FAŞİZM (2)

ABONE OL
18:50 - 01/10/2020 18:50
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Faşizmin insan kaynağı, ülkelerin nüfuslarının çoğunluğu olan orta sınıflardır.
Orta sınıf örgütsüz, kararsız ve dengesizdir.
Orta sınıfın ve köylülerin ortak sınıf çıkarları olmadığı için birlikte hareket etme bilincinden yoksundurlar. Orta sınıf ırkçı ve kökten dinci görüşlerin etkisine girmeleri kolaydır

Örgütsüz oldukları için, hem kolayca yönlendirilebilinir hem de tepkileri kolayca önlenebilinir.
Tekelci sermaye, orta sınıfı daha çok milliyetçi-ırkçı ve dinci ideolojilerle etkileyerek hem oy deposu olarak hem de kendini koruyacak bir güç oluşturarak bilinçsiz hazır güç olarak hizmetinde kullanır. Kırsal toprak insanını (yarı feodal kesimleri) yanına alarak ülke çıkarlarına aykırı kararları bile destekletir. Sınıf bilincinde ve örgütlü olmayan orta sınıf ile kırsal kesimler ülke veya bağımsızlık kavramlarına da yabancıdır.
Dün kapitalizmin yayılmacılık savaşlarının haklılığını kabul ettirmek için kullandığı milliyetçi-ırkçı örgütlemeleri tam sanayileşmemiş toplumlarda din olgusunu kullanarak oluşturdukları kitlelerin yardımıyla yapmaktadırlar.
Hitler Almanya’sında 1. Dünya Savaşı yenilgisinden sonra kaybedilen topraklar, ekonomide belirsizlikler ırkçılığı körüklemiş ve faşizmin demokratik seçimle iktidar olmasına yol açmıştır.
1980 öncesi Türkiye’de aşırı milliyetçi söylemlerle saflarına çektikleri varoştaki gençleri silahlı eğitimden geçirerek aydınları, sendika önderlerini, bilim adamlarını, solcu gençleri öldürttüler.
Sermaye sahibi işadamlarının himayelerinde komando eğitimi alan bu yoksul aile çocukları aynı mahallede, aynı şartlarda yetişen yoksul aile çocuklarını öğretmenlerini komünist diye öldürdüler.
Solcu ve sağcı gençler aynı elden silahlarla birbirlerini öldürdüler.
Anarşi ve ekonomideki belirsizlik, pahalılık, süreksizlik (istikrarsızlık) darbeye zemin hazırladı.
Ama İtalya ve Almanya’da olduğu gibi, Türkiye’de ırkçı partiler ve onlarla işbirliği yapan dinci partiler 2000′ li yıllara kadar seçimle tek başına iktidar olamadılar.
Dinci ve ırkçı partiler gerek sol, gerekse merkez sağ partilerin iktidar ortağı olarak devletin her katmanında kadrolaştılar.
Kökten dinci partilerin görünüşte ABD ve AB’ye karşıt olmaları nedeniyle liberal kapitalizmin ilgi odağında olamadılar.
Faşizm tıpkı Güney Amerika ülkelerinde olduğu gibi Türkiye’ de ABD ve Avrupa kapitalizminin desteği ile askeri darbeyle geldi.
Askeri darbenin geleceğini gören Ecevit, darbeyi önlemek için Avrupa’dan beklediği ekonomik yardımı alamadı.
Almanya’da iktidardaki SPD 12 Eylül Hükümetine ekonomik desteği vermekten çekinmedi.
12 Eylül Faşizmini kurgulayanlar aynı Hitlerin SA komandolarını yok ettiği gibi Ülkücü komandoları da bertaraf ettiler.
12 Eylül faşizmi demokrat, solcu, aydın kesimi yok etme kararlılığıyla her türlü insanlık dışı yollara başvurmayı görev bilmiştir. Kısmen ülkücü kesimi de etkisiz duruma getirmiş ama kökten dinci cemaatlerle sıkı bir işbirliğini yeğlemiştir.
12 Eylül sürecinde ülkücü gençlerin büyük bölümü mafyanın kollarına teslim edildi.
Kimi faili meçhul cinayetlerin tetikçileri, kimi çek-senet mafyasının kirli elleri oldular.
O dönemlerde Gülen Cemaatinin 12 Eylül faşizmini destekleme nedenlerinden biri bu işbirliğinin sonucudur.
Özal’ın ekonominin başına getirilmesi, ANAP iktidarında Takunyalı Biraderler olarak devlet kadrolarını tarikatların emrine verilmesi ile ABD ve AB’nin gelecekteki işbirlikçilerinin din eksenli Siyasal İslam’la olacağının göstergesi olmuştur.
Kapitalizmin dini, milliyeti, vatanı olmaz, olmamıştır da.
Dini kendi sömürüsüne ve iktidarına yaradığı ölçüde kullanır.
Dünyadaki dikta rejimlerinin ve faşizmin en önemli destekçileri Liberal kesimdir.
İtalya’da gelişen, Almanya’da canavarlaşan, güney Amerika ülkelerinde ve halktan yana, solcu iktidarları darbelerle deviren faşizmin en önemli destekçileri liberaller olmuştur.
Türkiye de 12 Eylül Faşizminin en önde destekçileri kimi dönek, kimi AB, kimi ABD’nin ücretli liberalleridir.
Bugün AKP iktidarının en önde gelen destekçileri yine kendilerini liberal olarak pazarlayanların olması rastlantı değildir..
Liberalizmin ilkesi olan ”bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” söylemi; kapitalizmin sınırsız özgürlüğü anlamındadır. Gerektiğinde kapitalizmin sömürü düzenine karşı engelleri darbeyle, faşist yönetimlerle kaldırma hakkının onaylanmasıdır.
Faşizm, kimi kez militarist faşizm şeklinde, kimi kez polis devleti şeklinde kimi kez de hükümetlerin sivil faşizm konumunda yerleşir.
Sivil Faşizmi halk son evresine kadar fark etmez. Hatta halk hükümeti seçimle iktidara getirdiği için hükümetin özgürlükleri adım adım kaldırmasını umursamaz.
Halkın tutucu yanını okşayarak onları aydınlara karşı kışkırtarak hedef saptırmasını iyi bilirler.
Hatta faşizmi orta sınıfın ideolojisi ve yoksul halkın temsilcisi bir halk rejimi olarak halka benimsetmeye çalışırlar.
Faşizmin önündeki en önemli engellerden biri de kuvvetler ayrılığıdır.
Yasamayı, yürütmeyi ve yargıyı tek elde toplayarak hukuk devletini geçersiz hale getirerek amacına ulaşmak ister.
Irkçı, dinci, tutucu, cinsiyetçi, gerici ideolojiler faşizmin en önemli gıdalarıdır.
Başlangıçta toplumsal tabanın genişletilmesi için, küçük ve orta sermaye gruplarının yararına gözüken birtakım ekonomik politikalar uygular.
Kimi zaman antikapitalist, antiemperyalist söylemlerle asıl amacını gizler.
Faşist ideolojisini gizlemek için toplumun ortak çıkarlarını savunuyormuş gibi bir görüntü içinde olur.
Dimitrov faşizmi; ”Faşizm; bir burjuva hükümetin ötekiyle yer değiştirmesi gibi basit, sıradan bir gelişme değil, devlet biçiminin değişmesidir” diye adlandırır.
Faşizm, kendiliğinden yok olmaz.
Faşizmin en zayıf yanı gücünün yıkılmayacağı inancıdır.
Kendini tek güç olarak gördüğünde iktidara gelmesine yardımcı olan kurumları, kuruluşları yok eder.
Hatta kendini iktidara getiren güçlere tavır alarak kendi kararlarını onları dışlayarak yürütmeye çalışır.
Emperyalizm emrindeki hükümetlerin başkaldırısını hoş görmez. Kendine hasım olan böylesi iktidardan desteğini çekerek yeni işbirlikçilerine yönelir.
Örgütlü ve güçlü bir toplumsal muhalefetin devreye girmesiyle yok edilir.
Bu toplumsal muhalefetin öncülüğünü yapacak bir siyasi partinin bu öncülüğe hazır olması gerekir.
Ulusal, demokratik, hukuktan yana her kesimin birlikteliğinin önünde faşizm dayanamaz yıkılır.
Önce buna hazır olmak, inanmak ve tüm antifaşistlerin faşizme karşı birleşmesi gerekir.
Ben değil biz olmayı yaşama geçirerek…

Yıldız AKALIN

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.