“ENGELLİ” BİR ÖĞRETMEN ÖYKÜSÜ…

ABONE OL
11:52 - 23/10/2020 11:52
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Kaplan
Best

 “ENGELLİ” BİR ÖĞRETMEN ÖYKÜSÜ…


Öğretmenimiz, 25 Yıl 5 ay 5 gün hizmet eder. Yağmur-çamur, kar-fırtına, alçılı ayakla-tahta değnekle “çocuklar geri kalmasın” diye koşa, koşa okula gider. 

Köy demez, kent demez…

Gönlünü bir serdengeçtiye kaptırır, evlenir, iki çocuk sahibi olur. Ne evine kadın alır, ne bakıcı tutar. Ne arabası vardır, ne kocasından başka yardımcısı… Ne anasını-babasını ihmal eder, ne eşini ve işini…
İki kez idarecilik teklifi alır, ancak gönüllü yürüttüğü İzcilik uğraşı nedeni ile kabul etmez.  Tatillerinde yavrukurtlarını taşır Uludağ’ın soğuklarına, İzmir Çeşmenin sıcaklarına…

 Emekli olmayacaktır, çalışacaktır ama idarecilerin okulu çiftlik; öğretmenleri maraba gibi gördüğü, insanı mesleğinden soğuttuğu günler gelip çatmıştır. 

Sonunda “Hür general” dir.  Çocukları büyümüştür. Onları evlendirir, torunlarına bakar. Annesinin babasının yaşlılık günlerinde yanlarında olur. Yatalak annesine dokuz yıl bakar.  Sonra babasına…

Yelken kulübünde her gelene çay ikram ettiği için, başkanın karısı olmaktan çok “çaycı kadın” sanırlar bir dönem…
Ve bir gün bu koşuşturmacalarda bayılacak gibi olur. Bir bakarlar, kalp damarları tıkanmış. Önce anjiyo, sonra açık kalp ameliyatı. 4 damarı değişir.  Ölümün eşiğinden döner Tıp fakültesinde…

Şeker, Tansiyon, guatr da eklenmiştir bu süreçte…

Aradan bir yıl ev istirahati derken kontrole gittiği bir gün düşer, belini kırar… İki defa farklı hastanelere acile kaldırılır 112 ambulans ile… Bel kırığını anlayamazlar. Bir iğne, bir serum, “size ilaçlar fazla gelmiş, bir endokrinci’ye görünün” derler.  Düşmenin üçüncü günü endokrinci Tıp fakültesinde kontrole alır. 

Ne yazık ki burada da 15-20 gün sonra bel kırıklığı teşhis edilebilir. İlaçlar düzene konulmuş, şeker düşmüş,  ama altına sürgü verilmektedir.  Kırık için genç bir ortopedi uzmanı gelir bakar, “Kemik çimentosu uygulamamız lazım” der.  “Ancak sıra var. Öncelik istiyorsanız şahsıma şu kadar ödemeniz lazım” denilir.  Aileye kemik çimentosu işi hiç te cazip gelmez. Omurgada kırık var ise ve bu çimento omuriliğe kaçarsa sinir sistemine zarar verirse ne yaparız diye düşünürler.  Üniversitenin bu konudaki Beyin-sinir cerrahisi bölüm başkanı ile görüşürler. O da filmleri görünce “Çimento olmaz, en az üç tane platin takılması lazım. Ağır bir ameliyat… Burada yapamam. Ben burada ameliyat yapmıyorum. Dışarda bir hastanede olur, ancak bana şu kadar, hastane ve ameliyathane için şu kadar lira bulun …” der.  Aile şok olmuştur.  Talep edilen para bir tarafta 5 aylık, diğer tarafta yirmi aylık emekli maaşına bedeldir.  Oysa kalp ameliyatı olduğunda doktoru ondan bir paket çikolatayı bile kabul etmemiş, iade etmiştir. 
 
Çaresizlik içinde sağa sola haber salınır. Sinir bozucu hastane günleri birinci ayını doldurur.  

Sevgili öğretmenimin acısı dinsin diye yapılan piyasanın en adi morfinleri yapılmaktadır. Tavanda halüsinasyonlar görmeye başlar.   İyi haber bir tanıdığın özel hastanesindeki cerrahtan gelir.  Filmleri görünce “Cinayet bu… Bu kadını bu kadar zamandır hiç müdahale etmeden yatırdılar mı?” diye sorar… Derhal müdahale edilmesi gerektiğini söyler. Felç olması an meselesidir…  Aile; bir dizi resmi prosedürü yerine getirerek birinci ayın sonunda apar topar sevgili öğretmenimizi Tıp fakültesinden kurtarır ve özel hastaneye, hem de Tıp fakültesinin ambulansı ile nakleder…  Odaların temizliği, yemek servisinin titizliği, ayni gün içinde doktorların konsültasyonu, tahliller, kontörler için hemşirelerin birinin gelip, diğerinin gidişi şaşırtır. Ve ameliyat olur. 

Bu hastanede belli aralıklarla üç müdahale görür. Eski sağlığına kavuşmamıştır, ama hayattadır. Felç olmamıştır. Göğüs kemiğine takılan fermuarın yanı sıra şimdi sırtında da derin bir yara izi kalmıştır. Hareketleri yavaşlamış, düşüncesi yavaşlamış, belleği zayıflamıştır. 

Şimdi, hanım-hanımcık evinde, yatağında yatıyor.  Kendisini kurtaran doktoruna her gün dua ediyor. 
Kızının yanındaki evden bahçeli bir eve taşındı. Düzayak. Tekerlekli sandalyeye ihtiyaç duyulduğunda  rahat kullanılsın diye.   En büyük zevki pencereden çiçeklere bakmak ve televizyon seyretmek.  

Bitti mi öykü? Hayır. 

Geçtiğimiz hafta “Engelli Raporu” almaya karar verdiler.  En azından bazı indirimlerden yararlanılsın, emanet arabalardan kurtulalım diye… Yüzlerce hastanın arasında önce altı doktoru dolaştılar. Ellerinde kocaman kalın bir klasörde biriktirdikleri raporlar ile.  Sonra heyet. Heyette “Neyiniz var?” diye sorulmadan sadece yüzüne bakılıyor.  %65 engelli görmüşler. Ortopedik durumu, beyin ve nörolojik bulgular, kalp ameliyatının getirdiği engel, yardımsız tuvalete bile gidememesi gibi konular dikkate alınmış gibi görünmüyor. Şimdi rapora itiraza hazırlanıyorlar. 

Peki, şimdi bitti mi? Hayır.

Kendilerine engelli kimlik kartı ile yararlanabileceği hizmetleri belirten bir liste verildi. Tam bir kandırmaca… Sanki o kalabalık Belediye otobüslerine binebilecekmiş gibi indirim varmış. Buski su bedelinin (vergiler hariç) %40 ına indirim sağlıyormuş.  (Onun da yarısı zaten su parası, ayda 5-10 lira fark ediyor) Telefon ve internetçiler “Bizden aldığınız hizmet paketi indirimli. İndirimin-indirimi olmaz” diyorlar. Elektrik ve Doğalgaz da indirim yok.  Enerji piyasası düzenleme kurulu bu konuda bir düzenleme yapmamış…  Uçakta indirim var ama uçağa binmesi yasak.  Karadan ayrılmayacak. İndirimli özel bir araç temini için önce bir başka yerini daha kırıp, %90 engelli raporu çıkarması ve “sıfır” araç alması lazım ki, alım-satımla ilgili vergi indiriminden yararlansın. Kısacası engelli hakları tam bir aldatmaca…

Vah benim zavallı öğretmenim vah… Bu gerçekle sende tanıştın sonunda…

Öğretmenler günün yine de kutlu olsun mu?

(Not: Öyküde anlattığım kişi eşimdir ve ben bu olayları bire-bir yaşamış canlı şahidim. İlgili ilgisizlere duyurulur.)

Taner Tümerdirim

Inal

    En az 10 karakter gerekli
    Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.