ENGELLİ OLMAK MI?

ABONE OL
11:46 - 23/10/2020 11:46
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

ENGELLİ OLMAK MI?
Ankara Günlükleri –I-

Şu an, ayların özlemi sonucu vuslata ermenin mutluluğu içerisinde Ankara’dayım. Ankara’yı anlamak çok zor. Zaman zaman akıl erdiremiyorum gelişmelere ve gördüklerime.  Yaşam tarzı ve kitle her sene daha da farklılaşıyor. Herkes hayatından şikâyetçi, ama ne hikmetse lüks yaşamaktan da geri kalmıyorlar. Zengini çıtayı en üst seviyelere taşırken yoksulu sınır altında cebelleşiyor. Bencileyin gurbetçiler burada da ikinci sınıf vatandaş durumuna düşüyor. Neyse bugün bu konu üzerinde fazla durmayacağım. Son günlerde cebelleştiğim olayları kısaca sizinle paylaşmak, içimi dökmek; çarpıklıları ve anlayışsızlığın doruk noktalarında sergilendiği yaşanmışlığımı anlatmak istiyorum.

2014 yılında Ankara Hastanesine engelli arabası kullanma belgesi almak için müracaat etmiştim. Amacım yasalar çerçevesinde yanlış bir iş yapmamak ve sakat arabamı Türkiye’de de gönül huzuruyla kullanabilmekti. Her ne kadar arabamın düzeneklerine göre Almanya’dan ehliyetim olsa da, neme lazım, biri çıkar “Bu özel düzenekli aracı sen nasıl kullanıyorsun?” diyebilirdi. Der mi der… Dolayısıyla “İte dalaşmaktansa çalıyı dolaşmak evladır.” diyerek onca meşakkate katlanıp hastanedeki sürecin tüm zorluklarına karşın şansımı denemek istedim. Fakat yapılan heyet muayeneleri sonucu “Araba kullanamaz, sağlık açısından mümkün değil.” diye rapor verdiler. Eyvallah… Kabul, dedik.

Geçen sene de başka bir hastaneden rapor aldım. Tekerlekli sandalye ile oradan oraya doktorun birinden diğerine süründürdüler.  Sonuç olarak sakatlık oranımı %64 olarak belirlemişler. Heyetin yanına da tekerlekli sandalye ile götürülüyorum, halimi görüyorlar ve heyet başkanı “Tekerlekli sandalyeye bağlı bir yaşam sürdürmekte.” diye açıklama yapıyor. Bu açıklamaya rağmen raporun tekerlekli sandalye bölümünde bu konunun belirsiz olduğu vurgulanıyor.  Yani “böyle bir şeye gerek yok” demeye getiriyorlar. Aslında onca yaşanmışlıklar, çileler, acılar ve sakatlıklar sonucu Almanya’dan şahsıma verilen sakatlık oranı %100 idi. Olsun buna da eyvallah dedik.

Buraya kadar sorun yok diyelim, oldu bitti. Şimdi anlatacaklarımı okuyunca ne düşüneceğinizi, nasıl yorumlayacağınızı merak ediyorum.
Bu sene, yukarıda açıklamaya çalıştığım, yapılan yanlış değerlendirmelere itiraz etmek için dilekçe vermek istedim. Amacım hak, hukuk çerçevesinde yasal belgeleri elde etmekti. Müracaat sırasında çok ilginç şeyler yaşadım. Görevli bilgisayara bakıp sizin sakatlık oranınız 0 (Sıfır) demez mi? Karşısında, tekerlekli sandalyede oturuyorum ve ablam yardım ediyor. Gülesim geldi. “Ben mi %0 sakatlığı olan kişiyim. Yani bu demek ki ben turp gibi biriyim, öyle mi?” dedim. Adam “Bilgisayar öyle diyor.” diye ısrar ediyor. Karşısındakinin ne durumda olduğu değil, oradaki bilgiler onun için geçerliymiş.
Dahası da var. Diğer %64 oranında verdikleri belgeyi de bilgisayara %48 olarak işlemişler. Adama elimdeki resmi belgenin aslı olan raporu ve kimlik kartımı gösteriyor ve gözüne sokuyorum orada yazan %64 oranını. Nafile. Adam bilgisayara kaptırmış kendini. “O ne diyorsa odur.” diyor.
Bu da bizim ne kadar formaliteci ve bürokratik engel çıkarmaya hazır ve nazır olduğumuzun göstergesidir diye yutkunuyor ve kibarlığımı bozmadan “Ne istiyorsunuz, ne yapmak gerekir?” diyerek dişlerimin arasından gevelercesine soruyorum. “Gidip o hastaneden belgeyi getirmeniz gerekir.” diyor. Çaresiz düşüyoruz yollara ve gidip belgeyi alıyoruz. Tabii bu böyle iki cümlelik bir olay değil. Orada yaşadıklarım da ayrı bir garabet örneği, uzatmak istemiyorum.

Keşke bilgisayarların dediği bu kadar önemli ve geçerli olsa. Onların sayesinde anında ayağa kalkar ve sağlıklı biri olarak yaşantımızı sürdürürdük. Şimdi ben kime kızayım? Dalga geçer gibi o aptal kutusuna beni “özürsüz” diye işleyene mi, yoksa beni, halimi gördüğü halde orada okuduğuna inanan görevliye mi?

Sabır, sabır, sabır… Sinirlenmeyeceğim. Kabullenmeyeceğim ve sonuca ulaşacağım. Beni yıldıramayacaklar. Hakkımı söke söke alacağım. Ben ayaklarıyla değil beyniyle düşünen, yaşamaya çalışan biriyim. Beyinsizlerin yarattığı dünyada ve hükmettiklerini sandığı yerlerde onlara karşı sesimizi çıkarmadığımız, hadlerini bildirmediğimiz sürece haklı, ama sessiz bir yığın olarak ezgin olmaya mahkûmuz.  Haklı olduğumuz sürece ne kadar engelli olursak olalım geri çekilmek bize yakışmaz. Yeter ki şuurlu, izanlı ve aklı selim olalım. Bedensel engelli olmak kişiliksiz olmaktan binlerce kez daha yeğdir.
Bu günümüzde her şeyimiz düzenli ve sağlıklı olabiliriz, ama yarınımızda ne olacağımızı bilmek ne mümkün? Unutmamak gerekir ki “senden geldik ve sana döneceğiz” (İnna lillahi ve inna ileyhi raciun) ve o an kimin kimden farkı olabilir ki? Bugün bana, yarın sana. 

Engelli olmanın değil, engellileri küçümsemenin suç ve ayıplanası bir anlayış olması dileklerimle.

Selam ve saygılar / Temmuz-Ankara

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.