentinde oynayan Bolivya, hem Arjantin’i ve hem de Brezilya’yı yenerek, adeta Dünya Şampiyonu ünvanını almıştır. Ancak o zamanın kısa adı FIFA olan Dünya Futbol Federasyonları Birliği Genel Sekreteri ve şimdiki başkanı İsviçreli Seep Blatter’e yapılan itiraz sonucu, Dünyada futbol müsabakalarını düzenleyen yönetmeliğe:  ‘’Futbol maçları 2.500 metreden daha yüksekte bulunan yerleşim birimlerindeki stadlarda oynanamaz‘’ şeklinde bir madde eklenerek, Bolivya’nın önü kesilmiştir.  Bu karar kuşkusuz Bolivya’nın aleyhine alınan bir karar olarak tarihe geçmiştir.  
Diğer spor dallarına gelince; Bolivya Basketbol, Yüzme, Taek-WanDo, Kung-Fu, Voleybol ve Tenis gibi spor dallarında faaliyetler göstermektedir.




Bolivya ile ilgili olarak sizlere bu bilgileri aktardıktan sonra konuyu tekrar sosyalist devrimci hareketin sembolü olan Che Guevara’ya getirmek istiyorum.
14 Mayıs 1924’de doğduğu kabul edilen ancak resmi kayıtlara göre doğum tarihi 14 Haziran 1924 olarak bilinen Ernesto Rafael Guevara de la Serna, Arjantin’in Rozariyo Kentinde Celia ve Ernesto çiftinin ilk çocuğu olarak dünyaya gelmiştir.  Tüm dünyanın çok yakından tanıdığı ve efsanevi soyalist lider Che, 9 Ekim 1967 Bolivya’da La Higuera’da Bolivyalı bir asker tarafından öldürülmüştür.
Yaşam hikâyesi maceralar ve mücadelelerle dolu olan, yoksulluk ve sosyalizm uğruna hayatı boyunca savaşım veren ve de ABD karşıtı olan Che, Küba Devrimi’ni gerçekleştiren Fidel Castro’nun da en yakın yoldaşıydı… 
Che, Fidel Castro ile 1953 yılında Guetamala’da tanışmış ve beraber solcu lider Batista’yı savunmuşlardır. Küba’da 1959 yılda yaşanan devrimden sonra idareyi ele alan Fidel Castro, kurulan ilk hükümette Che’yi Endüstri Bakanı olarak görevlendirmiştir. Uzun bir süre bakanlık ve ülke temsilciliği yapan Che, her şeye rağmen bu görevden sıkılarak, yeniden gerilla yaşamına silahlı devrimci mücadelesine geri dönmüştür. 

Tek amacı tüm Güney Amerika’yı tıpkı Küba gibi bir sosalist ülke yapmak ve bunun içinde mücadele etmekti. Juan Vitalio Acuña Núñez’i de yanına alarak 44 kişilik bir Gerilla grubu ile Bolivya ya girmiştir. Che ve yandaşları madende çalışan işçilerin hakları ile ilgili olarak öncelikle burada bir bağlantı kurmayı düşünürken Mart 1967 tarihinde Yukarı Bolivya da devlet güçlerine ait bir askeri birlikle karşılaşmışlar ve grup bunun üzerine ikiye bölünmüş. Diğer grubun başına Juan Vitalio Acuna Nunez’ i vererek, bir sürer oyalama taktiğine girişmişlerdir. Ancak bu oyalama 31 Agustus 1967 tarihine kadar sürmüş ve 2. grubun şefi ve yanındakiler sıkıştırılarak öldürülmüşlerdir. Sonuçta Che Guevara 14 kişilik bir grupla ortada kalmış,  gerilla savaşı deneyimi ile belirli bir sürer daha mücadele etmişse de,  8 Ekim 1967 tarihinde Bolivya askeri birliklerince, rivayete göre CIA’nın da yardımı ile Higuera’da yakalanmış, hemen yakınlardaki bir köyde bulunan bir okulun bahçesinde Jaime Niño de Guzmán adlı asker tarafından infaz edilmiştir. 
Bolivyalılara Che’yi sorduğumda; hakkında kötü konuşan hiçbir kimseye rastlamadım, ancak ne garip bir şeydir ki; Bolivyalılar Che’nin Bolivya’ya neden geldiğini ve 30-40 kişilik bir gerilla grubu ile neyi değiştirmeye kalkıştığını hala anlamış değiller. Bunun yanında Bolivya’da Che’nin bugün dahi politik solun ve ABD karşıtı hareketin önemli sembolü olduğu hiçbir şekilde tartışma götürmeden kabul görmektedir. Bolivya’da insanlar araçlarının arkasına Che’nin çıkartmasını takmaktan da hiç geri kalmıyorlar, ona sevgilerini esirgemiyorlar.




Acımasız doğa koşullarının hüküm sürdüğü, İspanyolların istilasına uğrayarak, sömürülen ve de geçmişte askeri rejimler idaresi altında ezilen yoksul Bolivya Halkının yaşam koşullarını dilim döndüğünce kısmen de olsa sizlere aktarmaya çalıştım. Bu bağlamda bana paha biçilmez bu olanağı sağlayan Fundation Pueblo Vakfı’na buradan binlerce defa teşekkür ediyorum. Sonuç o ki Bolivya halkı mutlu bir yaşamı yakalayabilmesi için daha çok ama çok mücadele vermesi gerekiyor! 

Prof. Dr. Seyhan HASIRCI

Not: Ayrıca buradan tüm okurlarıma olanakları dâhilinde Latin Amerika’yı ve tabi ki, Bolivya’yı görmelerini tavsiye ederim.

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.