FARELER VE KÖSTEBEKLER

ABONE OL
18:56 - 01/10/2020 18:56
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Deniz Feneri hırsızlığı asrın en büyük soygunu olarak Alman yargısınca hukuk sayfalarına kara bir leke olarak geçti.

Bu soygun aslında daha önceki soygunların tekrarlanmasıydı.

Endüstri Holding, Kombassan, Jet-Pa, Yimpaş.

Hepsinin arkasında siyasal islamın maskeli hırsızları vardı.

Kurbanları ise, çocuklarının geleceği için boğazlarından, giyim-kuşamlarından kısan Avrupa’daki zavallı garibanlardı.

Tek zayıf yanları ekmeklerine, aşlarına göz dikenleri dini bütün inançlı Müslümanlar olarak görmeleriydi.

Hortumcular camilerde örgütlenerek, imamları kapı kapı dolaştırarak saf mümin avına çıktılar.

Birikimlerini son kuruşuna kadar hem sevap, hem yüksek kar payı hayaliyle bu din bezirgânlarına teslim ettiler.

Sonra geride ne anapara, ne kar payı kaldı.

Sadece elleri böğürlerinde gözyaşı ve yok olmuş gelecekleri kaldı.

Soyguncular aynı, yalanlar aynı hatta kurbanlar da aynıydı.

Üstelik aynı siyasetin içindeydiler.

İsimler, soygun markaları değişiyordu ama kurbanlar ile o siyasi kimlikler aynıydı.

Deniz Feneri daha kurnaz, elemanları daha kelli ferli ve daha üst derecede olan İslamcılardan oluşuyordu.

Endüstri Holding, Kombassan, Yimpaş aktörleri Deniz Feneri’ne kadar ulaşan ve bir bütünlük içinde hayırsever Müslümanları sarmalayan ahtapotun kollarıydı.

İplerin ucu önceleri Refah, sonraları AKP’de toplanıyordu.

Deniz Feneri’nin asıl kuruluş amacı, belirli bir siyaseti desteklemekti.

Bu savlar Frankfurt’ta yapılan yargılamalarda ve soruşturmadaki polis kayıtlarında tanıklarla kanıtlanmıştı.

Frankfurt’taki yargılamada ekrana bir kaset görüntüsü getirilmişti. Zekeriya Karaman’ın oğlunun düğününde nikâh şahitleri; Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, İçişleri Bakanı Beşir Atalay ve Zekeriya Karaman’ın görüntüleri mahkeme salonunda delil olarak sunuluyordu.

Mahkeme salonunda bu görüntüler gösterilirken polis şefi A. Böhm: ‘’ Zekeriya Karaman ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan evlilikler yoluyla akrabadır. Bence bu kadarı yeterli.”(*)

A.Böhm; Politik baskı yapıldığı konusunda; Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Almanya Ankara Büyükelçisi Kunz ile olan görüşmeleri anlattı. O Mahkeme Salonunda bulunan ve bu utanç duyulacak bilgi ve belgeleri izleyenler mutlaka; ‘’Türkiye’miz bu kişilerce mi yönetiliyor?” Acısını yüreklerinde duyuyorlardı.

Adalet Bakanı M. Ali Şahin yerel seçimlerde Antalya’da: ‘’Projelerinizi uygulamak için AKP’ye oy verilmesi gerektiği” Uyarısını! Yapmıştı. Bu nedenle pazarlık ve tehdit konularında deneyimliydi.

Türk Polisinden bilgi ve belge isteminde bulunan Alman Polisine Beşir Atalay’ın İçişleri Bakanı olduğu Türk Polisi: ‘’Burada uluslararası polislik işbirliği olanağı yoktur.” Diyerek ilk engellemeleri yapıyordu.

Beşir Atalay, Yimpaş vurguncusu Dursun Uyar’ın yardımcısı, danışmanı ve Yimpaş’a bağlı ANAR araştırma şirketinde yöneticiydi. Deniz Feneri’nin 2006’ya kadar yöneticisi olan Mehmet Gürhan Yimpaş’ın önceki çalışanlarından biriydi.

Yargıcın, Deniz Feneri Muhasibi Firdevs Ermiş’e sorduğu;” Para başbakana mı gönderildi?” sorusuna yanıtı; Evet” oldu.

Türkiye Cumhuriyet savcılarının Almanya’da mahkûm olan Deniz Feneri görevlilerini sorgulamak, Alman Polisi ve yargısı ile görüşme istemine; ‘’Yol paralarını kendiniz ödemeniz gerekir” denince bu istek engellenmiş oldu.

Almanya Deniz Feneri davasında Alman Yargısı alt düzey sanıkları mahkum etti.

Ama Alman Yargıç:

‘’ Burada asrın en büyük soygununun buradaki bölümünü sonuçlandırdık. Ama asıl suçlular Türkiye’dedir.” Diyerek topu Türk yargısına ve Türk Polisine attı. Zekeriya Karaman, Dr. Zahid Akman, AKP siyaset erbabı zanlı olarak gösterilmişti.

Türkiye bu konuda üzerine düşen görevi yapıp, hortumcuları, hırsızları Türk Adaletine teslim edeceğine, her yolsuzluk olayında olduğu gibi suçu bir bölüm Türk Medyasına, özellikle de Doğan Medya Grubuna atıyordu. Frankfurt’taki yargılamayı kamuoyuna duyuran Doğan Medya’yı vergi memurları kıskacında bertaraf etti. Sonunda Aydın Doğan teslim bayrağını çekerek doğru haber yazanları gazetelerinden uzaklaştırdı.

Aslında Almanya Hürriyet ve Milliyet muhabirleri de bu soygunun boyutlarının bu kadar büyük olacağını beklemiyorlardı. Olan Sabah gazetesinde bu olayları izleyen ve ‘’AKP’nin Feneri Böyle Söndürüldü.” Adlı Vedat Ali Aydın’la birlikte yazdıkları kitabı yayınlayan Ali Gülen’e oldu. Ciner Grubunun devletten alacağı teşvik günü kitabı piyasaya çıkınca gazeteden kovuldu.

Türkiye’de çok konuşan, boş konuşan sulu göz Bülent Arınç, kendisine bağlı RTÜK Başkanı Zahid Akman’ın istifasını istedi. Başbakanın öfkesine neden olan bu iki ucu pislik olan bu konuda sesini kısıp oturmak durumunda kaldı.

Biat Kültüründe istifa onuru falan olamaz, biat vardır!

Aykırı olanlar da hemen bertaraf edilirler.

İki yılı aşkın süre sonunda Cumhuriyet Savcıları işe başladı ve Türkiye ayağındaki zanlıların bir kısmını tutukladılar. İzler yukarıya doğru giderken siyaset kanadı korkmaya başladı.

Savcıların titiz çalışması sonucu Eski İçişleri Bakanı, şimdiki Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın koruma müdürü bakanlık telefonundan Kırıkkale Belediye Başkanını arayarak savcıların arama yapacağı emniyete bildirildiğini, önlem alınmasını haber veriyor. Deniz Feneri sanıklarından İsmail Karahan, ifadesinde aramaları itiraf ediyor.

Atalay ise inkâr edip, haberi sızdıranları suçluyor.

Haberi yandaş basına sızdıran Zahid Akman’ın avukatı, yazan ise cemaatin ve CİA’nın Türkiye kolu Taraf Gazetesi değil midir?

Eğer savcılar görevden alınmasaydı köstebek ve birçok kişi gözaltına alınacak, tutuklanacaktı.

Deniz Feneri önemli kişilere kadar uzanacaktı.

Vakıfbank’tan gemiciklerin paralarına ulaşılacaktı.

Oğlunun takı parasından politik sermayenin aslında Kombassanlara, Endüstri Holdinglere, Yimpaşlara ulaşacağı riski vardı.

Türk Halkı birdenbire çıkan servetlere alışıktır.

Bir zamanlar başbakanımızın biri de; ‘’annesinin yastık altındaki paralarından” Amerikalarda ev satın almıştı.

Dini bütün Başbakanımız, Alman Başbakanına ‘Maaşı yetmediği için, zor geçindiğini” şikâyet etmişti.

Şimdi dünyanın sayılı zengin politikacıları arasında sayılıyor.

WikiLeaks belgelerinde İsviçre Bankalarındaki paraları açıklanınca; Binlerce bankaya benim hesabım var mı diye nasıl sorayım?” Diyeceğine, İsviçre makamlarına resmi yazı ile sorulup yanıtı alınıp kamuoyuna açıklanabilirdi.

Aynı suçlamalara karşı Deniz Baykal aynı yolu izlemiş, söylentilerin iftira olduğu kanıtlanmıştı.

Başbakan yapamadı, neden?

Beşir Atalay’ın korkusu neden?

En doğru yolun Meclis Araştırmasıyla bu soygunun ortaya çıkarılmasıdır.

Ama hükümetin, özellikle başbakanın bu araştırmaya razı olması gerekir.

Yoksa vurgunların, soygunların lekeleri alınlarından silinmez.

Temize çıkmanın yolu cemaat savcılarının, yargıçlarının değil, Cumhuriyet Savcılarının ve Yargıçlarının davayı üstlenmesiyle olanaklıdır.

Siz halen zamları güncelleştirerek, şarabı yasaklayarak, gaza, benzine, elektriğe insaf ölçüleri üzerinde zam yapıp, yani Güncelleyip, halkı Porşe’ye binmeyin diye akıl verecek kadar aptal yerine koyacağınıza Türkiye’nin alnına sürülmek istenen bu kara lekeyi silmenin cesaretini gösterin.

Kızmayla, bağırmayla, tehditle bu soygunu örtemezsiniz.

Bu vurgunu yandaşlarla, emzikli döneklerinizle, Taraf’ınızla, karartamazsınız.

Bu leke torunlarınızdan bile sorulur.

Bilesiniz!

Yıldız AKALIN

*Ali Gülen ve Vedat Ali Aydın’ın birlikte hazırladığı AKP’NİN FENERİ BÖYLE SÖNDÜ kitabı belgelere dayalı, hem hukukçu, hem gazeteci olarak hazırlanmış kitabı okuduğunuzda Deniz Feneri ve diğer Yeşil Soygunlar hakkında doyurucu bilgiler edinilebilir. (Y.A.)

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.