EVDE ALMANCA KONUŞULSUN (MU)!?…

ABONE OL
11:52 - 23/10/2020 11:52
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best
EVDE ALMANCA KONUŞULSUN (MU)!?…
Almanya’nın en çok okunan gazetesi Bild, büyük puntolarla tam sayfa “Ausländer sollen zu Hause DEUTSCH sprechen” (Yabancılar evde Almanca konuşsun) manşetini atınca (7.11.2014) hemen bir gazete aldım. CSU (Hıristiyan Sosyal Birlik) partisi genel sekreteri Andreas Scheuer‘in Nürnberg’de yapılacak olan parti kongresinde görüşülmek üzere hazırladığı önergede; “Kim sürekli olarak burada yaşamak istiyorsa, kamuya açık yerlerde ve ailede (evde) Almanca konuşmalıdır” yazıyordu.
Türk gazeteleri bu haberi: “Almanya’da Türkçe yasağı” başlığıyla verdiler. Berlin Büyükelçimiz H. Avni Karslıoğlu yurttaşlarımıza şöyle seslendi:   Birileri kalkıp evde Almanca konuşulmasının zorunlu olmasını istiyor. Bu haksızlıktır. Evinde ne konuştuğuna, nasıl ibadet edeceğine veya nasıl giyinip giyinmeyeceğine kimsenin karışma hakkı yok. Arkadaşlar direneceksiniz. ”(8 Aralık 2014-Hürriyet)
Yeşiller Partisi İç Politika Uzmanı ve Federal Meclis milletvekili Volker Beck olayı; “Propagandaya dönük, saygısız ve müdahaleci bir tutum” diye nitelerken aynı partinin milletvekili Özcan Mutlu, “Sağ kesimden, hatta aşırı sağ kesimlerden oy kazanmak için bir polemik yaratmak istiyorlar“ dedi. Mutlu, “Hiç kimse dilinden, dininden, ırkından, kökeninden ötürü dışlanamaz, ayrımcılığa uğrayamaz” diyen Almanya Anayasası’nın üçüncü maddesine dikkat çekti.
Şansölye Merkel’in partisi CDU (Hıristiyan Demokrat Birliği) dahil birçok parti ve kuruluş, “Kimsenin evde konuşulan dile karışma hakkı yoktur” diyerek CSU’nun önergesine karşı tavır aldılar. Dil bilimcileri, “Evde anadilinin iyi öğrenilmesi yeni bir dilin öğrenilmesine de kolaylık sağlar” görüşüne yer verirken, ekonomistler küreselleşen dünyada çok dilliliğin önemini vurguladılar.
Yurttaşlarımız ise CSU’nun önergesine, “Yok daha neler?… Bir bu eksikti… Özel hayatımıza kimse karışamaz. Dilimizi yasaklarlarsa her yerde inadına Türkçe konuşuruz” diyerek tepki gösterdiler.
***
Bence iktidar partisi CDU’nun ortağı olan CSU’nun önergesi yerindedir. Bazıları beni, “Eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürmekle” suçlayacaktır ama, olsun. Bize düşen görev, bu önergeyi veren CSU’ya yardımcı olmaktır.
İşte önerilerim:
Federal Hükümet derhal bir Dil Polisi örgütü kurmalı, bu örgütün elemanları Almancayı, dilbilgisini çok iyi bilen, çok dilli kişilerden oluşmalıdır. Böylece işsiz akademisyenlere, öğretmenlere iş olanağı sağlanacak, bir taşla iki kuş vurulacaktır. Parolası, “Almanya’da Almanca konuşulur“ olan bu örgütün görevi, göçmenlerin gerek sokakta, gerekse evlerde Almanca konuşmasını sağlamak olacaktır.
Dil polisleri, göçmenlerle aynı binada oturan Almanlarla sıkı bir işbirliğine gitmelidir. Bu Almanlar, göçmen komşularının merdivenlerde ve ev içinde Almanca konuşup konuşmadıklarını günü gününe kontrol etmelidir. Kapı dinleme yetkisi olan muhbir Alman komşular, göçmenlerin Almanca dil yanlışlarını çat kapı içeri girerek hemen düzeltmelidir. Bu konuda zorluk yaşanması durumunda dil polisinden yardım istenmelidir. Acil durumlarda dil polisi sirenler çalarak dilkurtaran aracıyla olay yerine yetişmelidir. Dil polisinin ilk yardım çantasında Deutsche Grammatik ve Deutsches Wörterbuch (Almanca Dilbilgisi ve Almanca Sözlük) bulunması zorunludur.
Kimse Alman komşularımızdan sürekli olarak bizim kapılarımızı dinlemelerini bekleyemez. Onlar, evlerindeki televizyonu, müzik aletlerini kapatarak da göçmenlerin hangi dilde konuştuklarını saptayabilir ve bunu haftalık raporlar halinde dil polisine bildirebilirler. Bu konuda geçmişin deneyimlerinden yararlanmaları gerekecektir.
Yetmişli yıllarda Almanya’ya yeni gelen Türk çocuklarının hazırlık sınıflarında okuduğu dönemlerden anımsıyorum: Alman öğretmenler, derste öğrencilerin anadillerinde konuşmaları halinde kendilerinden sınıf kumbarasına sözcük başına 10 pfennig atmalarını zorunluluk haline getirmiş, bunun etkisiyle çocuklarımız kısa zamanda rüyalarını bile Almanca görmeye başlamışlardı. Aradan uzun yıllar geçti, para birimi değişti. Şimdi ise, Türkçe ya da başka bir dili konuşan çocuklardan sözcük başına 10 cent, yetişkinlerden ise 20 cent alınması yeterli görülmelidir. Bunun için CSU her göçmenin evine büyükçe bir kumbara dağıtmakla işe başlamalıdır. Toplanan bu paralarla muhbirlik ücretlerinin yanı sıra personel giderleri de karşılanabilir. Göreceksiniz, para cezasını ödeyen tüm göçmenler en kısa zamanda yanlış da olsa çatır çatır Almanca konuşmaya başlayacaklardır.
Dil polisi, göçmen yurttaşların yapılan uyarılara, verilen cezalara aldırmamaları; anadillerinde konuşmaya devam etmeleri halinde Yabancılar Dairesi (Ausländeramt) ile iletişime geçerek oturma izinlerini derhal iptal ettirmelidir.
Dil polisi, bazı göçmen ailelerin para cezalarından kurtulmak için Alman komşularına el altından rüşvet vermelerini, ya da haftada bir evlerine davet ederek çay, poğaça börek ikram etmelerini önlemeye yönelik çalışmaları da en kısa zamanda başlatmalıdır.
Bazı anne babalar çocuklarıyla yarım yamalak Almanca konuşur, onların Almanca dilini bozarlarsa işler sarpa sarabilir. Anadili yasağı yüzünden çocuklarıyla iletişim kurmaktan vazgeçen ailelerin ise evlerinden tekme tokat seslerinin gelmesi kimseyi şaşırtmamalıdır. Aile eğitimi almayan çocukların gerek okullarda, gerekse toplumsal çevrelerinde sorunlar yaşamasını önlemek için dil polisi, Gençlik Dairesi (Jugendamt) ile işbirliği yapmalıdır.
***
Dil polisi, Almancanın en kısa zamanda öğrenilmesi için Almanya sınırları içinde yabancı kökenli tüm radyo ve televizyonlara yayın yasağı getirmelidir; çanak antenler kaldırılmalı, Türkçe ve diğer dillerdeki gazete, dergi ve kitaplar toplatılmalı, göçmen kökenli yazarlara Almanca yazma zorunluluğu getirilmelidir.
Elbette bu önlemlerin alınması yeterli olmayacaktır. Geldikleri ülkelerdeki yakınlarını telefonla arayan göçmenlerin anadillerini konuşmaları uyuma büyük darbe vuracaktır. Bizi dinlemekte olan muhbir komşumuz bunun bir telefon konuşması olduğunu nasıl anlayacaktır? Bazıları evde anadilini konuştuğu halde Türkiye‘deki yakınlarıyla telefon konuşması yaptığını iddia ederek cezadan kurtulma yolunu deneyebilir. Bu durumda telefon şirketlerinin kayıtlarına başvurularak konuşmaların ne zaman ve hangi ülke ile yapıldığı ortaya çıkarılmalı, yalan beyanda bulunanlar misliyle bunun cezasını ödemelidir.
Türkiye’deki yakınlarımızın bizi aramaları halinde ise yine Türkçe konuşmak zorunda kalacağımız için, telefon sesini duyamayan muhbir vatandaşların yanlış ihbarda bulunmaları kaçınılmaz olabilir. Bu sorunu kökten çözmek Alman hükümetine düşer; Alman Dışişleri Bakanlığı göçmenlerin geldiği ülkelerin yetkilileri ile görüşerek, Almanya‘ya telefon eden kişilerin Almanca öğrendikten sonra yakınlarını arayabileceklerini karar altına aldırabilir. İşte o zaman bu ülkelerde Almanca öğrenmek isteyenlerin sayısı öyle bir artar ki her köşe başında Goethe Enstitüsü ve Alman Kültür Merkezi açmak kaçınılmaz hale gelir. Bu durum en kısa zamanda Almancanın bir dünya dili olmasını sağlayacağı gibi Almanya’nın ihracatını ve ekonomisini de büyütür.
Alınan tüm önlemlere rağmen bazı göçmenler özgürlüklerinin kısıtlanmasına razı olmayacak, ya ormanlara gidip bağıracak; kurda kuşa korku salacak, ya da her yerde fısıltıyla konuşmaya başlayacaktır. Bu durumda sessiz Alman kentleri iyice sessizliğe bürünecektir.
Her yasanın bir boşluğu vardır; anadilini konuşamayan göçmenler günlük konuşmalarını şarkı veya türkü halinde söylemeye başlarlarsa sokaklar yeniden şenlenebilir. Bu süreçte yetişecek olan yeni starlar, Almanya’nın Eurovizyon yarışmalarında başarı şansını artıracaktır.
Alman komşusu olmayan ve gettolarda yaşayan göçmenlerin dil sorununu çözmek zor da olsa asla karamsarlığa kapılmaya gerek yoktur. Alman hükümeti bu “makul şüpheli“ göçmenlerin evlerine birer dinleme cihazı yerleştirerek kimsenin yasaları çiğnemesine izin vermez. Göçmenlerin kendi aralarında ne konuştuğunu öğrenmek Alman devletinin hakkıdır. Türkiye’yi dinleyen Alman hükümetinin buradaki Türkleri dinlememesi bizi ciddiye almadığını gösterir ki, bu asla kabul edilemez.
Almanya‘ya gelen turistlerin durumu ise dikkatle ele alınmalıdır. Adam kalkmış, başka bir ülkeden gelmiş; haliyle çarşı pazarda gezecek, otelde ya da bir tanıdığında kalacak. Turist bu; sormadan, konuşmadan duramaz ki… Onlara da öyle bir yaptırım uygulamalı ki dünyanın kaç bucak olduğunu öğrensinler; memleketlerine geri döndüklerinde anlatacakları bir öyküleri olsun.
***
Kamuoyunda oluşan tepkiler sonucu CSU, önergesinde değişikliğe giderek “Yabancılar evde de Almanca konuşmalı” yerine, “Her yerde Almanca konuşmaları için motive edilmelidir” tümcesine yer vermiş. Haliyle tepem atıverdi… Kardeşim, bunu baştan söylesenize… Biz bu önerileri hazırlamak için boşuna mı kafa yorduk? Ama belli olmaz, onlar bu önerilerimi münasip bir yerlerine koyup saklasınlar; ileride mutlaka işlerine yarayacaktır.
Ha, bu arada başta CSU yöneticileri olmak üzere Bavyera’da yaşayan tüm Almanlar da motive olup Hoch Deutsch – yüksek Almanca öğrenmeye başlasınlar ki, biraraya geldiğimizde birbirimizi anlamakta güçlük çekmeyelim.
CSU’nun önergesi değiştirilmiş olsa bile haftalar süren tartışmalar sonunda Alman halkında, “Yabancılar her yerde ve evlerinde Almanca konuşmalıdır“ algısı oluştuğu için bundan sonra çarşı pazarda, otobüs ve trenlerde kendi gazetelerini okuyan, kendi dillerinde konuşan göçmenlere sataşılması, çeşitli tartışmaların ve kavgaların yaşanması kaçınılmazdır. İleride Almanca konuşulmayan evlerin, sığınmacı yurtlarının yakıldığına tanık olursak hiç şaşırmayalım. Ne demişler: Delinin biri kuyuya bir taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış.
Haydi, bakalım hepimize kolay gelsin.

Bahattin GEMİCİ

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.