FAİR PLAY TARAFTARI OLMAYI ÖĞRENMEK
Geçen Çarşamba akşamı Dortmund’da; Borussia Dortmund-Galatasaray takımları arasında oynanan Şampiyonlar Ligi Grup Eleme Maçın ‘da maalesef yine istenmeyen olaylar yaşandı.
Karşılaşmayı izlemeye gelen 10 bine yakın göçmen Türk seyirciler arasında kendini bilmez bazı Türk taraftarlar stadtta Türk sporuna zarar verecek davranşı da bulundular. Alman Polisi ve Dortmund Savcısı statta havai fişek atan, tehlikeli ve yasak meşaleler yakan (Stadyum içerisinde yasaklı madde olan Pyrotechnik, yani ateşli meşaleler kullanmak), ayrıca 250′ ye yakın oturağı kıran 700 göçmen Türk taraftar hakkında suç duyurusunda bulunduklarını ve bu şahısların; insan hayatını tehlikeye atmak ve adam öldürmeye teşebbüsten dolayı mahkemeye sevk edildiklerini açıkladılar.
Yanlış okumadınız 700!.. 700 Galatasaray taraftar bu üzücü olayın sorumlusu olarak ilan edilmişlerdir. Zaten gerilemeye yüz tutmuş futbolumuzun ve dolayısı ile futbol kulüplerimizin taraftarlarının takındıkları bu sakıncalı davranışın ülkemiz sporuna çok zarar vereceği gibi Türk futbolu bu olaylar yüzünden daha fazla saygınlık kaybedecektir.
Peki, tüm bu olup bitenlerin muhatabı kimdir? Ve ya, bu sorunu kim ve nasıl çözecektir? Üzülerek söyleme isterim ki; 15 yıla yakın bir süredir Türkiye Futbol Federasyonu’nun kapılarını (Taraftar Projeleri ve statlarda şiddetin önlenmesi konusunda hazırladığım projeler için) aşındıran, taraftar ve futbolda şiddet konusunda Eksper(uzman) birisi olarak Avrupa’nın göbeğinde bu tür olayları yaşıyor olmamız bana utanç veriyor.
Daha önceleri de bu konuda yazılar yazdım ve sorunu defalarca dile getirdim. Türkiye Futbol Federasyonu’nun kapısını gidip gele aşındırdım ve bugün ”Futbolda Şiddet” konusunu bir kez daha yazmayı ve ilgilileri bu sorunu çözmeleri için uyarmayı kendime bir görev addediyorum.
Bu sorunun birinci derecede muhatabı Türkiye Futbol Federasyonu’dur. İkinci derecede sorumlu kurum ise Spor Bakanlığımızdır. Dolayısıyla doğrudan bakanlığa bağlı olan Spor Genel Müdürlüğümüz de sorumlu diğer kurumdur.
Neden mi? Tekrar hatırlatmakta yarar görüyorum; Daha henüz unutmadık, 1985 yılında Belçika’nın başşehri Brüksel’de Heysel Stadyumu’nda yaşanan futbol faciası ve sonrasında acilen toplanan Avrupa Konseyi, yapılan bu acil toplantının ardından yayınladığı bildirge unutulmadı! Bu deklarasyonda; aynı yıl tüm Avrupa ülkelerine yollanarak altını imzalamaları istenen bu bildirgenin en önemli maddelerinden bir tanesi de; ülke futbol federasyonlarının en kısa zaman içerisinde kendi taraftarını eğitmeleri ve disiplin etmelerini ve projeler üretmelerini (öncelikli olarak taraftarı fişlemeyi ve sözüm ona yeni çıkan taraftar pasolarını değil) öğütlemiştir.
Günah Keçisi taraftarların fişlenerek statlara girebilmeleri için, zorunlu paso çıkartmayı öncelikleri içine alan federasyon, eğitim boyutunu her defasında ihmal etmiş ve hala ihmal etmeye devam etmektedir ve şimdi gelinen bu noktada bizleri pirinç’in içerisindeki bu taşların nasıl ayıklanacağını yeniden düşünme noktasına getirmiştir.
Kısacası bizler artık işin en kolay tarafını seçerek taraftarlara nasıl ceza verebilir de onlar sustururuz boyutu ile uğraşmayı bırakarak eğitim boyutu üzerinde yoğunlaşmalıyız. Sürekli olarak ceza yasaları çıkarmakla boşa harcamak yerine eğitim boyutu ile de uğraşmış olsaydık şimdi bu tür olayları yaşamıyor olacaktık. Taraftarı denetim altında tutmanın yanı sıra, çözüm olarak (tıpkı deklarasyonda açık bir şekilde belirtilen) eğitim yönünü de işleseydik acaba durum yine böyle mi olurdu?
Sözün özü; Bu durumu ne Türk insanı hak ediyor ve nede Türkiye Cumhuriyeti. Oturup bir düşünün!.. 700 Türk futbol taraftarı adam öldürmeye teşebbüsten mahkemeyle sevk ediliyor ve bizler bu duruma seyirci kalıyoruz! Sizlere soruyorum: ”Avrupa’da yaşayan Türk toplumunun birer bireyi olarak bu durumu hak ediyor muyuz?”
Buradan Ultra Aslan yöneticilerine seslenmek istiyorum. Stada yapılanlar çiçeği burnunda yeni seçilmiş olan başkanınıza bu bir hoş geldiniz hediyesi miydi? Olanları anlamakta güçlük çekiyorum derken, sizleri de bir yıl öncesine götürmek istiyorum. Hatırlayınız!.. Daha bir yıl olmadı, yine şampiyonlar ligi maçı ve yine rakip Alman ekibi Schalke 04 her iki takım önce İstanbul’da sonra da Gelsenkirchen’de karşılaştılar. İstanbul’da oynanan maç öncesi Schalke taraftar temsilcileri ile Ultra Aslan temsilcisi Galatasaray adasında yenilen yemek sonrası ortaya çıkan dostluk tablosunu ne çabuk unuttuk? O karşılıklı çiçek, forma ve şal değiş tokuşu bir anda yok mu oldu? Ve İstanbul’da 1-1 biten maçın ardından Gelsenkirschen’de oynanan ve Galatasaray’ın 3-2’lik galibiyeti ile sona eren maçın ardından her iki takımın taraftarlarının sevinç ve üzüntüleri gözlerinden okunuyordu ve hiçbir tatsız olay yaşanmamıştı! Ben böylesi bir dostluğun ve yakınlaşmanın oluşmasına destek verdim ve her iki taraftar grubunu buluşturdum. Acaba bunun altında yatan önemli olay neydi? Sadece ben değil herkesin oturup bu durumu düşünmelerinde yarar görüyorum!
Skor olarak her maçın bir kazananı ve bir kaybedeni vardır, ama bu skorlar sonucunda bazı kişi ve kurumlar (taraftarlar) kazançlı çıkacaktır. İşte bunu görebilmek ve hesap edebilmek, futboldaki bu şiddeti daha da azaltarak aşağıya çekecektir. Geçen yıl Ultra Aslan ile Schalke 04 Ultraları kazançlı çıkarken, bu yıl maalesef Galatasaray ve taraftarları hem her iki maçı ve hem de taraftar olarak kaybeden taraf olmuştur. Kaldı ki, kaybeden sadece onlar olmamış Türkiye Futbol Federasyonu, Spor Bakanlığımız ve Spor Genel Müdürlüğümüz de kaybedenler arasındadır ve kayıp etmeğe devam etmektedirler. Kısacası birbirlerini iyi tanıyan insanlar, birbirlerine zarar vermezler. Söz konusu Schalke-Galatsaray maçları öncesi ve sonrası her iki grubun taraftarlarına ” Futbol, Taraftar ve Şiddet” konularında Eksper(Uzman) biri olarak her iki taraftar grubuna önderlik yaptığım için çok mutluyum ve buradan Galatasaray yöneticilerine bu etkinliğe destek verdikleri için teşekkürü bir borç bilirim.
Saygılarımla
Prof. Dr. Seyhan HASIRCI
