ERDOĞAN AZERBAYCAN’A VERDİĞİ SÖZÜ TUTACAK MI?

ABONE OL
19:02 - 01/10/2020 19:02
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

Başbakan Sayın Erdoğan Erivan`a gönderdiği mektup ve medyaya yaptığı açıklamada Türkiye`nin ahdi vefa gereği, Ermenistan`la imzalanan „protokole bağlı kalacağını” belirtiyor. Azerbaycan`a verilen sözler ve güvenceler unutulacak mı, ahdıvefa kardeş ülke için geçerli olmayacak mı?

Başbakan Erdoğan ABD ye gitmeye karar verdi. Bu gezinin Türkiye açısından bir amacı da, Başkan Obama`yı etkileyerek 24 Nisanda yapacağı konuşmada „soykırım” sözünü kullanmamasını sağlamak olacakmış. Başbakana yakın medya mensupları bu yorumda bulunuyorlar.

Gerçektende 24 Nisan yaklaşınca Türkiye`de hükümet yetkilileri büyük bir strese girer, adeta titrer, ne yapabiliriz de AB Başkanının konuşmasında „soykırım” kavramını kullanmamasını sağlarız hesaplarını yaparlar. ABD başkanları da bu bağlamda tabii ki Türkiye`den ne koparabiliriz hesaplarını yaparlar. Batı diplomasisi böyle işler. Sanılmasın ki 1915 olayları ABD veya diğer ülkeler için önem taşımaktadır. Asla. Amaç, Türkiye`ye onyıllardır demokrasi kılıcı olarak kullanılan bu sözde „soykırım” iddialarıyla, bir yandan Ermeni diaspora lobisinin gönlünü almak, ama esas olarak da Türkiye`den belli konularda ödün koparmaktır.

ABD`nin ve AB`nin gündeminde İran vardır. ABD ve AB, İran`a karşı uygulanması düşünülen ekonomik izolasyon ve ambargo politikasında Türkiye`yi yanlarına almak istiyorlar. Yalnızca bu da değil: Türkiye`nin İran`la son yıllarda gelişmekte olan ekonomik ilişkileri var. Türkiye Rusya`dan sonra en büyük enerji (petrol ve gaz) alımını bu ülkeden sağlıyor. Türkiye`nin – İran`la yapmakta olduğu dışalım-dışsatımın hızla artmakta olduğu, hiç kuşkusuz özellikle ABD yi ve sarsılmaz müttefiki İsrail`i son derece rahatsız ediyor. Bu konuda AB ikilemli bir tavır içersinde. Bir yandan ABD ve İsrail`le dayanışma içersinde olmaya özen gösterilirken, diğer yandan da Enerji kaynakları bakımından vazgeçilemez önemi nedeniyle İran`la iplerin koparılmamasına da büyük önem veriliyor. O kadar ki, AB için de büyük önem taşıyan NABUCCO projesinin tam anlamıyla yaşama geçirilebilmesinde, İran`nın da gaz vermesi önem taşıyor.

Ne var ki ABD, İsrail`den gelen baskılar nedeniyle yüksek sesle buna karşı tavır sergiliyor. İsrail`e kalsa İran`a geliştirmekte olduğu atom santralleri nedeniyle askeri müdahalede bile bulunulmalıdır. Ancak Irak ve Afganistan`da büyük bir batağa gömülen ve ekonomik nedenlerle de üstünden gelinemeyeceği bilinen askeri bir İran macerasına girmeye ABD henüz hazır değildir. Özellikle de NATO müttefikleri böyle bir politikaya yanaşmamaktadır.

Türkiye başbakanı, Obama’nın soykırım yerine aynı anlamı taşıyacak bir başka kavramı kullanmasını bir başarı olarak görebilmeyi hesaplarken, ABD çok daha küresel öneme sahip planların peşindedir. Batıda planlar ve hesaplar güncel olaylara göre değil, geleceğin onyıllarının hesaplamalarına ve getirilerine göre yapılır.

Kanımca Türkiye komşu ülke İran`la öteden beri tutarlı bir politika izlemektedir ve bu çizgisini kararlılıkla ve hatta geliştirerek korumalıdır. Türkiye`nin ABD ve AB karşısında artan ağırlığında, özellikle gelişmekte olan Türkiye-Rusya, Türkiye-İran ve Türkiye-Arap ülkeleri ilişkilerinin çok büyük önemi ve payı olduğu bilinmelidir. Ne yazık ki Türkiye için çok büyük önemi olan Türk Cumhuriyetlerle ilişkiler son yıllarda bir hayli geri plana itilmiş durumdadır. Türkiye`nin Avrupa Birliği`ne tam üyelik ilişkilerinde, Türkiye`den yana tavır koyan önemli politikacılar, Türkiye`nin bu potansiyelini görerek Türkiye`nin AB üyeliğini desteklemektedirler. Türkiye`nin en büyük kozunun bu ilişkiler ve potansiyel olduğu unutulmamalıdır!

Türkiye`nin sözde soykırım konusunda yeni bir politikaya gereksinimi vardır!

Türkiye Büyük Millet Meclisi mümkünse oybirliğiyle ortak bir tavır sergileyerek, Dünya kamuoyuna ve Parlamentolarına bir bildirge yayınlamalıdır. Bu bildirgede „Hiç bir ülke parlamentosunun 95 yıl geride kalmış olan son derece karmaşık tarihi bir konuda siyasi bir karar verme hakkının olmadığı, bu konuda alınacak kararların Türkiye bakımından hiç bir önem taşımayacağı ve hiç bir yaptırımın asla kabul edilemeyeceği; bu yönde karar alan parlamentoların önce kendi tarihleriyle yüzleşmelerinin asli görevleri olduğu” deklere edilmelidir.

Bu yönde karar alan veya ileride alacak olan ülkelerin yaptıkları hem de gerçek olan soykırımları, Türkiye araştırma kurumları tarafından belgeleriyle Dünya kamuoyuna açıklanmalıdır. Örneğin: ABD`nin yerli halk Kızıl Derililere, Köle Zencilere, Vietnam ve Irak halkına; Fransızların son olarak Cezayir halkına, Belçika`nın Kongo halkına, İsveç`in yerli halkına yaptığı soykırımlar özgüvenle ve en yaygın biçimiyle kamuoyunda tartışılmalıdır. Bu konulara medya geniş yer vermelidir. Eski kolonyalist ülke siyasi kültürlerinin anladığı ve anlayacağı dil ve yanıt budur, asla rica, yalvarma, acındırma ve ödün verme değildir. Batı siyasi kültürü, haksızlığa uğrayandan yana tavır almayı değil, güçlü olandan ve hakkını özgüvenle savunandan yana olmayı benimsemiştir.

Türkiye hiç kuşkusuz komşu ülke Ermenistan`la ilişkilerini normalleştirmeye önem vermelidir. Ancak bu yaklaşım asla ödünler vererek ve güdümlü politika izlenerek olmamalıdır. Bu ilişkilerin normalleşebilmesi yalnızca Türkiye`nin isteğiyle de gerçekleşemez. Ermenistan`ın da bu iyi komşuluk ilişkilerinin gereğini yerine getirerek: Türkiye`nin 1921 de kabul edilen ülke sınırlarını tanıması ve resmen Türkiye`den herhangi bir toprak talebinin olmadığını deklere etmesi, 18 yıl önce işgal edilen Azerbaycan topraklarından çekilmesi ve soykırım iddialarının kurulacak ortak bir tarihçiler komisyonunun araştırma sonuçlarına bırakılmasına „evet” demesi gerekir.

Başbakan Sayın Erdoğan Azerbaycan halkına hem de bu kardeş ülke parlamentosunda yaptığı konuşmada ve Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev`le yapılan basın konferansında ve daha sonra defalarca yaptığı açıklamalarda verdiği söz ve güvenceler ne olacak? Çünkü Ermenistan`la imzalanan protokolde işgal edilen Azerbaycan topraklarının terk edilmesinden söz edilmiyor. Yukarda belirtilen ve kanımca Türkiye`nin asla vazgeçmemesi gereken sorunlar çözülmeksizin bu protokolün meclis onayına sunulması bile tarihi bir hata olacaktır. Bu politika dost ve kardeş Azerbaycan halkıyla ilişkilerimizi onarımı zor biçimde yaralayacaktır.

Prof. Dr. Hakkı Keskin

Siyasal Bilimci

2005-2009 Federal Almanya Parlamentosu Milletvekili ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Üyesi

Inal

    Bu yazı yorumlara kapatılmıştır.