EVLİLİK, BOŞANMA ve BEL’AMLAR (I)

ABONE OL
18:15 - 01/10/2020 18:15
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

EVLİLİK, BOŞANMA ve BEL’AMLAR (I)

Müslümanlar günümüzde evlilik ve boşanma konularında sıkıntı çekmektedirler. Dini önderler bu ve benzeri konularda Müslümanlara yardımcı olamıyorlar. İmam nikâhı, birden fazla eşlilik, boşanma, faiz, miras taksimi, kadının şahitliği, ehli kitapla olan münasebetler, recm ( zina yapanların taşlayarak öldürülmesi) gibi konular bunlardandır.
İmam nikâhıyla yapılan evliliklerin meşru sayılması, nikâh yapılırken Mehir belirlenmesi, “3’ten dokuza şart olsun, boşol boşol boşol” diyerek kadınları boşamak, toplumda ciddi sıkıntılar doğurmaktadır.
Müslümanlar Kur’an’a mı uyacaklar, yoksa yaşadıkları ülkelerin kanunlarına mı tabi olacaklar? Sıkıntılı bir durum. Belirsizlikler istismara da kapı aralıyor. Mesela, İslâmi duyarlılığı olmayan Müslümanların, miras taksimi konusunda, birden fazla eşle evlenme ve erkeğe boşama hakkı verilmesi konularında bilhassa erkeklerin birden bire Müslümanlaşıvermesi gözden kaçmıyor. “Kur’an ne diyorsa onu yapalım, biz Müslüman insanlarız” gibi sözler Müslüman (!) erkeklerin dudaklarından dökülüveriyor. Başımdan geçen birkaç örnekle konuyu detaylandırmak isterim:

Problem

Hof’tayım
1993 yılında Nürnberg’in Hof şehrine teşkilat (IGMG) çalışması için gitmiştim. Çalışma bittikten sonra yanıma cemaatten birisi yaklaştı ve beni evinde misafir etmek istediğini söyledi. Cami derneği başkanı müsaade etmedi. Ancak o şahıs ısrar etti. “Başkanım durumumuzu biliyorsun, hocam ile konuşmam gereken özel meselelerim var” dedi. Başkan müsaade verdikten sonra eve gittik.
Çay kahve faslından sonra ev sahibi suç işlemiş gibi, mahcup bir şekilde elini dizlerinin üzerine koydu, başını önüne eğdi ve “Hocam bizim başımızda büyük bir bela var, her gelen hocaya soruyorum bana bir çıkış yolu göstermiyorlar. Ne yapacağımızı şaşırdık. Sizin görüşlerinizin farklı olduğunu duyuyoruz. Ayrıca genel merkezden bir tanıdık, bu konuyu sizin çözebileceğinizi söyledi bana. Bugün sizi evime misafir edişimin asıl sebebi budur.”  dedi.

Anlattı olan biteni, bir taraftan anlatıyor, bir taraftan da ağlıyordu: “Müslüman çocuktur, cami cemaatindendir, evlendikten sonra meslek yapar,  bir iş tutar, geçinip giderler dedim ve kızımı verdim delikanlıya. Rahat konuşsunlar birbirlerini iyi tanısınlar diye hemen imam nikâhı da yaptık. Bir sene sonra düğün yapacaktık. Ancak bu arada, kızım evlenmekten vazgeçti. Zaten gönülsüz vermiştim. Kızımın bu kararını içine sindiremeyen damat, intikam almak için kızımı bir türlü boşamıyor. “Senin nikâhın bende, asla boşamam seni diyor.” Aradan üç sene geçti. Boşanamadığı için de kızımı başkalarıyla evlendiremiyorum. Bize böyle öğretti hocalar. Biz de inandık.
Damat ise başka bir kızla evlendi. Çocukları bile var. Benim kızım kaldı ortada. Ne yapacağımı şaşırdım kaldım.” bana bir yol göster hocam…

Benzer bir örnek de Berlin’de başıma geldi
Sene 1986. Bopp Str. 4 numarada oturuyorum. Tek oda. Köşede kocaman bir soba var. Ama odayı ısıtamıyor. Çünkü evin altından yol geçiyor. Tuvaleti merdiven aralığında.

Üst katta Recai Şentürk ve Şerafettin Lekesiz oturuyorlar. Sahur yemeklerini birlikte yiyoruz. Bir gün sahur yemeğinde Recai; “Hocam bu arkadaş (Şerafettin Lekesiz) üçten 9 a şart olsun demiş ve hanımını boşamış. Şimdi ayrı yaşıyorlar. Çocukları da var. Hanımını da çok seviyor. Bir gün iş dönüşü annesi doldurmuş bunu, bu da o öfkeyle “Üçten dokuza şart olsun, boşol, boşol, boşol” demiş ve boşayıvermiş hanımını o öfkeyle. Oysa hanımını çok seviyor. Şimdi çok pişman, ancak hanımına dönemiyor. Mahalle baskısından korkuyor. Fetva arıyor. Onu da bulamıyor.
Çünkü, dinimize göre, “Üçten dokuza şart olsun” demek, kadını üç talâk ile birden boşamak demekmiş. Yâni kadını kocaya bağlayan üç katlı bağın üçünü de bir anda koparıp atmakmış. Şerafettin de bu bağları birden koparıp attığı için  hanımıyla tekrar birlikte olamazmış.
Ne kadar hoca varsa Berlin’de (Nail Dural, Yakup Taşçı, Ali kemal Saral v.b) hepsine sorduğu gibi, buraya gelip giden başka hocalara da sormuş ama, çıkış yolu bulamamış. Hocalar tekrar birleşmeleri için “hülle”* nin dışında bir çıkış yolu göstermemişler. –Şerafettin de onaylıyordu söylenenleri- Sen ne dersin bu işe hocam?” dedi.

(*) Hülle
İki hülle vardır, birisi Kur’an’ın şart koştuğu hülledir. Bakara suresi 230 bu hülleyi düzenler. Üçüncü boşanmadan sonrası için düzenlenmiştir. İkinci hülle de,  lanetlenmiş olan hülledir. Bu hüllede sahtekârlık vardır. Düzenbazlık vardır. Peygamberimiz bu hülle ile ilgili şöyle der: “Hülle yapana da, yaptırana da Allah lanet etsin.” (İbn. Mace, Taberani, Hâkim, Beyhaki)

Koca, hangi şart altında olursa olsun, karısını boşama kastı olmadan, bazen de boşama kastıyla üçten dokuza şart eder veya karısını  “birden üçe şart olsun” ifadesini kullanarak boşadığını ifade ederse, sonra da pişman olur ve karısından boşanmak istemezse;
Bu durumda bir defada üç talakla boşadığı karısını, başkasıyla evlenmedikçe, geriye alamayacağı için, sahtekârlığa başvurulur. Kadın usulen başka bir erkeğe nikâhlanır, kadın bir gece o erkeğin evinde kaldıktan sonra,  o adam kadını boşar,  kadın da böylece eski kocasına döner. İşte hülle rezaleti budur.
Din adamları (!) bu sahtekarlığa din adına cevaz vermektedirler. Bilhassa kocası ve bir yakını olmadan hacca giden kadınlara uygulanır hülle nikahı. Hacdan döndükten sonra nikahı altındaki o kadını boşamayan insanlar bilirim ben. Ahlaksızlıktır, cahilliktir ve kadın istismarıdır, din istismarıdır bu.   Cahil softalarca (Bel’amlarca) uygulanır. Müslümanın şerefiyle oynamak hiç bir kimsenin ve din görevlisinin haddi olmamalıdır. Din böyle bir uygulamaya asla cevaz vermez.

Devam edecek


Rüştü Kam

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.