EVLİLİK KUTSAL BİR KURUMDUR

ABONE OL
19:03 - 01/10/2020 19:03
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Müslümanların, bilinçli olarak Allah’a teslim olmaları, İslâm’ı ölçü kabul etmeleri gerektiği halde; “müslümanım” diyenlerin önemli bir bölümü şu veya bu gerekçe ile böyle davranmıyor. Arzularının güzel gösterdiği cahili örf ve âdetlerin, ya da dünyevî basit çıkarların peşine takılıp gidiyorlar da Allah’ı unutuveriyorlar.

Yüce Yaratıcı Müslümanları, Allah’a teslim olmaları konusunda sert bir şekilde uyarır:

“Allah ve Rasûlü bir işle ilgili hüküm verdiklerinde, mü’min bir erkek ve mü’min bir kadının, o işi kendi isteklerine göre belirleme hakları yoktur. Kim Allah ve Rasûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” (Ahzâb, 36)

Ayette söylenen şu; Müslüman Allah’a katıksız bir teslimiyetle teslim olmalıdır. Bir konu hakkında Allah hükmünü açık ve seçik olarak ortaya kozmuşsa, Müslüman birey bu durumda sadece ” inandım ve de tasdik ettim” demelidir. Teslimiyet böyle olur. Allah bir konuda konuşmaya başlamışsa Müslüman bireye susmak düşer.

Toplumun temelini oluşturan aile, kutsal bir kurumdur. Maalesef Müslümanların bu kutsalına gölge düşmüştür. Günümüzde evliliklerin çoğu uzun soluklu olamıyor. Taraflar, “niçin evleniyorsunuz ve niçin boşanıyorsunuz?” sorusuna sorumluluk taşıyan mantıklı bir cevap veremiyorlar. Eşler birbirlerini incir çekirdeğini dolduramayacak kadar eften-püften sebeplerle rencide edebiliyorlar. Birbirlerine elbise olması gereken eşler, birbirlerini deşifre ediyorlar. Ne kadarda bayağı davranış. Allah “…erkekler kadınlar, kadınlar da erkekler için elbisesidir.” (Bakara suresi 189) buyurduğu halde bu böyle oluyor.

Bu yazımda yanlış yapılan evlilikler veya evlilik kurumunda yapılan yanlışlıklar üzerinde duracağım. Bu yanlışlıkları şu şekilde sıralamak mümkün:

1- Evlilik yoluyla oluşan kurum kutsal bir kurumdur.
-Müslümanlar bu kurumun kutsallığına gölge düşürmüşlerdir. Eşler birbirlerinin haklarına saygı göstermiyorlar.

2- Evlenme yaşına gelen gençler evlilikle ilgili doğru bilgiler edinmiyor.
– Gençler, nikâh birlikteliğinin birbirlerine yüklediği görev ve sorumluluklar konusunda yeterli eğitimi almıyorlar. Gençlere verilen bilgiler ya geleneğe ait bilgiler oluyor ya da geleneğin meşrulaştırılmasına katkı sağlayacak din soslu bilgiler oluyor. Kızlar çeyize, erkekler de evlilik masraflarına önem verdikleri kadar kendilerine lazım olacak evlilikle ilgili bilgilere önem vermiyorlar.

3- Bekârlar geç evleniyor, geç evlendiriliyor.
-Dinimiz evlenme yaşına ve olgunluğuna gelmiş kız ve erkekleri evlendirmede acele etmeyi ısrarla tavsiye ettiği halde, bekârlar geç evleniyor, geç evlendiriliyor.

4- Eş seçiminde İslâm’ın tavsiyelerine uyulmuyor.
-Evliliğe karar verilirken taraflar arasında uzlaşma sağlanamıyor. Bazen ana-babaların tercihine kulak verilmiyor, bazen de ana-baba çocuklarının kararlarına saygı göstermiyor.
-Eski örf olan, görücü usûlünün birçok mahzûrları elbette vardır, peki, flört yaparak eş seçmenin hiç mi mahzurlu tarafı yoktur?
-Neden bu konuda orta yol tercih edilmez. Taraflar makul ölçüler içinde, görüşerek, tanışarak evlenemezler mi? Birbirlerini evlilik öncesinde tanıyarak iki medeni insan gibi ortak noktalarını, ayrıştıkları noktaları tespit ederek, bilinçli bir şekilde evlenmeye adım atamazlar mı?

5- Bazı çirkin adetlerden vazgeçilemiyor.
-Başlık parası, süt parası gibi nice çirkin adetler hâlâ bazı yörelerde evliliğin olmazsa olmazı gibi kabul ediliyor.

6- Özellikle kız tarafı bazen de erkek tarafı evliliği zorlaştırabiliyorlar.
-Kız tarafı erkek tarafına, erkek tarafı da kız tarafına zorluk çıkarabiliyor. Dünyevî konularda çok ince eleyip sık dokumalar, gereksiz nazlanma ve zorlamalar olabiliyor. Evliliği zorlaştıranlar, kendi çocuklarının ve evlenemeyen gençlerin harama yönlenmelerine sebep olduklarını veya nefislerine zulmettiklerini unutmamalıdırlar.

7- Ayıp anlayışı, haram anlayışını bastırıyor.
-“Ele-güne karşı, el ne der, ne yapalım çevremiz böyle istiyor, ben akrabalarımı ve arkadaşlarımı kıramam, çevre şartları, bizim örfümüz böyle, herkes böyle yapıyor, yoksa bizi ayıplayıp kınarlar, ben filanların yüzüne nasıl bakarım” gibi yanlış gerekçelerle gençlerin evlilikleri felakete dönüştürülebiliyor.

8- Namus anlayışı giderek anlamını yitiriyor.
-Eşlerde aranması gereken namus anlayışı, sadece hanımlar için aranıyor. Erkeğin evine yeterince bağlı olmaması, gözünü haramdan sakınmaması, karşı cinse belli bir meylinin olması yadırganmıyor, doğal karşılanıyor, hoş görülüyor, “erkektir yapar” deniliyor. Kız için aynı anlayış gösterilmediği gibi, kıza başka türlü isimler takılabiliyor, hatta kız bu asırda diri diri! toprağa bile gömülebiliyor. Bu vahşi olayın adına da namusun temizlenmesi deniliyor.

8- Örf adına fazla takı isteniyor.
-Söz ve nişan aşamasından başlanarak, düğüne kadar, eşya alımı konusunda israf ve gereksiz harcamalar yapılıyor. Kullanılmayacak veya o aileye göre lüks sayılabilecek eşyalar evliliğin olmazsa olmazı kabul ediliyor, fazla takı isteniyor. Bir günde içinde yapılıp bitecek olan nişan ve düğün törenlerinde büyük harcamalar yapılıyor.

9- Nişan ve düğün törenlerinde haramların önü açılıyor.
-Nişan, kına ve düğün törenleri haram olan eğlencelerle, gayrı meşrû tarzda yerine getiriliyor. Kadınlar çıplaklaşıyor, cinselliklerinin reklamını yapıyorlar, içkiler su yerine ikram ediliyor, “Allah’ın emri” kabul edilen nikâh ve evlilik, Allah’a muhalefet ederek yerine getiriliyor.

10- Gurur kırıcı, aşağılayıcı örfler terk edilmiyor.
-Bazı yörelerde örf olarak uygulanan, aile yakınlarına “çarşaf” gösterme gibi nice çirkin gerdek âdetleri töre adına bir türlü terk edilmiyor. Sağdıç ve yengelerin; aşiret adına, saygı adına, maçoluk adına yaptıkları yanlış yönlendirmeler hala devam ediyor.

11- Aile hayatında kadın, köle, hizmetçi, mahkûm gibi görülüyor.
-Kadın erkeğe sanki hizmetçi olarak alınıyor. Kadının sadece kocasına değil kocasının tüm akrabalarına da hizmet etmesi bekleniyor.

12- Bazı erkekler can yoldaşlarını dövebiliyorlar.
-Erkek, hanımına arkadaşça muâmele etmesi, onu Allah’ın emâneti bilip can yoldaşı görmesi, kendisinin eksiklerini tamamlayan sevgilisi kabul etmesi gerektiği halde; evde gardiyan, komutan, despot ve faşist bir diktatör rolü oynamaya çalışıyor. Erkeklerin çoğu hanımına kaba ve sert davranabiliyor. Bazı erkekler, Kuran’ı referans göstererek çok çirkin bir davranış olarak algılanması gereken dayağa başvurabiliyor.
Terside mümkün olabiliyor. Bazen de kadınlar can yakabiliyorlar, erkeğe bir çıkış yolu bırakmayabiliyorlar. Bilhassa anneleriyle birlikte olarak erkeğe zindan hayatı yaşatan kadınlar da olabiliyor.

13- Aile içinde, evlerde gerçek İslam’ın emirleri tatbik edilmiyor.
-Aile içinde, hakkıyla ve tüm ayrıntılarıyla Allah’ın emrettiği şekilde yaşanmıyor. Problemler Kuran’ın bakış açısıyla çözülmek istenmiyor. Evlerde eşler birbirlerine aynı zamanda hoca olamıyorlar, karı-koca evde cemaatle namaz kılma gereği duyup evi mescid haline getirmeye çalışmıyorlar. Evler, kitap okunup karşılıklı değerlendirmeler yapılan yerler haline gelmiyor. Evler, eğitim yuvasına, mektep ve okula dönüşmüyor. Evler erkekler için biraz otele, lokantaya, kahveye, gazinoya, sinemaya, stadyuma benziyor. Çalışmayan hanımlar için de evler hapishane olabiliyor.

14- Evliliğin meyvesi çocuktur.
-Evliliğin temel hikmeti neslin devamı olduğu halde, bazı evliler çocuk istemiyor. Bazıları, hayatî bir zarûret olmaksızın kürtaj yaptırıp çocuk aldırarak bebek katili bile olabiliyor. Çocuk sahibi olan ailelerde de çocuk eğitimine zaman ayrılmıyor. Çocuğun okul hayatı takip edilmiyor. Örnek olmak, onları müslümanca terbiye etmek, kişilik sahibi, karakterli, ahlâklı şekilde yetiştirmek için gerekli çabayı anne de baba da göstermiyor. Onların maddi gıdalarına verilen önem, zihnî, ruhî ve kalbî gıdalarına verilmiyor.

15- Çocuklara bir yerde durmaları gerektiği öğretilmiyor.
-Çocuklar ya aşırı özgür, ya da aşırı otorite ve baskı altında yetiştiriliyor. Bunun sonucu olarak buluğ yaşlarını aştıklarında ya isyan ediyorlar ya da psikolojik problemlerle karşılaşıyorlar. Sevgi ve saygı gibi kavramlara, acıma duygusu gibi insanî duygulara onların hayatlarında yer olmayabiliyor.

17- Çocuk yetiştirme konusunda tek tarafın sözü geçerli oluyor.
-Çocuk eğitimi karı-koca arasında yapılan istişarelerle yapılmıyor. Bu konuda kararları ya erkek tek taraflı olarak veriyor, ya da kadın. Çocuk ailenin ortak meyvesi olarak yetiştirilmeyebiliyor.

18- Daha evlenmeden önce yeni çiftin evi ayrılmalıdır.
-Hanımlar, istemedikleri halde kaynana ve kayınpederleriyle birlikte yaşamak zorunda bırakılıyor. Onlarla birlikte yaşamak, kocasından ziyade onlara hizmet etmek asıl görevi oluyor. Onların gelinlerinin her şeyine karışma hakları oluyor, emretme yetkisinin kendilerinde olduğunu düşünüyorlar, kadınları eziliyorlar ve sonuçta evliklikler boşanmayla sona erebiliyor. Veya her zaman mutsuz bir kadın portresiyle karşılaşabiliyorsunuz.
Horlanmış küçültülmüş, onuru zedelenmiş bir erkek portresi ile karşılaşmakta mümkün olabiliyor.

19- Karı-koca arasındaki saygı sevgi bağına önem verilmiyor.
-Karşılıklı olarak iyiliği emir ve kötülükten sakındırma, hakkı ve sabrı tavsiye, ibâdetlere teşvik gibi görevler ihmal ediliyor. Sadece erkeğin değil, hanımın da usûlü dairesinde kocasına iyiliği emir ve kötülükten sakındırma yapmasının hem hakkı ve hem de görevi olduğu değerlendirilmiyor. Çiftler, ya mutlak itaat ya da mutlak itaatsizlik gibi bir ikilem içerisinde bırakılıyorlar. Karşılıklı sevgi ve saygıya yönlendirilmiyorlar. Sorunlar istişare ile çözülmüyor. Aileler taraf olabiliyor. Aileler arasındaki uyumsuzluk yeni kurulan aileye de yansıtılabiliyor.

20- Ailede iş bölümü yapılmıyor.
-Erkeğin evin dışında yaptığı iş, iş olarak görülürken kadının evin içinde yaptığı ev işi, iş olarak görülmüyor. Erkeğin dışarıdaki yaptığı işe kadının evin içinde yaptığı iş denk sayılmıyor. Çocuk terbiyesi ve alışveriş gibi konular da iş bölümü çerçevesinde çözülmüyor. Çiftlerin her ikisinin çalışmaları durumunda ise işler tamamıyla kadına bırakılabiliyor. Kadın çifte mesai yaparken erkek televizyon seyretmekle veya kahvede oyun oynamakla meşgul olabiliyor.

21- Yanlış evlilikler yapılıyor
-Akrabalığa dayalı, beşik kertiğine dayalı, maddi güce dayalı, töreye dayalı evlilikler mutsuzluğun kapısını aralayabiliyor. Türkiye’den Almanya’ya ihraç edilen gelin ve damatlar çok sıkıntılı günler yaşayabiliyorlar.
Kültürleri tamamen farklı olan çiftler mutluluk beklerlerken, evlilik onlara zindan olabiliyor.

Velhasıl,
-evli çiftler birbirinin insan olmaktan kaynaklanan haklarına saygı göstermelidirler, müdahale etmemelidirler. Birkaç çocuk doğurduktan sonra vücudu deforme olan kadınlardan yavaş yavaş uzaklaşan erkekler sorumsuzca davranan egoist insanlardır. Kişiliksiz ve kimliksiz insanlardır bunlar. Hatta bunlara insan demek bile doğru olmasa gerektir.

-Boşanmaya o kadar çabuk karar verilmemelidir.

-Hele çocuk olduktan sonra yapılan boşamalar için oldukça zor karar alınmalıdır.

-Annesiz veya babasız olarak büyümenin verdiği sıkıntı çocuklarda istenilmeyen rahatsızlıkların olmasına sebep olabilecektir.

-Başka kadınlarla birlikte olmaktan hoşlanan erkekler, hanımlarına da başka erkeklerle birlikte olma izni vermelidirler.

-Evde para konu edilmemelidir. Kazanç ailenin kazancı olarak düşünülmelidir.

-Bir şekilde boşanma gerçekleşirse, çocuklar ihmal edilmemeli, hem anne hem de baba çocuğunu istediği zaman görme hakkına sahip olmalıdır. Anneye veya babaya çocuğunu görme yasağı getirilmemelidir.

-Eşler bir şekilde evliliği sıkıntıya sokmuşlarsa, bir süre birbirlerinden uzaklaşabilirler, umulur ki bu uzaklaşma yeniden bir araya gelmenin özleminin doğmasını tetikler.

Sözü Sözün Sahibi’ne bırakarak konumuzu bitirelim:

Nisâ Suresi 35. ayet
“Eğer karı-kocanın aralarının açılmasından korkarsanız, erkeğin ailesinden bir hakem ve kadının ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar barıştırmak isterlerse Allah aralarını bulur; şüphesiz Allah her şeyi bilen, her şeyden haberdar olandır.”

Nisâ Suresi 128. ayet
“Eğer bir kadın kocasının geçimsizliğinden yahut kendisinden yüz çevirmesinden endişe ederse, aralarında bir sulh yapmalarında onlara günah yoktur. Sulh (daima) hayırlıdır. Zaten nefisler kıskançlığa hazırdır. Eğer iyi geçinir ve Allah’tan korkarsanız şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır. “

Nûr Suresi 32. ayet
“Aranızdaki bekârları, … evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lütfu ile onları zenginleştirir. Allah, (lütfu) geniş olan ve (her şeyi) bilendir.”

Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.